Coğrafya kaderdir

Suat BOZKUŞ yazdı —

“Coğrafya kaderdir” deyip kadere boyun eğmez. İnsanlık, kaderini  değiştirmek için, yaşadığı coğrafyayı güzelleştirmek için her türlü bilinçli çabayı gösterir. Böylece yaşadığı coğrafyayı bir avantaja ve fırsata çevirebilir.

"Yaşadığı yerin havası, nemi insan sağlığına etki eder. Siyasi mekanizmanın düzgünlüğü ya da bozukluğu da yine insan hayatının her şeyini etkiler" diyen İbni Haldun'un görüşleri tartışmaya değer tespitlerdir. Hiçbir insan doğacağı yeri ve anne-babasını kendisi seçmez. Bu nedenle bundan ötürü sorumlu tutulamaz, cezalandırılamaz. Pratikte böyle olmasa da, hukuk böyle söyler. Ama insanlık “Coğrafya kaderdir” deyip kadere boyun eğmez. İnsanlık, kaderini  değiştirmek için, yaşadığı coğrafyayı güzelleştirmek için her türlü bilinçli çabayı gösterir. Böylece yaşadığı coğrafyayı bir avantaja ve fırsata çevirebilir. Sadece fizik yapıyı değil toplumsal ilişkileri değiştirmek de insanlığın kendi elindedir.

Örneğin, tarihte ve bütün kutsal kitaplarda cennet diye tasvir edilen yerin Mezopotamya olduğu bilinir. Ne var ki coğrafi olarak cennet olan bu bölge, tarihte en büyük katliamların ve yıkımların da yaşandığı bir bölgedir. Büyük İskender’den, Moğollardan, Haçlılara ve ABD’ye kadar bu bölgeye göz dikmeyen ve gelmeyen kalmamıştır. Bu “makus talih” halen de yenilmiş değildir. Bölgenin doğal zenginlikleri, su ve günümüzde petrol-gaz kaynakları adeta başının belası olmuştur. İki büyük paylaşım savaşından sonra üçüncüsü de Irak’ın işgaliyle bu bölgenin paylaşımı için başlamıştır.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi ve yarattığı kriz de kısa sürede çözülecek gibi görünmüyor. Tersine her yeri sarma tehlikesi artıyor. Bu kriz daha büyük gibi görünse de bu görüntü yanıltıcıdır. Krizin merkezinden ziyade devamı gibidir. TC-İsrail anlaşması ve NATO desteğiyle yeni gaz anlaşmaları yapılırsa, Ukrayna’nın önemi de azalacağından bu kriz sönümlenebilir.

Türklerin Anadolu’ya gelmesi ve yerleşmesi, bunca yüzyıldır burada yaşayabilmesi, çok ince bir denge politikasıyla olabilmiştir. Anadolu’ya gelişten Osmanlı’nın kuruluşuna, oradan çöküşüne ve cumhuriyetin kuruluşuna kadar hep bu denge politikası egemen olmuştur.

Türklerin Müslümanlaşması ve Sünnileşmesinde hep bu denge politikasını görürüz.

Osmanlı’nın kuruluşu ve 600 sene ayakta kalması, hem İslam alemindeki, hem de dünyadaki denge politikasıyla mümkün olmuştur. Osmanlı kuruluşundan beri bütün gelişmesi de, İstanbul’un fethi dahil Doğu Roma(Bizans) ile Batı Roma arasındaki çelişkiden yararlanan bu denge politikasıyla mümkün olmuştur. Bu politika, kapitalistleşmeyle, milliyetçilik ve sömürgecilikle bozulunca, değişen dünyaya ayak uyduramayan Osmanlı da dağılmış ve çökmüştür.

TC tarihi boyunca da, içte ve dışta bu denge politikasıyla yaşayabilmiştir.

Doğu-Batı arasında köprü olabilmek için yürütülen bu denge politikası, hem Doğu-Batı Roma arasında hem de TC kuruluş aşamasında ve sonrasında SSCB ve Batı arasında, sonra da NATO ve Varşova paktı arasında bir denge politikasıyla sürdürülmüştür. Varşova paktının ve SSCB’nin dağılmasından sonra dünyanın dengesi de bozulmuştur. O günden beri yeni paylaşım savaşlarının ve yeni denge arayışlarının ardı arkası kesilmemiştir. Tarihçilerin Üçüncü Paylaşım(dünya) Savaşı dedikleri bu dönemde Türkiye önce “Türki” Cumhuriyetler deyip Orta Asya’yı, Yeni Osmanlı deyip Orta Doğu’yu işgal etme ve ele geçirme planları yapsa da, geleneksel denge politikasına dönmeye çalışıyor gibi. Ama bu politikanın başarılı olması için öncelikle içeride doğru bir denge kurulması şarttır.

Kaderimize teslim olmak yerine bölgenin kaderine yön vermek istiyorsak, bütün farklılıkların varlığını güvenceye alan, hepsinin ortak, eşit ve özgür, barışçı yaşamını hedefleyen, özyönetime dayalı, Demokratik Konfederalizmi başarıya ulaştırmak zorundayız.

Son dönemde, Cumhur İttifakından sonra Millet İttifakından da gelen çözüm, helalleşme, Diyarbakır vb. söylemlerin arkası gelirse Türkiye ve Kürdistan coğrafyası kayıp cennetin anahtarı olacaktır. Böylece insanlık anahtarı kaybettiği yerde bulacak ve Üçüncü Dünya Savaşı kâbusundan kurtulup barış içinde yaşama çağını açacaktır.

Böylece Mezopotamya toprakları yeniden halkların cennetine dönecek, dünya da barışa, huzura kavuşacaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.