Soykırımla yüzleşmek!

Demir ÇELİK yazdı —

  • Soykırımla yüzleşmenin ilk adımı devletçi zihniyete hesap sormaksa; ikinci adımı da ana dilimize, kimliğimize, kültürümüze ve inancımıza sahip çıkmak, onları yarınlara taşıyacak kolektif iradeleşmeyi göstermektir.

Milletvekili dokunmazlıklarının kaldırılıp tutuklanması ya da sürgüne göçertilmesi, üst üste iki seçimi kazanan HDP belediye başkanlarının yerine kayyum atanması ve halk iradesinin gasp edilmesi, muhalif basının yasaklanması ve tüm muhalif tv kanallarının kapatılması ile başlayan siyasi ve kültürel soykırım olanca şiddeti ile devam ediyor.

Bu süreç, en çok Aleviler için büyük tehlikeyi barındırmaktadır. Bugün siyasal, kültürel ve inanç alanında yaşanan soykırım, yüz yıl önce ulus devlet inşası süreci ile başlatılmış, kesintiye uğratılmadan sürdürülmüştür. 1925 Şark Islahat Planı diye güncellenen bu soykırım zihniyeti, değişen hükümetler ve siyasal iktidarlara rağmen değişmeyen uygulama olmuştur. Kimi zaman sıkıyönetim, kimi zaman devlet güvenlik mahkemeleri ile kimi zaman askeri ve siyasi darbelerle sürdürülen bu soykırım çoğu zaman olağanüstü hal denilerek yürütülmüştür. Tekçi, inkârcı, katliamcı ulus devlet en çok Alevilere ve onların inanç değerlerine saldırmayı da görev bilerek soykırımı sürdürmüştür. Anayasalarına ’demokratik, laik, sosyal hukuk devleti’ ibaresini yazmayı ihmal etmeden, bu işi inceden inceye yapmışlardır. Türkçü ve İslamcı sözleşmesi gereğince önce Koçgiri’de, daha sonra Dersim’de fiziki ve siyasi soykırımı yürüten ulus devlet, bir yandan katliamlarla, çoğu zaman kültürel soykırımla Alevileri başkalaştırmaya, kendi asli değerlerine yabancılaştırmaya bakmıştır. O nedenle Türk, Türkmen, Tahtacı, Çepni ve Kürt Alevilerden oluşan on beş milyon Alevinin ekseriyeti, bugün kendi tarihsel hakikatının dışında kendisini tariflemekte, ciddi düzeyde başkalaşımı yaşamaktadırlar. Gerek Koçgiri’de, gerekse Dersim’de Kürt Aleviler, kendilerine verilen ortak yaşam sözünün yerine getirilmesi beklentisi içindeydiler.

Ancak verilen sözler yerine getirilmediği gibi Ocaxları dağıtılmış, Alevi yol önderi Pîrlerin talıp topluluklarıyla ilişkisi engellenmiş, inanç ve inanç değerleri itibarsızlaştırılmış, Alevilerin inançlarında uzaklaşmaları ve yabancılaşmaları kendilerine dayatılmıştı.

1937-1938 Dersim soykırımında on binlerce insan katledilmiş, binlercesi sürgün edilmiş, kızları ve kadınları taciz ve tecavüze uğramışlardır. Bunca zulme rağmen devlete ve iktidara öykünmeden kendi kutsal coğrafyalarında inançlarının toplumsallığında dilsel, kimliksel, kültürel ve inançsal ihtiyaçlarını dikey olmayan Ocaxlar sistemi üzerinden karşılamaya çalışmışlardır. Meşru ve demokratik ihtiyaçlarını şiddete bulaşmadan, herhangi bir şiddet aracını edinmeye çalışmadan yapmışlardır. Anlayacağınız bırakınız ateşli silahı, bıçakları bile olmaksızın kendi hakikatlerini yaşamaya bakmışlardı. Ancak yine de; Ortaca, Maraş, Çorum, Sivas, Gazi ve Ümraniye’ de katliamlarla ortadan kaldırılmaya, biata zorlanmışlardır. Yüzyıldır bu zulme rağmen ortak yaşamda ısrar eden Alevilerin, kadim inancı inkâr edilmekte, meşru demokratik hakları gasp edilmekte, lehlerine verilen AİHM ve AYM kararları uygulanmamaktadır. Çünkü tekçi devlet ve onun inkârcı, katliamcı zihniyeti, Alevi inancının çokluk içinde birlik ilkesinden ve onun ete kemiğe bürünmüş toplumsallığından korkuyor.

Tarih boyunca devlet ve iktidar dışı insan toplumsallığını yaşayan ve yaşatan Aleviler, ‘El ele, el Hakk’a’, ‘Yol bir sürek binbir’ diyerek hiyerarşiyi, egemeni red etmiş, ‘Cümle varlıklarla ikrarlı olmanın’ ve ‘Yetmiş iki millete bir nazardan’ bakmanın demokratik ve eşitlikçi anlayışını savuna gelmişlerdir. Demokratik, ekolojist, hümanist ve kadın özgürlükçü bu yaşam değerleri, kapitalist modernitenin ve ulus devletin alternatifi olduğundan, inancımıza ve inanç değerlerimize saldırmaktadırlar. Bugün Kürt siyasal hareketine karşı yürütülen fiziki, siyasi ve kültürel soykırımı öteleyemez, engelleyemezsek bundan en büyük zararı biz Alevilerin göreceği kesindir. Çünkü hem çok parçalı, dağınık ve örgütsüzüz hem de meşru savunma araçlarından yoksunuz. Bütün bu dezavantajlarımız yetmezmiş gibi hala bizi inkâr eden, onlarca kez katliamlara uğratan, başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere eğitim, siyaset, hukuk, sosyal politikalar ve basın üzerinden bizi başkalaştırmaya çalışan ulus devletle yüzleşememiş, kendi alternatif toplumsallığımızı ete kemiğe büründürmüş değiliz. Soykırımla yüzleşmenin ilk adımı devletçi zihniyete hesap sormaksa; ikinci adımı da ana dilimize, kimliğimize, kültürümüze ve inancımıza sahip çıkmak, onları yarınlara taşıyacak kolektif iradeleşmeyi göstermektir.

Kürtleri ve Kürt siyasal hareketini ezdiğinde büyük bir kin ve nefretle üzerimize gelmeye yeminli DAİŞ zihniyeti ve onun akıl babaları pusuda bekliyor. El Kaide- El Nusra ve DAİŞ gibi selefistleri dincilik üzerinden, Ülkü Ocaklarını, Alperen Ocaklarını, Sadat ve Osmanlı Ocakları gibi paramiliter örgütleri milliyetçilik üzerinden örgütleyen, silahlandıran, sevk ve organize eden devletin kim için bu hazırlık içinde olduğunu iyi görmek ve ön almak durumundayız. Yoksa 21.nci yüzyılda fiziki, siyasi ve kültürel soykırıma uğramanın ağır bedelleri ile karşı karşıya kalırız. 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.