Süreci radikal demokrasi ile taçlandıralım

Demir ÇELİK yazdı —

  • Kürt Siyasal Hareketi, on yıllardır terörize edilmesine rağmen, bugün halkların ve ezilenlerin umudu olmaya devam ediyorsa, bu onun güçlü değişim dinamiği potansiyeline sahip olmasındandır.

Çoklu krizin yaşanmakta olduğu Türkiye, önemli gelişmelerin yaşanma olasılığının olduğu bir kavşaktan geçiyor. Yaşanmakta olan derin siyasal ve sosyal istikrarsızlığın üstesinden mevcut statüko ile gelinemeyeceği anlaşılmaktadır.

Tekçi, katı merkeziyetçi devletin neden olduğu siyasal, sosyal, kültürel ve inançsal sorunları meşru ve demokratik yollarla çözüme kavuşturmak yerine statükoda ısrar söz konusudur. Bu ısrarın sonucu olarak 2017’ de daha da merkezileştirilen, tek adam diktatörlüğüne dönüştürülen devlet tel tel dökülmekte, çökmenin ve çözülmenin eşiğinde debelenmektedir. Tekçi ve katı merkeziyetçi zihniyeti aşamayan siyasal parti ve aktörlerin önümüzdeki dönemi karşılayamayacakları iyice anlaşılmaktadır.

Türkiye halklarının birikmiş sorunlarının karşılanması ve çözüme kavuşturulması politikasına sahip olmayanların, önümüzdeki sürece öncülük etmeleri düşünülemez. O nedenle toplum bunca krize rağmen seçenek olarak sunulan sistem içi iktidar odaklarından birine güçlü tercihini sunmamaktadır. Radikal demokrasiye, demokratik cumhuriyete ekmek kadar, su kadar ihtiyaç duyduğumuz bugünün değişim dinamiği Kürtlerdir, Kürt Siyasal Hareketi’ dir. On yıllardır terörize edilmesine, kriminalizasyona tabi tutulmasına rağmen, bugün halkların ve ezilenlerin umudu olmaya devam ediyorsa, bu onun güçlü değişim dinamiği potansiyeline sahip olmasındandır.

Bu nedenle günümüzün değişim dinamiği ne işçi sınıfıdır ne ezilen toplum kesimi, ne de yoksul halk kesimleridir. Görünen o ki yaşanan bu çok derin ekonomik ve siyasal krize rağmen ayağa kalkamayan ezilenler, yoksullar ve emekçiler yakın dönemin öncüsü olma kapasitesinden ve potansiyelinden uzaktırlar. Çünkü milliyetçi, dinci, cinsiyetçi ve inkârcı devlet ezilen, yoksul emekçi kesimlerini yönetmeye ikna etmiş, yönetilmelerine rızalık üretmiş bulunuyor.

Rıza üretimini ideolojik aygıtlarıyla sağlayan devlet, bu kesimleri Kürt Siyasal Hareketi karşısında konsolide ettiğinden, tekçi ulus devlet statükosunda toplumu yedeklemiş bulunuyor. Değişimin dinamiği olması gereken bu toplum kesimlerini din, aile, eğitim, sosyal ve ekonomik politikalar başta olmak üzere ideolojik aygıtlarıyla kendisine bağlayan iktidar, bu nedenle bunca krize rağmen %30’lardan aşağı inmiyor.

Onca işsizliğe, yoksulluğa, açlığa ve sefalete rağmen mafya, çete, polis devletini sahiplenmeye, iktidara can simidi olmaya devam ediyor. Eğer HDP ve Emek Özgürlük İttifakı seçim sürecini aylar öncesinde başlatmış olsaydı ve de demokratik katılımcılığın gereğini yerine getirmiş olsaydı, teorik olarak savunduğu demokratik cumhuriyet fikriyatını pratikte uygulamış olsaydı, 14 Mayıs seçimlerinde beklenenin çok üzerinde başarı elde etmesi ve 150 civarında milletvekili çıkarması mümkün olabilirdi.

Devletin ve iktidarın kötü ve tehlikeli olduğundan hareketle devletin küçültülmesi, toplumun çoğaltılmasını savunmak, devlete ve iktidara giden yol yerine, toplumun öz gücüne dayanarak kendi kendisini yönetmesini ete kemiğe büründürmüş olsaydı çok daha rahat çekim merkezi olabilirdi. Devletin merkezileşmesine karşı yükseltilen itiraz oranında, demokratik katılımcılık gereğince halkın, yerelin, kent dinamiklerinin ve parti organlarının söz, karar ve yetki süreçlerine dahil edilmiş olsaydı toplum iradesine çok daha güçlüce sahip çıkardı.

Tek adam diktatörlüğüne karşı mücadeleyi merkezine alan parti; gücü merkezde toplama ve yoğunlaştırması yerine, gücün yatay dağıtılması ve yerele devredilmesini sağlamış olsaydı, yerel dinamiklerin sürece dahil olması daha az sancılı olurdu.

Adayları belirlemek üzere yerellere, ilçelere ve illere sandıklar kurulmuş olsaydı, partinin ‘aday belirleme komisyon’ yerine seçmenin kendi adayını ve öncüsünü belirlemesinin yolu açılmış olsaydı, halkın hesap sorma ve hesap verme mekanizmasının yolu açılmış olurdu. Partinin merkezi organlarında yer alanların ve eş başkanların tercihleri yerine, pratik sahada mücadele edenlerin gözlemi, denetimi ve hesap sormasının örgütlü yolu açılmış, parti merkezinin teveccühü yerine halkın kendi öncüsünü ve adayını belirleme fırsatı verilmiş olsaydı demokratik cumhuriyetin inşası yolunda önemli bir eşik aşılmış olunurdu.

Yılardır ilkesel yaklaşım yerine aday olma ve milletvekili olma hakkını kendinde gören, siyaseti meslek edinenler yerine, sürecin öncüsü ve örgütleyicisi olma potansiyeline sahip olanlara yol verilmiş olunsaydı, Yeşil Sol Parti’nin beklenenin üzerinde başarı sağlaması ve sürecin temel siyasal aktörü olması içten bile olmazdı. Bunun objektif koşulları ziyadesi ile vardı.

Bütün bunlara rağmen Kürtler kutsal davasına sahip çıkmanın erdemliğini elden bırakmıyor, mücadelenin kazanımlarını bir adım ileriye taşırmanın vicdani muhasebesi ile hareket ediyor. Kendisi ile yüzleşen, sürecin görev ve sorumluklarıyla hareket eden, tarihsel ve toplumsal ihtiyaçların bilinci ile sürece yaklaşan Kürtler, bu anlamda Türkiye toplumunun olduğu kadar, Ortadoğu’nun da en temel dinamiği konumundadır.

Bu nedenle yıllardır uygulanan anti-demokratik yol ve yöntemleri kendilerine dert edinmiyor, kutsal davanın başarısı için insan üstü emek ve çabanın sahibi olmanın erdemliğini gösteriyorlar. Bu nedenle her zaman olduğu gibi bugün de tekçi, katı merkeziyetçi devletçi sistem yerine, ortak yaşamın ete kemiğe bürüneceği demokratik ulusu ve demokratik cumhuriyeti savunmaya, herkesten çok sahiplenmeye ve bedel ödemeye devam ediyorlar.

Bu hakikatten hareketle öncülere düşen; radikal değişim taleplerini gören bir noktadan siyaset üretmeleri, halkımızı ve halklarımızı sistemden beslenen siyasal aktörlerin insafına bırakmadan, dönemin ve sürecin öreni ve örgütleyeni olmalı, hayatın her alanında radikal demokratik yaklaşımı esas almalıdırlar.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.