Önemli bir diyalog 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Ben şahsen Kılıçdaroğlu’nun birinci yüzyılın sonundaki uçurumdan ikinci yüzyılın selamet kıyısına sıçraması için duacıyım. Sonunda “müzakere” edilebilecek yegane isimdir.İnşallah sıçrar.

Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’li heyet, HDP Eşbaşkanları ve heyeti ile TBMM’deki HDP Grubu’nun toplantı salonunda görüştü.

Toplantı sonrası yapılan açıklamalarda, Kürt sorununun çözümü ile ilgili doğal olarak somut bir ortak görüş açıklanmadı. Ancak taraflar Kürt sorununun “çözüm yeri” ve “yöntemi” konusunda anlaştılar. Buna göre Kürt sorunu “TBMM’de” ve “müzakere” yöntemiyle çözülecektir.

Bilindiği gibi Abdullah Öcalan, “çözüm süreci” esnasında İmralı’ya giden HDP’yi uyarmış; herhangi bir resmi, legal ve parlamenter karara bağlanmayan bu görüşmeler nedeniyle soruşturmaya maruz kalacaklarını söylemişti.

Öyle de oldu. Çözüm süreci hiçbir bağlayıcı karara dayanmadığı için nasıl başladıysa öyle sona ermişti.

Bu bakımdan çözümün “adresi” olarak her iki parti tarafından TBMM’nin vurgulanması bence de yerindedir. Yasama organında onaylanmayan hiçbir kararın, hele Kürt sorunuyla ilgili ise, en küçük bir güvencesi, hatta “mer’iyeti”, yani “yürürlüğe girmesi” söz konusu bile olamaz. Çünkü Kürt sorununda çözüm yalnız yasa sorunu değil, anayasa sorunudur ve bu da TBMM’nin yetki alanındadır…

O halde iki partinin “Kürt sorunu TBMM’de çözülür” demesi, “çözüme yetkili organ TBMM’dir” gibi bir malumu ilan değil, Kürt sorununun TBMM’de “çözüleceğini” ilan etmektir.

Demek ki HDP ve CHP Kürt sorununun varlığını kabul etmiş ve bu sorunu çözme zorunluluğu konusunda da anlaşmıştır.

Ancak bir sorunun varlığında ve çözülmesi zorunluluğunda anlaşmak, her iki partinin Kürt sorununda çözümden ne anladığı konusunda anlaştığı anlamına gelmez. HDP’nin çözüm programı başka, CHP’ninki başkadır. Hatta bir çok bakımdan birbirine zıttır.

Her iki parti, “çözümden ne kastedildiğinde” anlaşmış olmaktan uzak olsa da, çözümün hangi yöntemle gerçekleşeceği hususunda kesin bir anlayış birliğine varmışlardır. Kılıçdaroğlu, Saray rejiminden farklı olarak Kürt sorununda farklı çözüm programına sahip partiler arasında  “kavga” yöntemini değil, barışçı, demokratik “müzakere” yöntemini seçeceğini özellikle vurgulamıştır. “Vurgulama” kelimenin tam anlamıyla vurgulamadır. Çünkü Kılıçdaroğlu “müzakere” sonucunda anlaşma olmadığı durumda da bu anlaşmazlığı “kavgayla” değil “bir kere daha müzakereyle” gidermeye çalışacağını dile getirmiştir.

İşte iki parti arasındaki görüşmenin en önemli sonucu budur. İlk anlaşmazlıkta “kavga” olmayacak, yani iktidardaki güç bu defa Erdoğan faşizmi gibi anlaşmazlığa düştüğü partiye karşı devlet terörü uygulamayacaktır. Demokratik, parlamenter, legal ve barışçı müzakereye devam edecektir.

İşte HDP’nin “senet” olarak kabul edeceği de budur.

Çünkü Kılıçdaroğlu’nun verdiği bu söz ile, HDP asıl o zaman örgütü ve programı ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti tarafından “siyasi hayatın vazgeçilmez ögesi” olarak tanınmış olacaktır.

“Müzakere” ya da “meşveret” hakkında birkaç söze ihtiyaç var. Kürt sorununda çözüm elbette TBMM’de anayasal ve yasal kararlarla çözülecektir. Ancak çözümün bu aşamaya gelip dayanması “müzakere sürecinin” seyrine bağlı kalacaktır.

İşte burada asıl belirleyici soru karşımıza çıkıyor: Çözüm TBMM’de olacaktır da, müzakere nerede olacaktır? TBMM “komisyonlarında” mı, Meclis oturumlarında mı, yoksa Kürt sorununda “sözü” olanlar arasında mı?

Bu soru Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında yanıtlanmamıştır. Bu da şaşırtıcı değildir. Çünkü CHP meşhur “çözüm süreci” esnasında AKP’nin konuyu TBMM’ye getirmek yerine İmralı ve Kandil’i “muhatap” alarak, onlarla “müzakere” masasına oturmasına karşı çıkmıştır. Oysa şimdi ziyaret ettiği partinin Eşbaşkanı Pervin Buldan CHP’nin karşı çıktığı “müzakere sürecine” İmralı’da katılanlar arasındaydı.

Demek ki, HDP ile CHP arasındaki görüşmede çözümün TBMM’de olacağı, farklı çözüm programına sahip partiler arasında kavga değil, müzakere yöntemi uygulanacağı hususlarında tam bir mutabakat sağlanmış, ancak “müzakerenin kapsamı” konusunda herhangi bir anlaşma olmamıştır.

Geleceğin Millet İttifakı iktidarında Kılıçdaroğlu’na göre müzakere HDP ile hükümet arasında olacaktır. Ama böyle bir müzakere tümüyle eşitsiz bir müzakere değil midir? HDP “silahsız” bir sivil güçtür; geleceğin hükümetinin ise elinde ordular bulunacak. O hükümet ordusunun silah kullanıp kullanmayacağına karar verebilirken, HDP bu konuda tümüyle yetkisiz olacak. Çünkü onun “gerillası” yoktur. Zaten HDP’nin gerillası ve PKK’yle organik bağı olmadığı içindir ki, Kılıçdaroğlu HDP’yle müzakere masasına oturmuştur.

Bu durumda “müzakere sürecine” yalnızca HDP’nin dahil olması, diğer muhatapların dışlanması kendiliğinden “çözümsüzlük” getirecektir. HDP müzakere masasında ne Başkan Apo’yu ne de PKK’yi temsil edemeyecektir.

Diğer muhataplar Başkan Apo ve PKK’dir. Onları destekleyen dünya çapındaki sivil toplum örgütleridir.

Ve işin en kritik tarafı, artık Kürt sorunu salt bir Türkiye sorunu değil, dünya sorunudur. O halde müzakere süreci TBMM binasına sığmaz. İmralı’dan Kandil’e, ABD-AB’den Rusya ve Çin’e kadar yayılır.

Ve elbette bu sorun Kürt sorunu olduğuna göre, “üç parçası” TBMM dışında olan tüm Kurdistan’ın ve dört parçadaki tüm Kürt ulusunun sorunudur. Müzakere yöntemi çok önemlidir. Ama onu salt TBMM içine hapsettiğiniz zaman, o artık “müzakere” olmaktan çıkar, HDP’yi “muhasara” altına almaya dönüşür.

Özetle, Kürt sorunu TBMM’de çözülecektir. Bu çözümün “nasıl” olacağı hususunda farklı programlara sahip CHP, Altılı Masa ile HDP ve müttefikleri arasındaki anlaşmazlıklar “kavga” ile değil, “müzakere” yöntemiyle aşılacaktır.

Buna karşılık Kılıçdaroğlu’nun müzakere masasına “altı parti”, milyonluk ordu, daha fazla polis ve istihbarat örgütüyle birlikte otururken, HDP’yi “tek başına” “yalnız kovboy Red Kit” gibi oturtmasına, bırakalım PKK’yi, İmralı’yı, gerilla ordusunu ve milyonlarca Kürt halkını, sanırım “insanlık vicdanı” razı gelmeyecektir.

Müzakere masasına “eşit kuvvetler” oturmalı ve onların varacağı mutabakat elbette TBMM’nin kararıyla yürürlüğe girmeli.

İyi bir noktadayız. CHP yüzyıllık tarihinden ikinci yüzyıla doğru büyük bir sıçrama yapmıştır. Heyecanla beklenen ise, bu sıçramanın birinci yüzyıldan ikinci yüzyıla “hoplayabilmek” için yeterli olup olmayacağıdır.

Ben şahsen Kılıçdaroğlu’nun birinci yüzyılın sonundaki uçurumdan ikinci yüzyılın selamet kıyısına sıçraması için duacıyım. Sonunda “müzakere” edilebilecek yegane isimdir.İnşallah sıçrar.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.