Siyasetçilerin işi gücü ne?

Suat BOZKUŞ yazdı —

  • Siyasetçinin görevi sorunları çözmektir dedik. Türk siyasetçileri ise sorunu çözmekten daha çok sorun yaratıyor ve kendileri de sorunun bir parçası haline geliyor. Kendi kendine çelme atıp yere düşüyor, sorun ayaklarına dolanıyor.

 
Toplumsal sorunlar ve çelişkiler en net ifadesini siyaset meydanında bulur. Siyasetçinin görevi konuşmak, tartışmak ve toplumun sorunlarına çözüm bulmaktır.

Türkiye’deki baskıcı düzende siyasetçinin konuşması suç sayılmaktadır. Siyasetçiler konuşup tartışmadan neyi çözebilir ki?
Bir de sorunları anlamazdan gelen, gerçekleri bulandıran, siyaseti yolsuzluk ve vurgun yaparak zenginleşmek zanneden siyasetçiler var.

Örneğin Erdoğan hala “Kürt sorunu yok, biz bunu çözdük” diye sayıklıyor. Bahçeli ise HDP’nin meşruiyetini sorguluyor. Bahçeli bir gün yargı önüne çıkarılırsa, o zaman anlarız kendisinin kaç paralık meşruiyeti olduğunu…

Kılıçdaroğlu’nun “Aman haa, HDP’lilerle birlikte görünmeyelim” çizgisinden, bu sorunu “HDP ile çözeriz” noktasına gelmesi olumludur.

7 Haziran 2015 seçimlerindeki başarısına rağmen, Bahçeli-Erdoğan diktasının ağır saldırılarına göğüs geren HDP artık her geçen gün daha çok konuşuluyor.

Erdoğan-Bahçeli diktasının saldırıları, havuz medyasının sansürü kar etmedi. HDP’nin hem oy oranı, hem de siyasi ağırlığı artıyor. Bunun nedeni, -artan oy oranı önemli olmakla birlikte- kurulduğu günden beri HDP’nin bütün farklılıkların eşit ve özgür olarak birlikte yaşamını savunan, “üçüncü yol”a dayalı olan çözüm programıdır. HDP’nin gücü bu programından geliyor.

Başında Demokles’in kılıcı gibi bir kapatma davası sallansa da, HDP sürecin önemli bir aktörüdür.

Kılıçdaroğlu’nun sözlerinden sonra başlayan tartışmalar yeni bir dönemi başlatmıştır. Yıllardır sansürle boğulmak istenen HDP ve siyasi çözüm arayışları bütün tartışmaların baş konusu olmaktadır.

Bu tartışmalar darlaştırılıp “muhatap kim olmalı” kıskacına alınmak isteniyor. Bazı siyasetçiler de, bilerek ya da bilmeyerek buna çanak tutuyor ve konuyu saptırıyor. Biz de “güneşin güneş olduğunu” yeniden ispat etmekle uğraşıyoruz.

İnsan hafızası ne kadar zayıfmış. Boşuna “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” dememişler.

Türkiye tarihinde iki önemli çözüm girişimi oldu. İkisi de bir ateşkes ilanıyla duyuruldu.

Birincisi, 1993 baharında, Özal devrinde.

İkincisi ise 2013 yılında Erdoğan devrinde.

Her ikisinde de muhatap doğrudan Öcalan idi.

Şu açıktır ki, bu konuda bir muhataplık kapma-rol çalma yarışı ve kıskançlığı yoktur. Tam tersine muhataplığı yaygınlaştırma, topluma yayma ve toplumun tüm kesimlerini harekete geçirerek çözümü geliştirmek düşünülmüştür. Konuyu biraz bilenler bu konudaki onlarca konuşma ve öneriyi hatırlayacaktır.

Özal, bir yandan bazı gazeteciler ve Talabani aracılığıyla Öcalan ile doğrudan temas kurarken bir yandan da HEP’in çalışmalarına destek olmuş, onları teşvik etmiştir. Çünkü resmi-gayri resmi, doğrudan ya da dolaylı bir görüşmeler zinciri olsa da, sonuçta konu TBMM’de kesin çözümüne ulaşacaktır.

Özal devrinde, çözüm hayalleri Özal’ın canına maloldu. ’93 konsepti’yle Özal ile birlikte çok sayıda general, albay, MİT sorumlusu ve polis müdürü öldürüldü. Böylece bu devir kapatıldı. Demirel-Çiller-Güreş devri açıldı.

’93 konsepti’ denilen faili meçhuller, yakma-yıkma-göçertme devri açıldı. Yirmi binden fazla insan katledildi. Binlerce köy-kasaba yakılıp yıkılarak boşaltıldı. Bu karanlık devir halkların kahramanca direnişi ve devlet çetelerinin birbirine girmesiyle son buldu.

Erdoğan devrinde başlatılan diyalog süreci de olumluydu. Denilebilir ki, her şey görüşüldü, birçok temel konuda yeteri kadar uzlaşma sağlandı. Meclis’ten süreci ilerletmek amacıyla yasa bile çıkarıldı. Dolmabahçe mutabakatı ile mesele açık olarak kamuoyuna duyuruldu.

Ne var ki, Ergenekoncuların tehditlerine, şantajlarına boyun eğen Erdoğan, kurulmuş masayı devirdi. Deyim yerindeyse ayağına kadar gelen topu kaleye değil de taca attı. Şimdi de, “Kürt sorunu yok, biz çözdük” gibi şizofrenik sayıklamalarla kendisini kandırıyor. Etrafında “Anne bak, kral çıplak” diyecek bir çocuk bile kalmamış.

Siyasetçinin görevi sorunları çözmektir dedik. Türk siyasetçileri ise sorunu çözmekten daha çok sorun yaratıyor ve kendileri de sorunun bir parçası haline geliyor. Kendi kendine çelme atıp yere düşüyor, sorun ayaklarına dolanıyor.

Artık kaybedecek vakit yok. Çünkü her geçen gün akan kan artıyor ve sorunun çözümü de zorlaşıyor. Muhalefet partileri gündeme getirdikleri bu sorunun çözümü için cesur ve kalıcı adımlar atmak zorundadır.

Erdoğan gibi tasfiyeci kurnazlıklara heves ederlerse, hevesleri kursaklarında ve kendileri de bu oyunların altında kalır.
İnsanlık çözebileceği sorunları önüne koyarmış. Hiçbir güç zamanı gelmiş değişimleri durduramaz.

Yeter ki, sadece muhalefet değil, toplumun bütün diri güçleri boş muhataplık tartışmaları yerine, çözüm için sadece elini değil bütün gövdesini taşın altına ve ateşin üstüne atsın.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.