Suriye’de sıkışıp kalan Türkiye
Cafer TAR yazdı —
- İsrail’in Suriye’de ara vermeksizin sürdürdüğü askeri operasyonlar ve Suriye Demokratik Güçleri’nin ortaya koyduğu sosyal, siyasal, ekonomik ve askeri mukavemet HTŞ rejimini ve dolayısıyla Türkiye’de Erdoğan iktidarını çaresiz bırakıyor.
Türkiye’nin çok uzun bir süredir sürdürmeye çalıştığı bütün tarafları aynı anda idare etme siyaseti Şam’ın HTŞ tarafından düşürülmesi sonrasında artık sürdürülemez hale geldi. Başlangıçta sanki işler Türkiye ve Erdoğan’ın lehine gidiyormuş gibi bir görüntü veren süreç bir anda tersine bir karakter kazandı.
Türkiye, HTŞ liderliği üzerinden Suriye’de etkili olmak istedi, fakat HTŞ liderliğinin daha öncesinde özellikle Körfez ülkeleri ve başta İngiltere olmak üzere batılı ülkelerle geliştirdiği derin ilişkiler Türkiye’nin HTŞ rejimi üzerindeki etkisini sınırlandırıyor.
Özellikle İsrail’in Suriye’de ara vermeksizin sürdürdüğü askeri operasyonlar ve Suriye Demokratik Güçleri’nin ortaya koyduğu sosyal, siyasal, ekonomik ve askeri mukavemet HTŞ rejimini ve dolayısıyla Türkiye’de Erdoğan iktidarını çaresiz bırakıyor.
Suriye’yi sadece Suriye olarak göremeyiz; Suriye, Cebeli Tarık’tan başlayan, Kıbrıs’ı içine alan Doğu Akdeniz’i aşarak Süveyş Kanalı üzerinden Hint Okyanusu’na ulaşan güzergahın tam ortasında duruyor.
Dolayısıyla bütün batılı başkentlerin en temel dış politika önceliği olarak belirlediği “yükselen pazarlara ulaşmak!” siyasetinin tam ortasında Suriye, İsrail, Mısır ve dolayısıyla Kürtler var.
Yükselen pazarlarla kastedilen, özellikle neredeyse üç milyarı bulmak üzere olan Çin ve Hindistan pazarı olmaktadır. Eskiden sadece hammadde ve ucuz iş gücü deposu olarak görülen bu ülkeler artık aynı zamanda kuvvetli alım gücü olan ve her geçen gün daha fazla zenginleşen pazarlara dönüşüyorlar…
Bundan dolayı Ortadoğu isminin de ifade ettiği gibi gelişmiş kapitalist metropoller olan Batılı ülkeler ve “yükselen pazarlar” olarak ifade edilen iki önemli merkezin tam ortasında durmaktadır.
Tam da bu nedenle bu bölgede kimin etkili olduğu oldukça önemli olmaktadır. Kimi insanlar Suriye’de yaşananları sadece Esad/HTŞ, Kürtler/Türkler gibi yerel parametreler üzerinden tartışmak istiyorlar. Muhakkak bu güçler de önemli ve bütün değerlendirmelerin bir tarafına bunları da koymak gerekir. Fakat Ortadoğu’daki gelişmeleri sadece yerel güçler arasındaki güç mücadeleleri üzerinden değerlendirmek sorunu anlamaya yetmez.
Suriye’ye bakınca kimileri Esad rejimi devrildi, yerinde HTŞ iktidara geldi diye görüyorlar. Fakat bu bölgedeki hakikati anlamak açısından oldukça yanıltıcı olur. HTŞ bugün var, yarın yok. Orada gerçekten olan şey Esad rejiminin çökmesi ile neredeyse bütün Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’da İran ve Rusya’nın ektisinin en az seviyeye indirilmesi olmuştur.
Önceleri HTŞ’nin Suriye’de Şam’a yerleşmesini kendi zaferi gibi lanse etmeye çalışan Türkiye, sahada karşılaştığı gerçeklerden sonra her şeyi yeniden değerlendirmek ve Kürt Halk Önderi’nin kapısını çalmak zorunda kaldı. Ayrıca bu yanlış bir şey de değil; fakat Türkiye’nin bu noktada gerçekten samimi olması gerekiyor.
Türk diplomasisi özellikle Kıbrıs’ta yaşananlar üzerinde bölge gerçekliğini görmek zorunda. Yıllardır bir araya getirmek için yoğun çabalar harcadıkları sözde soydaş ülkeler; Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan açıktan kazanan ülkelerden yana taraf oldular.
Bölgede; Rusya, İran ve Türkiye kaybetti.
Türkiye’nin mevcut haliyle Ortadoğu’da ÖSO ve HTŞ benzeri yapılara dayanarak güç olması mümkün değil. Ülkeyi yönetenler bir an önce bu yanlıştan dönmeli ve Kürt Halk Önderi’nin uzattığı eli tutmalıdırlar.
Kürtlerle içeride sorunlarını çözmüş, dışarıda kavga etmekten vaz geçmiş bir Türkiye bölge barışının ve refahının en önemli merkezlerinden bir olur. Yok aksi olursa, işte o zaman Türkiye çözülme sürecine girer.