Savaşa karşı birlikte mücadeleye!

Demir ÇELİK yazdı —

  • Türkiye’nin tarihsel problem olarak gördüğü ve bitmeyen suç pratiği ile yaklaştığı Kürt sorunundaki çözümsüzlük ısrarı, onu hem ABD ve Nato’ya, hem de Rusya ve ŞİÖ’ya bağımlı kılmıştır.

Madrid’deki NATO zirvesi sonrasında Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ)’nün toplanması Üçüncü Dünya Savaşının şiddetinden eksilmeden devam edeceğini gösteren işaret fişeği oldu. Rusya- Ukranya savaşı sürecinde iki emperyalist blokun kendisini yeniden tahkim etme arayışı bu toplantıların devlet dışı biz halklara faturasının çok daha yakıcı ve yıkıcı olacağı açıktır.

Ukranya savaşını körükleyen ABD ve NATO blokunun Rusya’ya dönük ekonomik ve diplomatik ambargosunun neden olduğu enerji krizine çare arayan AB ülkeleri bir yandan, diğer yandan başta Çin olmak üzere ŞİÖ üyesi ülkelerin savaşı ve savaşın kahredici yıkımını kendilerinden uzak tutmak, faturayı biz halklara kesmek adına yeni ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel uygulamalar içinde olacaklarını iyi bilmek durumundayız. Eğer buna tedbir almaz, örgütlü mücadeleyi yükseltemezsek yarınlarımız bugünden daha iyi olmayacaktır.

ABD ve Çin arasında on yıllardır devam eden hegemonya savaşları her ne kadar askeri savaşa dönüşmemişse de ekonomik, diplomatik, teknolojik ve biyolojik savaşın şiddetini giderek artacağını gösteren gelişmeler yaşanıyor. Bu şiddet sarmalında eksen arayışında olan İran’ın SİÖ’ya üyelik başvurusu kabul edilerek Şangay Örgütü batıda sınırını NATO üyesi Türkiye’ye kadar yaymış oldu. Kürt savaşının yıkımını siyasi, ekonomik ve diplomatik alanda derinliğine yaşayan Türkiye ise eksen arayışında ikircikli olmaya devam ediyor. Bir yandan ABD ve Rusya arasında mekik dokurken, diğer yandan da NATO, ŞİÖ arayışında ipteki cambazı oynuyor. Her iki bloktan yana görünmek belki Türkiye’ye geçici nefes aldırsa da, tarihsel hakikati ile yüzleşmediği, halklar ve inançlar kırımından vazgeçmediği sürece içine düştüğü bu dar boğazdan çıkışı mümkün görünmüyor.

Erdoğan’ın, Putin’in özel davetiyle Semerkant’a gitmesi NATO bloku açısından sorun edilmiyor gibi görünsede aleyhine yazılan notların giderek daha kabardığını göstermesi açısında önemli olmaktadır. Hem NATO ve ABD ile hem Putin ve ŞİÖ ile iş tutuyor olması Kürdistan karşıtı stratejisini hayata geçirmek istemesindendir. 

30 Ekim 2014 MGK siyaset belgesi devrededir. İfşa olan bu siyaset belgesine göre Türkiye Kürt Özgürlük Hareketini askeri alanda yenilgiye uğratmak, demokratik siyaseti tasfiye etmek istiyordu. Kürt siyasal hareketine karşı başlattığı topyekûn saldırıda başarılı olabilmesinin her iki blokla iş tutmaktan, her iki bloktan karar verici aktörlere taviz vermekten geçtiği ön kabulü ile iki arada bir derede pozisyon almak zorunda kendisini hissediyor ediyor. Kürt siyasal hareketine karşı bir bütünen NATO ve ABD’ ye muhtaç olduğunu bilen Türkiye,  Rojava statüsünü engellemede de Putin ve Rusya’nın stratejisine yedeklenmek zorunda hissediyor kendisini... 

Türkiye’nin tarihsel problem olarak gördüğü ve bitmeyen suç pratiği ile yaklaştığı Kürt sorunundaki çözümsüzlük ısrarı, onu hem ABD ve Nato’ya, hem de Rusya ve ŞİÖ’ya bağımlı kılmıştır. Aklınca ABD-Rusya çelişkisinden yararlanarak Kürtler karşısında 'mutlak zafer' elde edebileceğini düşünüyor. Dünyanın süper güçleri için her zaman olduğu gibi bugün de esas olan kendi stratejik çıkarlarıdır. Kanser hücresi gibi çevreye ve çepere yayılmak zorunda olan emperyalizmin hegemonyasını yaymak ve yaygınlaşmak için yerel ve bölgesel güç ve aktörlere ihtiyacı olduğu bilinmektedir. Türkiye jeo-stratejik ve jeo-politik konumu nedeni ile her iki blok tarafından yedeklenmek ve ittifak gücü içine dahil edilmek istenmesi emperyalist yayılmacılığın doğal sonucudur. Bu nedenle Türkiye’ nin inkârcı, katliamcı ve soykırımcı zihniyette ısrar etmesi sonucu içine düştüğü derin ekonomik ve siyasal kriz bu iki süper güç için fırsata dönüştürülmesi gereken gelişme olarak görülmektedir. 

Bu anlamda iki bloktan emperyalistler Türkiye’nin zayıf karnına oynuyor, teknolojiye ve silahlanmaya bağımlığını satın alarak, kendi çıkarlarına yedekleme yarışı içindedirler. Türkiye’ de bu her iki blokun çelişkilerini kendi lehine çevirmeye bakıyor, bu sayede Kürtlere karşı savaşında elini ve kartını güçlü tutmanın arayışı içindedir. 

Emperyalistlerin ve Türkiye gibi daha alt ölçekteki devletçi sistemin çelişkileri ve savaşlarının biz gibi devlet ve iktidar dışı halklar ve inançlar için hem büyük tehlike olduğunu, hem de fırsat ve olanaklar içerdiğinin bilinci ile bu sürece yaklaşmalıyız. Tehlike ve riskleri bertaraf etmenin, olanak ve imkanlardan azami yararlanmanın biricik yolu; örgütlü mücadeleden geçiyor. Bu temelde de halkların ve inançların haksız ve kirli olan bu savaşlara karşı mücadelede birlik olmaları ve enternasyonal dayanışma ile ön almaya çalışmaları hayati önemdedir. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.