Sırrı abinin yüreği ve Ararat’ın hasreti

Nurettin DEMİRTAŞ yazdı —

  • Barış ve demokratik toplum çağrısı tüm hasretliklerin son bulacağı bir dönemin kapılarını aralarken bu çağrının taşıyıcısı ve emekçisi olan Sırrı Süreyya Önder günlerdir ameliyat masalarında ölümle pençeleşirken bile tarihi rolünü oynuyor.
  • O’nun yüce kalbinde tüm renkler bir aradadır; onun sağlığına kavuşması için kalp lazımsa kalbimizi, can lazımsa canımızı vermeye hazırız. Tüm halkların ve renklerin bu hissiyatla dolup taşması O yürekte halkların hasret kaldığı tüm güzelliklerin olmasındandır.

Bazı dağlara kutsallık atfedilmiştir, bazıları semboldür. Ararat deyince yüreklere ateş düşer. Kürtçede Çiyayê Agirî yani ateş dağıyken Ermenicede Masis ya da Ararat adını alır.

Büyük Felaket yüzünden yurdu, ailesi, töresi dağıtılanlar; hep özlemeye mahkûm edilenler neden sınırın ya da dağın bu tarafında yaşayanlarla birlikte Ararat’ın güzelliklerini ve acılarını paylaşmasın ki?

İki taraftan da bakınca Ararat’a

İki taraftan da bakınca Ararat’ın görüntüleri birbirine benziyor. Fakat sürgün tarafından bakarken daha yakın, daha heybetli ama çok daha hüzünlü görünüyor. Halkın hüznü düşmüştür üzerine…

Daha mutlu olmaz mı iki yakası birleştiğinde Ararat?

Ararat daha ne kadar yaşayacak bu hasreti, bu acıyı? Hiçbir yolu yok mudur dağın iki tarafında yaşayan halkları bir araya getirmenin? Oysa Ararat herkesi kucaklıyor; yeter ki bu kadim halkın yaşadığı acılara anlam verilsin, işte o zaman ulus-devlet canavarının zihniyetlere saldığı düşmanlık son bulacak, Ararat’ın iki yakası bir olacaktır.

Köy, kasaba, dağ, nehir; kendi adıya güzeldir

Bunun için adları değiştirilen köy, kasaba, il, dağ, nehir, ağaç, hayvan ne varsa yeniden kendi dilinde anılmayı hak ediyor.

Yunanca, Kürtçe, Ermenice, Arapça, Süryanice, Gürcüce, Lazca ve diğer dillerde o kadar çok Türkçeleştirme yaşandı ki örneklerini burada sıralamakla bitmez. Fakat bu haksızlığın farkında olan iktidarlar bir dönem AB normlarını temelinde yer adlarının iadesini tartışmaya açma cesaretini göstermişti.

2009 yılında Abdullah Gül Güroymak’a “Norşin” dedi. Recep Tayyip Erdoğan ise Rize’nin Güneysu ilçesine “Potamya” dedi. Devlet yıkılmadı, ülke bölünmedi. Ne var ki bu söylemlerin arkasında duramadıkları da bir gerçek, gerisi getirilmedi.

Yerel yönetimlerde Kürtçe, Türkçe, Ermenice tabelalar asıldı ama buna da 2015 yılında müdahale edilip yüz yıllık hasretin üzerine beton dökülmek istendi. Fakat gerçekler yerin yedi kat dibinde de olsa gün yüzüne çıkmayı biliyor. Halk kendi dilini koruyor.

Vulpes vulpes Kurdistanica, Ovis Armeniana

Bilimsel adı "Vulpes vulpes Kurdistanica” olan Serhat Kızıl Tilki türü üniter yapıya aykırı diye değiştirilmiş “Trans-Kafkas dağ tilkisi” adı verilmişti. Fakat kim ne derse desin halkın arasında Serhat tilkisi olarak kaldı. Bu gibi örneklere orijinal adı Ermenice olduğu halde Kürtçeleştirilen adları da eklemek gerekir. Yanlışlık nerede varsa onu düzeltmek bir vicdan borcudur. Tarihi gerçeklere saygı ve çok dillilik bu sorunun çözümüne yardımcı olabilir.

Yaban koyunu dedikleri türün orijinal adı: “Ovis Armeniana” ama böyle anılması üniter yapıya ters! Oysa en koyu milliyetçilerin bizzat kendileri üniter yapıya ters olan o kadar çok icraatın sahibidirler ki ard arda yazılsa bir ansiklopedi çıkar. Sadece üniter yapıya değil kültürel dokuya zarar veren, dejenere eden sanat ve spor tarzlarına olan ilgilerini bir düşünecek olsalar bu toprakların en büyük zenginliği olan halklara yaptıkları zulmün büyüklüğünü ve haksızlığını anlayabilirler.

Haksızlıklar renklerin inkarıyla başlıyor

İstismar edilip çarpıtılmadığı sürece spor müsabakaları veya sanat festivallerinin ruhunda dostluk vardır. Önemli olan kazanmak değil katılmaktır. Bazen sevinçleri bazen acıları görünür hale getirir bu etkinlikler. Fakat bu zeminlerde halklara ve kadın iradesine saldırı yapılıyor.

Bazı stadyumlarda kadının nasıl doğum yapması gerektiğini ifade eden çirkeflik sembolü pankartlar açılırken Amed yine farkını ortaya koydu: “Barışın yüreği büyüktür. Bu yürek susmayacak. Seninleyiz Sırrı abê!” şeklinde onurlu pankartlar açıldı. Milliyetçilik ve cinsiyetçilik at başı gidiyor ve birbirlerini tahrik ediyor. Fakat buna karşı demokrasi bayrağında tüm halkların, kültürlerin, inançların, kadınların, gençlerin rengi vardır.

Haksızlıklar renklerin inkarıyla başlıyor. Renklerin kabulüyle buna son verilebilir.

Ermeni soykırımının yıldönümüne, tüm haksızlıkların son bulacağı yeni bir sürecin umuduyla giriyoruz. Ararat kadar büyük acıları olan Ermeni halkına yapılan mezalimin görülmesi, kabul edilmesi, tüm sonuçlarıyla birlikte bugünlere kadar taşınan haksızlıkların giderilmesi demokrasi mücadelesinin en başta gelen hedeflerindendir.

İnkâr sürekli yeni inkarları getiriyor; Ararat’ın iki yakaya bölünmüş olması hiç kimsenin inkâr edemeyeceği bir gerçektir. Ararat’ın hasreti son bulmadan demokrasiden bahsedilemez.

Sırrı abinin yüreğinde tüm renkler bir aradadır

Barış ve demokratik toplum çağrısı tüm hasretliklerin son bulacağı bir dönemin kapılarını aralarken bu çağrının taşıyıcısı ve emekçisi olan Sırrı Süreyya Önder günlerdir ameliyat masalarında ölümle pençeleşirken bile tarihi rolünü oynuyor.

O’nun yüce kalbinde tüm renkler bir aradadır; onun sağlığına kavuşması için kalp lazımsa kalbimizi, can lazımsa canımızı vermeye hazırız. Tüm halkların ve renklerin bu hissiyatla dolup taşması O yürekte halkların hasret kaldığı tüm güzelliklerin olmasındandır.

O yürek etrafında birleşen duygular, demokrasi eşiğine gelip dayanan ülkenin artık şiddete, inkara, yalana, yanlışa tahammülünün kalmadığını göstermektedir.

O yürek, yüreğimiz tüm özlemlerine kavuşana dek yaşayacak!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.