Ulus devletin çöküşü

Demir ÇELİK yazdı —

  • Bu felaket Ankara’dan geniş coğrafyayı yönetme ısrarında bulunan, tekçi, katı merkeziyetçi ulus devletin aymazlığıdır. Bundan çıkış; yerelin ve yerinde demokrasinin yaşanmadığı, bölgesel özerk yönetimlere dayalı Demokratik Cumhuriyet’tir.
  • Deprem ve doğal afetler öncesinde yapılması gerekenleri yapmayan ulus devlet, bilim insanlarının uyarılarını dikkate almamış, olası deprem sonrasında toplanma alanı, barınma alanlarını düzenlememiş, insanları kara, kışa ve soğuğa mahkûm etmiştir.

Deprem değil bina öldürür söylemi, Pazarcık-Elbistan depremlerinde bir kez daha doğrulanan söz oldu. Birkaç saat arayla merkez üssü Pazarcık ve Elbistan olan iki ana depremi çağın felaketi konumuna getiren sebep ve gerekçeleri izah etmek her şeyden önce bilim insanlarının işidir.

Şiddeti 7.8 ile 7.7 olan bu her iki depremin şiddetinden çok çarpık yapılaşmanın ve kentleşmenin neden olduğunu öncelikle belirtmem gerekiyor. Çok ağır travmalarla devam eden bu felaket, tarihe belkide son yüz yıllarda yaşanan en büyük felaket diye not edilecektir. 1999 Marmara depreminde yaşanan büyük yıkım ve tahribattan ders çıkarması gerekenler, bilim insanlarının uyarılarını hiçe saymış, gerekli tedbirleri almayarak doğal afetin ağır ve büyük felakete dönüşmesine neden olmuşlardır. Bu nedenle doğal afetin felakete dönüşmüş olmasının tekçi, katı merkeziyetçi ulus devletle direk ilişkisi olduğunun altını çizmeliyim. Deprem, sel, çığ, heyelan gibi doğal afetler, dengeye ulaşmak adına eko-sistemin iç döngüselliği ile yaşanırlar. Dünyanın her yerinde gerçekleşen bu doğal afetlerin çok yıkıcı, alt üstl oluşlarla sonuçlanmasının en başta gelen nedeni; egemenlikçi devletli uygarlığın doğa üzerinde kurmak istediği tahakkümdür. Birinci ve ikinci doğaya kâr, iktidar ve sömürü amaçlı yaklaşan devletçi sistem, rant ve çıkara dayalı doğamızı talan etmek istediğinden doğanın döngüselliği doğal seyrinden sapmalara uğramaktadır.                                       

Anadolu- Mezopotamya coğrafyasında tarih boyunca birçok kez 7.5 ve üzeri şiddette depremler olmuştur. Ancak hiçbiri bu denli ağır bir yıkım ve can kaybıyla sonuçlanmamıştır. Kurdistan’ı insansızlaştırma politikaları neticesinde boşaltıp devasa mega kentlere yol açan inkârcı, katliamcı ulus devlet bu son felaketin asıl müsebbibidir. Kürt sorununu, Alevi sorununu çözmek yerine Kürtler’i, Kürt Aleviler’i toprağından, kutsalından koparan, barajlarla verimli ekilip biçilen araziyi sular altında bırakan, savaşı ve savaşçıl politikaları sürdüren, inkâr, asimilasyon, katliam ve soykırımda ısrar eden ulus devlet, yanlış ve çarpık kentleşme politikalarıyla kentleri iktidar karargâhlarına dönüştürmüştür. Bunun sonucudur ki kentlerde hava, toprak ve su döngüsü yaşanmamaktadır.

Yüzyıldır birçok kez depremde katliamlar düzeyinde felaketlerin yaşanmasının temel nedeni; on binlik, yüz binlik sakin kentler yerine çarpık, imardan yoksun mega kentlere yol verilmiş olunmasıdır. Bu yetmezmiş gibi rant amaçlı imar aflarıyla adeta bu felaketlerin yaşanmasına göz yumulmuş, insanlar teşvik edilmiştir. Hastahaneler, karayolları, köprüler ve havaalanı pistleri kağıt gibi yırtılmışsa, koca koca apartmanlar bir bütün çökmüşse bunun tek bir izahatı var. O da rant, kâr ve iktidar hırsıdır.

Sakin kent anlayışını esas almak, 1/100.000 İmar planına bağlı kalmak, bu plan gereğince kullanılan malzemeden, işçiliğe dek inşaatın her safhasını denetlemek ve deprem yönetmenliğine uygun davranılıp davranılmadığını kontrol etmek bina stokunda temel yaklaşımdır. Kaldıki Türkiye deprem canlı fay hattı üzerinde 24 il, 110 ilçenin olduğu bir ülke. Bu anlamda her şeyden önce deprem olmadan önce gerekli tedbirler almak, depremle yaşamasını başarmak durumundayız. Depreme hazırlık, depremin yol açtığı yıkım ve tahribata hazırlıklı olmak yaygın deprem potansiyeline sahip ülkenin yapması gereken en temel yaklaşım olmalıdır. Ancak Türkiye Kürt’e karşı savaşta trilyon dolarları harcamaktan ve inkardan vazgeçmediği için halklarımız her gün yeni felaketler yaşamaktadır. Yüzlerce savaş uçağı, tankı, topu, roketatarı, kirpisi, zırhlısı, bir milyonu aşkın askeri, bir milyon polisi, yüzbinlerce korucusu ve binlerce çetesi, mafyası varken enkazı kaldırmaya iş makinası yok. 35 milyar TL Diyanet bütçesine karşın AFAD’a ayrılan bütçe 2.5 milyar TL’ nin olduğu ülkede elbette her saat sela okunur. 

Nüfusunun bir yarısını makbul vatandaş görmeyen, terörize ve kriminalize etmekle kalmayıp onları düşman gören inkârcı ulus devlet, kentlere topladığı yığınlara mühendislik hizmeti vermeden, zemin etüdü yapmadan, 1/100.000 imar planı gerekleri yerine getirmeden, dolayısıyla yapılmaması gereken ne varsa yapmış, gecekondu anlayışla çok katlı, devasa ağır binalarla halklarımıza mezar kentler oluşturmuştur. Gecekondu anlayışıyla inşa edilen çarpık kentlerin yüzde 70’in de mühendislik hizmetlerinin yerine getirilmediği koşullarda felaketin yaşanması kaçınılmazdır. Ezbere dayalı, anadilde olmayan eğitimle herkesin üniversiteye koşullandırıldığı Türkiye’ de, mesleki formasyon yerlerde sürünmektedir. Eğitimsiz ve mesleki formasyondan yoksun herkesin müteahhit belgesi aldığı, TSE standartlarına uygun kum, çimento, demirin kullanılmadığı, deprem yönetmenliğine uyulmadığı bir ülkede zaten halkımız tesadüfen yaşamaktadır 

Deprem ve doğal afetler öncesinde yapılması gerekenleri yapmayan ulus devlet, bilim insanlarının uyarılarını dikkate almamış, olası deprem sonrasında toplanma alanı, barınma alanlarını düzenlememiş, insanları kara, kışa ve soğuğa mahkûm etmiştir. Bu felaket Ankara’dan geniş coğrafyayı yönetme ısrarında bulunan, tekçi, katı merkeziyetçi ulus devletin aymazlığıdır. Bundan çıkış; yerelin ve yerinde demokrasinin yaşanmadığı, bölgesel özerk yönetimlere dayalı Demokratik Cumhuriyet’tir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.