Tekçiliğe karşı ortak yaşam!

Demir ÇELİK yazdı —

  • Önceki tarih bir yana, Yavuz’ dan beri, bizler arasına konulan bu ayrıştırıcı ve karşıtlaştırıcı politikalarla oluşturulan toplumsal fay hatları nedeni ile çıkarları ortak olan toplum kesimleri yan yana gelmiyor, birlikte olamıyoruz.

Türk Ulus devletinin birinci yüzyılı 29 Ekim’ de geride kalacak. Tek bir etnik kimliğe ve tek bir dine dayalı homojen ulus oluşturma zihniyeti üzerine kurulmak istenen ulus devlet nice travmalarıyla böylelikle geride kalmış olacak. 21.nci yüzyılın ilk çeyreğinde değişen dünya koşullarının değişen zihniyetine karşın, Türkçü zihniyet değişmemede ısrar etmektedir. Seksen beş milyon insanın diline, kimliğine, kültürüne bakmaksızın herkesi ve her kesimi Türkçü değirmeninde öğüten ulus devletten beslenen siyasal parti ve aktörler, ikinci yüzyılda da bu tekçi ve inkârcı ulus devlet olduğu gibi devam etsinler istiyorlar.                                                                                                                             

Bunlardan Cumhur İttifakı milliyetçi, dinci ve cinsiyetçi zihniyeti ile tarihin karanlık sayfalarına öykünerek çıkışı orada arıyor. Millet İttifakı ise tekçi, inkârcı ve katliamcı ulus devletin restorasyonu ile toplumu yeniden ulus devlete eklemlemeye çalışıyor. Her iki İttifak’ta düne yüzünü dönmüş, yarına ve özgür yaşama sırtını dönmüş bulunuyorlar. Çünkü yarına ilişkin anlatacakları hikayeleri olmadığı gibi o yönlü niyetleri de söz konusu değil. ‘Kutsal Devlet’, ‘Devlet Baba’ adına yaratılan ve oluşturulan destan ve öykülerin algısı ile dünden çıkamayan bu elitist siyasetçiler üzerinden toplumda korku, kaygı ve çaresizlik üretilerek birinden birine tercihe gitmemizi bize dayatıyorlar. Çapsızlığın, çözümsüzlüğün cenderesine hapsolmamız bizden istenmektedir. Bu nedenle toplumun çoklu kimlikleri ve çoklu kültürlerinin ortak yaşamını öngören siyasal çözümleri geliştiremiyor, geliştirenleri kriminalize ediyorlar. Toplum kesimlerini ayrıştırıyor, karşıtlaştırıyor, kesimler arası çelişkileri körüklüyorlar. Tarih boyu oluşturulan bu düşmanlıklar üzerinden kendilerine iktidar alanlarını oluşturmaya çalışıyorlar.

Önceki tarih bir yana, Yavuz’ dan beri, bizler arasına konulan bu ayrıştırıcı ve karşıtlaştırıcı politikalarla oluşturulan toplumsal fay hatları nedeni ile çıkarları ortak olan toplum kesimleri yan yana gelmiyor, birlikte olamıyoruz. Osmanlı-Safavi savaşlarının tüm şiddeti ile cereyan ettiği Anadolu- Mezopotamya topraklarında başlayan bu toplumsal yarılma, beşyüz yıldır nasıl ki biz Kürtleri birlikte mücadeleden alıkoymuşsa, aynı şekilde devlet ve iktidar dışı insan toplumsallığının kültürel kodlarına sahip Alevilerin de ayrıksı ve parçalı olmalarına kaynaklık etmektedir. Bu iki toplumsal kesim o günden beri direnmesine, hak arayışı mücadelesinde olmasına rağmen kendi meşru demokratik taleplerinde bile birlikte hareket edemiyor, ortak yaşamı kuramıyorlar.

Osmanlı rafizi, sapkın mezhep diyerek Kürt Alevilerinin kıyımında çoğu zaman İdris-i Bitlisi gibi Sünni- Şafi Kürtleri kullanarak Kürtleri içerden parçalayan, bölen olmuş. Yetinmemiş son çeyreğinde Sünni-Şafi Kürtlerden oluşturduğu Hamidiye Alaylar ile Kürt Alevilerine dönük gasp, talan, katliamlara kalkışmıştır. Kürt Alevileri, Hamidiye Alaylarını örgütleyen, organize edenin Osmanlı olduğunu sorgulayacağına karşı çıkacağına, günlük yaşamında karşılaştığı askeri güç üzerinden Şafi Kürt’ ü düşman bellemiştir. Aynı zihniyet son kırk yılda da aynı yol ve yöntemlerle Kürtler arası çelişkileri körüklemeye devam ediyor. Yoksul bırakıp kendisine bağımlı kıldığı yüzbinlerce korucuyu Kürt’ e karşı silahlandırarak aşiretler arası, malbatlar arası ya da toplumsal kesimler arası düşmanlık üretmeye devam ediyor.       

Ayrıştırıcı, karşıtlaştırıcı ve düşmanlaştırıcı uygulamalarıyla toplum kesimlerini karşı karşıya getirerek kendisine ve iktidarına alan açan devlet, inkâr ettiği, sapkın mezhep diyerek katliamlarına fetva çıkardığı Alevileri, şimdi de sistem içine çekerek başka bir tezgâhın peşindedir. Kültür Bakanlığı’na bağlı Alevi Bektaşi Kültür Başkanlığı’nı kurarak Aleviliği kültürel öğeye indirmek, inancı yok hükmünde görmeye devam ederek kendine göre yeni bir don biçmek istiyorlar. Devletin Alevisini yaratmanın, Aleviliği başkalaştırıp kendi tarihsel direnişçi çizgisine yabancılaştırmak, ehlileştirmek istiyorlar.

Halbuki gerek Babai kalkışmasında, gerek Şeyh Bedrettin döneminde, gerekse Şahkulu ve Celali isyanlarında Kürt Alevilerinden çok Türkmen, Tahtacı ve Çepni Alevileri Osmanlı’ ya karşı devlet ve iktidar dışı toplumsallığını sürdürmenin ısrarı ve arayışı içindeydiler. Aradan geçen zaman diliminde, özellikle ulus devletin müdahaleleri sonucu bu direnişçi ruhu ve damarı törpülemek istediler. Alevi ocax ve dergâhlarının kapatılması, Yol önderlerinin inanç topluluklarına gidişinin engellenmesi ile başlayan bu sürecin sonunda, ‘72 millete bir nazardan bakan’ Aleviler, Kürt Alevilerini etnik kimliklerinden ve meşru demokratik taleplerinden dolayı öteki görmeye başladılar. Ulus devletin Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Alevi-Şafi, İslam-Gayri Müslim üzerinden oluşturmaya çalıştığı toplumsal fay hatlarıyla faşizm iktidara taşınmışken bizimde yapacaklarımız olmalıdır. Bu tekçiliğe karşı kadim Mezopotamya coğrafyasının halkları ve inançlarının binlerce yıllık ortak yaşam iradesinin umudu ve kültürel kodlarıyla bizlerde ayağa kalkmalı, birlikte özgür yaşamı inşa etmeliyiz.          

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.