İstemezük çetesi
Suat BOZKUŞ yazdı —
- Savaş kışkırtıcıları bir yandan polisiye operasyonlarla bir yandan da CHP içindeki ırkçıları kışkırtıp CHP’yi pasifleştirmek, istemezük cephesine çekmek uğraşı içindedir.
“Barış ve Demokratik Toplum” için diyalog ve müzakere süreci, bütün sorunlara, engellemelere rağmen ağır da olsa ilerliyor. Ağır olması bir yandan sürece karşı olanların katı direnişi, bir yandan da iktidarın tam ve bütünlüklü olarak sürece sahip çıkmamasındandır. Bu sürecin tereyağdan kıl çeker gibi sorunsuzca ve kolayca ilerlemesini zaten kimse beklemiyordu. 100 yılı aşan birikmiş sorunlar yumağını bir anda çözmek kolay değildir. Hele bugünkü ateş halindeki dünya şartları içinde birikmiş, kemikleşmiş sorunların tılsımlı bir değnekle hemen çözülmesini beklemek, bir aksilik olunca da “bak işte ben demiştim” bilgiçliğiyle avucunu ovuşturmak ne halka ne de hakka hizmet eder.
Görünür gerekçeleri, bahaneleri ve itirazları ne olursa olsun bu ret cephesi ve “istemezük çetesi”nin gerçek amacını deşifre etmek, siyasetten tasfiye etmek şarttır. Bunların geçmişine ve bugününe bakarsak, kirli savaş yıllarında kandan ve kinden beslenen, varlığını kana, gözyaşına ve kine borçlu olan bir çete olduğunu görürüz. İstekleri savaşın daha da yaygınlaşıp şiddetlenerek sürmesidir. İyi de bu çatışma ne zaman ve nasıl bitecektir? Bu çatışmadan halkların çıkarı nedir?
“Vatan, millet, Sakarya ve beka” palavralarının sonu gelmeyecek midir?
Şu açıktır ki, bütün farklılıkların eşit ve özgür olarak barış içinde, bir arada yaşaması mümkündür. Daha da ötesi zorunludur. Bunu gören herkesin, dini inancı, mezhebi, milliyeti her ne olursa olsun demokratik bir toplum çerçevesinde anlaşması ve yeni bir çığır açması şarttır.
Yüzyıllardır barış yüzü görmeyen Orta Doğu bölgesi, son yüzyılda tam bir kan denizine dönmüştür. Bir yanda parçalanmış ve dörde bölünmüş Kürdistan, bir yanda da darmadağın edilmiş kan içindeki Filistin bölgenin acı gerçekleridir. Bugün her iki sorun da bölgenin kanayan yaraları olarak durmaktadır. Bu yaralar kapanmadan bölgeye huzur gelemez.
Bir bütün olarak Türkiye siyasetinin tutumu bölge için çok önemlidir, hatta denilebilir ki belirleyicidir. Türkiye siyasetinin bölgede olumlu bir rol oynaması için öncelikle Kürt sorununu barışçı-demokratik temelde çözmesi şarttır. Ancak o zaman bölgede de barışçı çözümden yana bir rol oynayabilir. Oysa devlet içindeki ciddi bir kesim kör bir inatla inkarcı-imhacı siyaseti sürdürmekten yanadır. Zafer Partisi, İyi Parti gibi sürece açıkça karşı çıkan ırkçı-gerici partilere ek olarak, AKP ve CHP içindeki dar milliyetçi çeteler de süreci sabote etmek için her yola ve provokasyona başvurmaktadır. Süreci bozmak ve çıkmaza sokmak için her saniye fırsat kollayan bu çeteleşmiş gruplar sorumsuzca kışkırtma ve yaygaralarla ortalığı telaşa verip halkı huzursuz etmektedir. İktidar çözümden yanaysa, meydanı onlara bırakmak yerine artık herkesin bildiği, beklediği somut adımları acilen atmalıdır. Bu adımlar hem istemezükçülerin direnişini kıracak hem de çözümden yana olanlara güç ve moral verecektir. Tersi de doğrudur. Süreç uzadıkça ve tavsadıkça halkın sürece olan desteği de dağılmaya yüz tutacaktır. Bu durumda TBMM açıldığına göre somut adımları atmakta vakit kaybedilmemelidir. Ama iktidar kanadı çözümü sürüncemede bırakıp çürütme yoluna girerse kaybeden sadece kendileri değil bütün bölge halkları olacaktır. Savaş yoluna giren bir Türkiye bölge gericiliğini de azdıracak ve kendisi de bu gericiliğin içinde boğulup gidecektir.
Bu noktada CHP’nin tavrı da çok önemli hatta belirleyici olacaktır. Bu nedenle savaş kışkırtıcıları bir yandan polisiye operasyonlarla bir yandan da CHP içindeki ırkçıları kışkırtıp CHP’yi pasifleştirmek, istemezük cephesine çekmek uğraşı içindedir.
Ülkede ve bölgede barışçı çözümden yana olanlar hiç vakit kaybetmeden hedefe koşmak zorundadır. Yoksa meydan savaş kışkırtıcısı ırkçı çetelere kalacaktır.
