ABD’de neler oluyor?

Cihan DENİZ yazdı —

  • Bugün Trump yönetimi eliyle yapılan her şey aslında Heritage Foundation adındaki aşırı sağcı bir düşünce kuruluşu olan Project 2025’te ABD’de başkanlık rejiminin ve buna bağlı olarak da tüm toplumsal yapının yeniden düzenlenmesi yönünde yapılan “reform” önerilerinin hayata geçirilmesidir.

ABD’den her gün sadece ABD halkları değil, tüm dünya halkları açısından da kaygı verici haberler gelmektedir. ABD artık insanların sokakta yürürken ortada en ufak makul bir şüphe olmamasına rağmen, sadece aralarında İspanyolca konuştukları veya derilerinin rengi yüzünden yüzleri maskeli polisler tarafından durdurularak kaçırıldığı ve daha sonra toplama kamplarından en ufak farkı olmayan merkezlerde tutulduğu adeta bir polis devletine dönüşmüş, şimdi de evsizleri hedef almaktadır. Bize pek yansımıyor ama Trump geçtiğimiz günlerde yayınladığı bir yürütme kararı ile evsiz olmayı yasakladı. Evsiz olmayı kapitalizmin yarattığı bir sorun olarak değil, ama bireyin kendi tercihi veya bireyin kendi içinde bulunduğu durumun bir sonucu olarak gören ve evsiz olmayı topluma bir tehdit olarak algılayan bu anlayışın koyduğu yasağın ardından da evsizlerin sokaklardan alınarak ne olduğu tam olarak bilinmeyen merkezlere götürüldüğü, ruhsal ve uyuşturucu tedavisi olmaya zorlandıkları, kabul etmeyenlerin suçlu olarak görülerek hapis tehdidi ile yüz yüze olduğu bir süreç yaşanmaya başladı.

Bu nedenle, bugün içine hapsolduğumuz sorunlardan başımızı kaldırıp ikinci Trump dönemiyle birlikte ABD’nin içinden geçmekte olduğu dönüşüme, rejimin aylarla ölçülebilecek kadar kısa bir sürede nasıl temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldıran baskıcı bir rejimin ötesinde her türlü farklılığı düşmanlık sayan tekçi bir rejime dönüştüğünün izini sürelim.

50’li yılların başında Türkiye’nin hayali küçük Amerika olmaktı.  

Türkiye ekonomik olarak gelişecek, kapitalist dönüşümünü tamamlayacak, Amerikan kültürü her alana egemen olacak ve böylece de Adnan Menderes’in vaat ettiği gibi her sokakta bir milyoner olacaktı. Türkiye 50’lerde denedi, daha sonra 80’lerde denedi ama hiçbir zaman küçük Amerika olmayı başaramadı. Kötü bir kopyası bile olamadı.

Türkiye küçük Amerika olamadı ama bugün ABD hızlı adımlarla “Büyük” Türkiye olma yolunda ilerlemektedir.

İkinci Trump yönetimi ile birlikte ABD’de yönetimin kendi yarattığı düşmanların -bugün için mülteciler, LGBTİ+lar ve en son eklenen evsizler- arkasına sığınılarak ve bunlara karşı nefret körüklenerek tüm temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmayı amaçlayan bir rejim inşa süreci başlatmıştır. Ama ABD siyasetini biraz yakından takip edenler için ikinci Trump yönetiminin ilk günü ile birlikte başlayan süreçte yaşanan hiçbir şey sürpriz değildir. Bugün Trump yönetimi eliyle yapılan her şey aslında Heritage Foundation adındaki aşırı sağcı bir düşünce kuruluşu tarafından Nisan 2023’de yayınlanan Project 2025’te ABD’de başkanlık rejiminin ve buna bağlı olarak da tüm toplumsal yapının yeniden düzenlenmesi yönünde yapılan “reform” önerilerinin hayata geçirilmesidir. Bir bütün olarak bakıldığında Project 2025’de önerilen ve mevcut Trump yönetimi tarafından birer birer hayata geçirilen tüm bu sözde reform önerileri bir yandan denge ve denetim mekanizması olmadan tüm erkin Başkan’da toplandığı bir rejim hedeflemektedir. Tüm baskıcı rejimlerde olduğu gibi buna toplamsal bir destek yaratmak için de düşmanlar yaratmakta, toplum içindeki “geri” hassasiyetleri kendi yarattıkları bu “düşmanlara” karşı kullanmaktadır. Özgürlükleri ve hakları ortadan kaldıran uygulamalarını bu “düşmanların” yarattığı tehditlere karşı alınması gereken tedbirler olarak topluma sunmaktadırlar.

Bu nedenle sadece ırkçı değil, aynı zamanda kadın düşmanı, LGBTİ+ düşmanı, yoksul ve emekçi düşmanı ve tüm bu nedenlerden dolayı da solun tüm renklerinin düşmanı bu anlayış, kendinden olmayan herkese adeta savaş ilan etmiş durumdadır. İktidarlarının ilk gününden itibaren Biden yönetiminde devreye sokulan DEI (farklılık, fırsat eşitliği, kapsama) politikasına son verdiler.

Mülteciler için ABD’nin nasıl bir ülkeye dönüştüğünü yukarıda belirttik. Kadınlar için de ABD adım adım bir cehenneme dönmektedir. Kadın olmayı adeta bir kusur olarak gören bu “erkek”” anlayış, kadınların maruz kaldıkları eşitsizlikleri telefi edecek her türlü uygulamayı sonlandırdı. Hatta iş, Amerikan donanmasındaki bazı gemi adlarını “kadınsı” olduğu gerekçesiyle değiştirmeye kadar gitti. Kadınlar açısından en temel haklarından olan kendi bedenleri üzerindeki haklarının ortadan kaldırılmasının ardından bugün artık bazı kesimler, duyduğunda insanın tüylerini diken diken etse de, kadınların oy hakkının ellerinden alınması gerektiğini savunmakta ve bu, hükümet içinden en azından fikri düzeyde belli oranda destek görmektedir. LGBTİ+’lar için durum daha da korkutucu bir hale geldi. İlk önce ordudan sadece kimliklerinden dolayı atıldılar, sonra onlarca maruz kaldıkları ayrımcılıklardan dolayı sorun yaşayan gençlere ücretsiz danışmanlık hizmeti veren hatlar kapatıldı. Trump’ın Temmuz sonunda yayınladığı bir emir ile ise adeta varlıkları toplumsal güvenliğe bir tehdit haline getirildi.

Amerikan Yüksek Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığının sorgulanması, kararların uygulanmaması, basın üzerine baskılar, Trump’ın “bir güzel yasa” olarak adlandırdığı yasa ile milyonlarca yoksul Amerikalı emekçinin sosyal güvenlik şemsiyesinin dışına çıkarılması ve benzeri diğer yaşananları alt alta koyduğumuzda karşımıza gerçekten korkutucu bir tablo çıkmaktadır.

Ama bu sadece ABD halkları için değil tüm dünya halkları açısından da korkutucudur. Çünkü bu yaşananlar ABD’deki bir grup köktencinin projesi olarak değil, kapitalizmin geçirdiği bir yapısal dönüşüm olarak görülmelidir. Bundan dolayı da ABD’deki bu sürecin tüm dünya genelindeki hak ve özgürlük mücadeleleri açısından önemli sonuçları olacaktır. Artık kapitalizmin görüntüde bile olsa hak, özgürlük ve demokrasi iddiasında olmadığı bir süreç içinden geçmekteyiz. Bu kapitalizmin ne olduğunun tüm ezilenler için olanca çıplaklığı ile görülmesi açısından önemli olsa da hak ve özgürlüklerdeki gerilemeler nedeniyle aynı zamanda oldukça zorlu bir mücadele sürecine işaret etmektedir.

Ama umutsuz olmaya gerek yok.

ABD’de yaşananlar tüm dünya için bir alarm zili olmalıdır. ABD yaşananlar ve başka coğrafyada yaşanması muhtemel benzer süreçler bir kader değildir. Tüm emekçilerin, tüm ezilenlerin, ötekileştirilenlerin vereceği ortak mücadele bu süreci durduracak; demokrasi ile hak ve özgürlüklere yönelen bu saldırıyı püskürtecek güçtedir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.