Üç cephe: Heryer savaş alanı 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • On aylık bir zaman dilimi hakkında konuşuyoruz. Çok çalışmak, ihtiyatlı olmak, esnek olmak ve bir o kadar fedakar ve cesur olmak zorundayız.

Zafere bir adım kala tehlike her zamankinden daha fazla büyür. Çünkü düşman yenilgisine bir adım kala intihar bombacısına dönüşür. Nasıl bir çılgınlık yapacağını kestirmek zor olur.  

Dünyadaki güçler dengesiyle ilgili analizler, Türk devletinin içine yuvarlandığı yıkıcı kriz, AKP-MHP iktidarının hızla taban kaybetmesi, Zap savaşında ordunun uğradığı ağır kayıplar, buna karşı Kürdistan özgürlük hareketinin ve gerillanın yenilmez direnişi, QSD ordularının geçmişten ders çıkararak yaptığı hazırlık, Türk devletinin Rojava’ya stratejik bir saldırı yapmasını imkansız kılıyor. Ne var ki, dengesini kaybeden Türk devleti, yenilmesine bir adım kalmışken gözünü karartabilir ve Rojava’ya saldırabilir. 

Geçen hafta bir yazımda “cepheye gidebilecekler ve cephe gerisinde işe yarayabilecekler” arasındaki iş bölümüne değinmiştim.  
Şimdi “ikinci ve üçüncü cepheler” hakkında birkaç söz söylemek istiyorum. 

Birinci cephe dört parçada ve dört parçanın içinde yer aldığı dört ülkede var olan gerilla alanlarıysa, ikinci cephe Türkiye’deki legal, barışçı, parlamenter mücadele alanıdır. Üçüncü cephe ise diasporanın yer aldığı bütün ülkelerdir. Bu üç cephe uluslar arası boyutlara ulaşan devrimci, demokratik sürecin farklı, fakat objektif olarak birleşik mücadele alanlarıdır. 

“Cephe” kavramını fazla “militarist” bulanlara şu anda Üçüncü Dünya Savaşı içinde olduğumuzu ve hem Rojava’da, hem de Başûr ve Bakur’da kanlı bir sömürgeci saldırı altında yaşadığımızı hatırlatmak isterim. Hiç kimse kendini ikinci ya da üçüncü cephedeyim diyerek “savaş dışı” sanmasın. Böyle sananlara Türk devleti ve Küresel devletler “savaşın içinde olduklarını” her türlü yöntemle hatırlatıyor. Devrimci silahlardan ne kadar uzakta olursa olsun savaş cephesinde olduğunu bilmelidir. 

İkinci cephenin politik öncü gücü HDP’dir. HDP, içinde bulunduğumuz savaş koşullarında istisnai bir misyona sahiptir. Faşist diktatörlüğü yıkmak… Seçimlere azami on ay kalmıştır ve HDP bu seçimlerde kilit partidir. Rolünü oynayacak ve diktatörlüğün yıkılmasını HDP sağlayacaktır. Erdoğan-Bahçeli oligarşisinin yerine kim geçecek olursa olsun, azami on ay sonra diktatörlüğün yıkılması, yalnız Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da değil, özellikle Rojava ve Güney Kürdistan’da bütün dengeleri, yeni kurulacak iktidar kendini örgütleyene kadar, alt üst edecektir. Bu zaman aralığında Birinci Cephe düşmanın işgal ettiği tüm alanlarda üstünlüğü ele geçirecektir.  

Üçüncü cephe “dayanışma ve diplomasi” cephesidir. Bu cephe, bir yandan “Öcalan’a özgürlük, PKK’ye legalite” sloganıyla yürüttüğü stratejik mücadeleyi zirveye taşırken, benim görüşüme göre taktik planda da Avrupa kamuoyunu Türkiye’de “seçim güvenliğini sağlama ve HDP’yi savunma” konusunda dayanışmaya çağırmalıdır.  

Önümüzde maksimum on ay gibi çok kısa bir zaman kaldı. 

Gerillanın “yenilmezliği” kanıtlandı, ancak Karayılan’ın müjdelediği “final” yani “zafer” henüz kazanılmadı. Bu yazıda anılan ikinci ve üçüncü cepheler “yenilmezliği zafere dönüştürmede” belirleyici rol oynayacaklardır. 

Düşmanla savaş gerillanın işidir. Zafere bir adım kala büyüyen tehlikeleri önlemek ise ikinci ve üçüncü cephelerin omuzlarına yüklenmiştir. On aylık zaman diliminde bu tehlikeler bertaraf edildiğinde tahmin edilemeyecek muazzam kazanımların yolu açılacaktır. 

O halde kısaca tehlikeleri hatırlayalım: Karayılan devletin Öcalan’a kimi baskılarda bulunma ihtimalinden söz ettiğine göre, “Öcalan’a özgürlük” kampanyasını en yüksek düzeye çıkaralım. 

Taktik planda on ay sonra yapılacak seçimler stratejik hedefe yürümenin yolunu açacaktır. İktidar Rojava’ya karşı topyekun savaşa giriştiğinde, “savaş hali” ilan edebilir ve seçimleri iptal edebilir. Bu ihtimale karşı sistem içi muhalefeti savaşa karşı çıkma konusunda var güçle uyaralım. 

İktidar HDP’yi kapatabilir. Ama ondan da önemli olarak HDP’nin oylarını gasp etmek için Kürdistan’da seçim güvenliğini yok edebilir. Bu durumda HDP etrafında en geniş ittifakı gerçekleştirelim ve daha şimdiden Kürdistan’daki seçim sandıklarını güvenceye almak üzere sandık kurulu üyelerini şimdiden örgütleyelim. 

Bir de şu var: Altılı Masa başkanlığı yeniden Erdoğan’a bırakmak ve TBMM’de çoğunluğu sağlamak gibi oportünist bir taktik izleyebilir. Oysa başkanlığı Erdoğan’a bırakmak gaflettir. TBMM’de azınlıkta kalsa bile Başkanlığı alan Erdoğan devlet aygıtına ve elindeki yetkilere dayanarak seçim kaybını kısa zamanda telafi edecektir. Altılı Masa Bilerek Kürt seçmenin asla oy vermeyeceği birisini Başkan adayı gösterdiği zaman bunun anlamı “Erdoğan bir süre daha Başkanlık koltuğunda otursun” demektir. Altılı Masa’yı bu konuda uyarmaya ve muhtemel oportünist taktiği deşifre etmeye devam edelim.  

Evet. On aylık bir zaman dilimi hakkında konuşuyoruz. Çok çalışmak, ihtiyatlı olmak, esnek olmak ve bir o kadar fedakar ve cesur olmak zorundayız. Bu davaya haftada bir gününü ve bir ekmeğini veren, şimdi yedi gününü ve yedi ekmeğini vermelidir. Gerillanın can verdiğini unutanın günü kara, ekmeği zehir olsun.  

Yolumuz da açık olsun.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.