Uslu uslu durursan deli damdan inmez 

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Vatandaş ucundan ucundan sanki bir yol bulur gibi. Yangın dört yanı sardığında yüzbinlerce insan “yetti gayri, Erdoğan istifa” diye bağırdı. Urfa’daki çiftçi de “AKP istifa” diyebildi. Ama Saray “istifa” lafından pek alınmaz bir halde.

İhtilal nedir? 

İktidarı silah zoruyla devirmek demektir. 

O halde devirelim demeyin. Silahınız yok diye değil. Ülkede henüz “devrimci durum” yok. O durum Kürdistan’da. Başkent Diyarbakır olsa, o başkentte bir Saray bulunsa, Erdoğan, Akar, Fidan, Soylu ve bilumum eşhas orada otursa, “durmayın, tez indirin” diyeceğim. Lakin adamlar Ankara’da. Şimdilik, öfke kabarıyor olsa da, memleket nüfusunun çoğunluğu yangında “itfaiyeci”, pandemide “ölü yıkayıcı” hale getirilmiş. 

Ne yapmalı dersiniz? Nasıl edelim de memleketin üstüne çökmüş olan bu mafya, vurgun, cani çetesinden kurtulalım. 

Vatandaş ucundan ucundan sanki bir yol bulur gibi. Yangın dört yanı sardığında yüzbinlerce insan “yetti gayri, Erdoğan istifa” diye bağırdı, Urfa’da çiftçi elektrik kesintilerine isyan ederken, bir yandan da jandarmanın suratına bakarak “AKP istifa” diyebildi. 

Ama Saray “istifa” lafından pek alınmaz bir halde. Vaktiyle dendiği gibi, “eğer bir iktidar, oturduğu koltuktan bir türlü kalkmıyorsa, bilin ki altına pislemiştir”. Peker her videosunda ve şimdi de her twitinde koltuklardan sızan “necaseti” oturanların suratına sıvıyor. Adamlar altlarındakini gizleseler de artık suratlarına sıvanmış olanları gizleyemiyor. 

Ama yine de koltukları terketmiyorlar. 

Demek ki “istifa edin” demek yerine başka bir yol bulunmalı. Onları sarayın onuncu katından aşağıya indirmenin mutlaka bir yolu olmalı. 

Ben böyle yazarken, karikatürist kardeşim Doğan Güzel’in Özgür Gündem’de yarattığı o müthiş “taş atan Sur çocuğu”, gazete arşivinden kalkıp, küçücük boyuyla karşıma dikildi. Quto. 

“Veysi abe bir yol biliyem” diyerek, masama Aziz Nesin’in “Damda Deli Var” adlı kitabını fırlattı. “Önce oku, sonra yaz” dedi. Kerata benim gibi birçok “köşe yazarımızın” okumadan yazmakta olduğunu biliyor. Bana laf çakıştırıyor. Doğruya doğru, eğriye eğri. Sesimi çıkartmadım. Ve kitabı okudum. 

Çıkarttığım sonuç şu: “Erdoğan istifa” diye çenemizi yormamalıyız. Beştepe’nin “damındaki” adama “aman sakın istifa etme” demeliyiz. Göreceksiniz Reis onuncu kattan te aşağıya tıpış tıpış inecektir. Kitap bu yolu gösteriyor. Aziz Nesin’in öyküsünü mealen özetlediğimde, “Erdoğan’ı indirmenin” yolunu anlayacaksınız. 

Günlerden bir gün, şehirlerimizin birinde, delinin biri bir evin damına çıkmış, “ey ahali, beni muhtar yapmazsanız, aha kendimi onuncu kattan aşağıya atacağım” diye bağırırmış. Ahali toplanmış. “Deliden muhtar mı olurmuş dürzü, diye bağırmışlar, atla ulan aşağıya.” Deli kafasında huni, boynunda bir çalar saat, elini boru yapıp seslenmiş: “Buraya Allahın lütfuyla çıkmışım, beni muhtar yapın istifa edeyim”… Halk kendi arasında “istikşafi” görüşmeden sonra, “şuna muhtarsın diyelim de, indirelim aşağıya” diye karara varmışlar. “Tamam Sayın zırzop, seni muhtar yaptık, in aşağıya.” Deli başlamış oynamaya. “İnmem, beni kaymakam yapın” diye bağırmış. Şehrin ileri gelenleri “delinin zoruna bak” filan deseler de, sonunda “Eyvallah, kaymakam oldun belle” demişler. 

Deli başlamış damın kenarında taklalar atmaya. “Evet, ama yetmez, vali yapın” demiş. İhtiyarlar, “olan oldu, vali yaptık” diyelim demişler. Bizim ki zıplamaya başlamış, “valilik nedir ki, Sadrazam yapın” diye haykırmış. Ahali öyle bir “kutuplaşmış” ki, sormayın. Epeyi bir hengameden sonra “Bu millet vaktiyle Deli İbrahimleri gördü, bunu sadrazam yapsak ne olur ki” deyip, “Seni sadrazam yaptık” demişler. Deli amuda kalkıp “ben Padişahım biat edin, ben artık inmem” demez mi? Ahali çılgına dönmüş. Tam “atla ulan Allahsız, kitapsız hergele” diye bağırırlarken, iki büklüm bir ihtiyar “durun ben bunu indiririm” demiş. 

“Haşmetlu padişahım efendim, diye seslenmiş, onuncu kattan dokuzuncu kata çıkıp yükselmeyi arzu eder misiniz?” 

Deli bir an durmuş. Eğilip dikkatle bakmış.. Urbasına çeki düzen verdikten sonra, gururla “elbette onuncu kattan dokuzunca kata çıkarım, şair ne demiş, ‘yüksel, yüksel ki bu yer yerin değildir, dünyaya gelmek hüner değildir..” Deli bir kat aşağıya inmiş. İhtiyar “Haşmetpenahi dokuzunca kattan sekizinci kata çıkmayı lütfedin” deyince, deli kafasındaki huniyi çıkarıp, saçlarını eline tükürüp parlattıktan sonra bir kat daha aşağıya inmiş. Böyleden böyle, iki büklüm ihtiyar deliyi “bir aşağı kata daha çık” diye diye aşağıya indirmiş. 

Ahali şaşkın. “Bunu nasıl akıl ettin” diye adama sormuşlar. İhtiyar gülümsemiş: “Deli delinin halinden anlar erenler” deyip, usulca oradan ayrılmış. 

Millet “oynatmaya az kaldı, doktorlar nerde/İrecebin yüzünden çıldıracağız” falan diyor ya, korkulacak bir şey yok. Çıldırın ki, çıldırtanı damdan indirin. 

Küçükken annem bana komşu çocuğunu işaret eder, “seni hınzır, bir de şu çocuğa bak, uslu uslu oturuyor, yaramazlık yapmıyor” derdi. Öztürkçecilerin marifetidir bu; “akıl” yerine “us” dediler, o günden beri bu millet “uslu uslu” mabadının üstünde oturuyor. Akıl mafiş. 
Akıllan ama “uslanma”…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.