Özgür yarınların özlemi

Demir ÇELİK yazdı —

  • Değişime ayak direyenlerin cephesini küçültürken, değişim ve demokrasi cephesini genişletmeli, onları demokratik cumhuriyete ulaştıran köprü görevi edinmenin örgütlü öncü gücü olmalıyız. 

Ülke dışında yaşayan seçmenlerin oy vermeleri dün başlamış oldu. Konsolosluklarda ve gümrük kapılarında devam edecek olan oy verme işlemleri, 9 Mayıs’ a kadar sürecek. Sonrasında ise 14 Mayıs’ta ülke seçmeni sandık başına giderek irade beyanında bulunacaktır.                                               

Neredeyse tüm siyasal aktörlerin tarihsel misyon yükledikleri bu seçime artık sayılı günler kaldı. Bu seçim inkârcı, katliamcı, soykırımcı olduğu kadar tekçi ve katı merkeziyetçi olan ulus devlet zihniyeti ile değişim ve dönüşümü isteyenler arasında geçecektir. Oyun rengi ya hak, adalet, özgürlük ve demokrasiden yana olacak, ya da mevcut statükoyu koruma, inkâr ve imhadan yana olacaktır. Değişim ve dönüşümün demokratik cumhuriyet doğrultusunda olmasının tarihselliğinde Kürtler bu nedenle sürecin en temel dinamiği, motor gücüdürler. Kürt Siyasal Hareketi’nin inşa ettiği toplumsallık ve yarattığı sinerji olmaksızın ikinci yüzyılda da arzulanan siyasal ve toplumsal istikrar mümkün görünmüyor, ortak yaşam olası değildir. Bunun farkındalığı ile hareket eden Kılıçdaroğlu, bu nedenle Erdoğan’a dönerek, “Her seçimde olduğu gibi Kürtleri terörize edemezsin”, “Ben Aleviyim” diyerek ortak yaşamı işaret etmek zorunda kalmıştır. Çünkü Kürtler ve Aleviler tekçi deli gömleği delik deşik etmişlerdir. O da çok iyi bilmektedir ki, Türk ulus devletinin birinci yüzyılında Kürtlere, Alevilere, Ermenilere, Êzîdîlere ve kadınlara yapmadığı kötülük kalmamışken bugün hala ortak yaşam iradesi göstermeleri büyük fırsat olur. Yüzyıl boyunca paylarına düşen ölüm, gözyaşı ve kana rağmen ortak ve eşit yurttaşlığa dayalı demokratik cumhuriyet ısrarının çok değerli olduğunu bilmektedir. Yüzyıldır değişen onca hükümete rağmen, enselerindeki kılıcı tutan elin değişmesine rağmen mazlum ve mağdur halklar ve inançlar için değişmeyen tek şey; inkâr, imha ve asimilasyon olmasına rağmen ortak yaşam beyanı değerlidir.

Kan ve barut kokan makinalar bugün bile susmuş değildir. Her gün Kürtlere dönük askeri ve siyasi operasyonlar, Êzîdî ve Alevilere dönük itibarsızlaştırma ve kriminalizasyonla bir arada eşit yurttaşlar olarak yaşam arzusu zehirlenmesi, kesimlerin karşıtlaştırılması, düşmanlaştırılması hız kesmeden devam ediliyor olmasına karşın halkların ve inançların düşman değil, kardeş olduğu bilinci ve duyarlılığı yayılıp yaygınlaştığı için her siyasal aktör az ya da çok bundan etkilenmekte, pozisyon almaktadırlar. Bir yandan bu değişim söz konusuyken diğer taraftan Anadolu- Mezopotamya’nın kadim halklarına ve inançlarına Türkçü-Sünni İslam dayatılmakta, halklar ve inançlar başkalaşıma uğratılmaktadırlar.

37 etnik kimlikten geriye kalanlar bir elin parmakları kadar bir niceliğe düşmüşken, farklı din ve inançtan olanlar görünmez kılınmış, oluşturulan mahalle baskısıyla insanlar kimliklerini, inançlarını saklamak, bu kadim kimliklerinden kaçmak durumunda kalmış olmaları karşısında yapılması gereken kimliklere, kültürlere ve inançlara özgürlük diyebilmektir.

Kürt Siyasal Hareketi’nin tekçi, inkârcı ulus inşasına karşı demokratik ulusu gündemleştirmesi, hiyerarşik, katı merkeziyetçi devletçi sisteme karşı ortak ve özgür yaşamı savunmasıyla açığa çıkan bu toplumsallık sayesinde artık hakikat çuvala, deli gömleğine sığmaz olmuştur. Bunca katliam, bunca acı ve gözyaşından sonra gelinen noktada halkların varlık hakikati ile, inançların ve toplulukların toplumsal gerçekliği ile yüzleşmek tarihi zorunluluk olmuştur. Bu tarihsel zorunluluğun gereğini yerine getirenlerin kazandığı, getiremeyenlerin ise büyük kaybedeceğini söylemek mümkündür. 

Yüzyıldır halklara ve inançlara giydirilmek istenen bu deli gömleğin bedeli çok ama çok ağır olmuştur. Görünen o ki Kürt dinamizminin yol açtığı yeni ve özgür yaşam halkları sarmış ve sarmalamışken kimi siyasal aktörler de bu dinamizmi görmekte, ona göre stratejiler geliştirmektedirler. Ancak bu aktörler ulus devlet kodlarından beslendikleri için stratejileri gerçek anlamda özgür ve ortak yaşama evrilmeyebiliyor. O nedenle seçim kazanılsa bile tehlike bitmiş olmayacaktır…

Aksine eğer bizler sorumluluk üstlenmezsek tehlike ve riskler devam edecek, yeni kırılmalar yaşanacaktır. Bu nedenle barış içinde ortak yaşamı savunuyorsak, eşit yurttaşlık hakları çerçevesinde dilimizi, kimliğimizi, kültürümüzü ve inancımızı yaşamak istiyorsak, insan olmanın siyasal, sosyal, biyolojik ihtiyaçlarına doğrudan erişmek istiyorsak herkesten çok 14 Mayıs seçimlerini demokratik cumhuriyete giden yolun startına dönüştürmeliyiz. Halkların ve inançların varlığını savunmak, eşit yurttaşlığın ortak yaşamında buluşma 21.nci yüzyılın paradigması olması nedeni ile giderek farklı çevreler ve aktörler tarafından seslendirilmesi ile yetinmemeli, yerellerimizi, kentlerimizi bizler yönetmeliyiz. Değişim dinamiğinin yol açtığı toplumsallığa karşı koymak yerine, onu ehlileştirme arayışlarının olacağı bilinci ile sürece ve soruna yaklaşmalıyız. Bu anlamda değişime ayak direyenlerin cephesini küçültürken, değişim ve demokrasi cephesini genişletmeli, onları demokratik cumhuriyete ulaştıran köprü görevi edinmenin örgütlü öncü gücü olmalıyız. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.