Diyalog, müzakere ve çözüm

Suat BOZKUŞ yazdı —

  • Bu dönemde atılan önemli adımlardan sonra çözüm aşamasına girilmiştir. Karamsar ve kötümser yorumları öne çıkarmak yanlıştır. Maç seyreder gibi seyredip olmazların teorisini yapıp “biz demiştik” demek için pusuya yatmak halkın çıkarına değildir. Yurtseverlik ve devrimcilik hiç değildir.

Yaşadığımız süreci değerlendirmek için son 30-35 yılda yaşadıklarımızı aklımızda tutmak ve hatırlamak gerekiyor. Özal devrinden beri, o günlerde başlayan diyalog süreci müzakere aşamasına gelemeden sert müdahalelerle kesildi. Arkasından da kanlı bastırma dönemleri geldi. Bir türlü müzakere ve çözüm aşamasına ulaşılamadı.

O dönemlerde basında yer alan M. Ali Birand röportajı ve sonradan gelen çeşitli röportajlarda Öcalan görüşlerini, eleştiri ve önerilerini açıkça ortaya koymuştu. Ancak o dönem uygulanan yoğun sansür ve saldırı dalgası altında kamuoyunda ciddi bir değerlendirme yapılamadı. Daha doğrusu yapılması engellendi. Bir oldu-bitti komplosuyla tartışmalar bastırıldı. “Beka sorunu var” kışkırtmasıyla ağzını açana kurşun sıkıldı. En azından ağır hapis cezalarıyla sesleri kısıldı. Demirtaş-Yüksekdağ ve HDP yöneticilerinin, Kavala ve Gezi tutsaklarının halen zindanda olmasının nedeni budur.

O zaman halka ulaşması engellenen röportajlar şimdi internet ortamında yayınlanıyor. Son bir yılda başlayan yeni süreçte Öcalan da, diğer çevreler de görüşlerini daha fazla açıklama olanağına kavuşmuş görünüyor.

Bu gelişmeler soğukkanlıca değerlendirilirse sorun daha iyi anlaşılır. Açıkça görülüyor ki baştan beri “Bütün kimliklerin eşit ve özgür olarak, barış içinde, birlikte yaşamasını savunan, onurlu bir barış-silahlar sussun siyaset konuşsun” diyen Sayın Öcalan’dır.

Düşüncelerinin ve önerilerinin gücüne inanan Öcalan o günlerde “Bana 6 ay süre verin, Anadolu’yu dolaşıp görüşlerimi halka anlatayım, kabul edilmezse siyaseti de bırakırım” diyordu.

Ne var ki, çanlarına ot tıkanacağını gören ırkçı-ayrımcı statükocular ona bu fırsatı vermek bir yana tam tersine onu susturmak, halka boyun eğdirmek için her şeyi yaptılar. Bu her şeyin içinde sadece Öcalan’a uygulanan ağır tecrit değil, on binlerce kayıp, faili meçhul ve yargısız infazın, milyonlarca insanın göçertilmesinin de olduğu kapkara bir zulüm dönemi vardır. Ama halklarımızın kan-ter içinde kahramanca direnişi sonucu şu ortaya çıkmıştır ki, ezilen halkların direnişi bastırılamaz. Bu direniş sürecinden sonra son diyalog ve müzakere aşamasına gelinmiştir.

Bu dönemde atılan önemli adımlardan sonra çözüm aşamasına girilmiştir. Karamsar ve kötümser yorumları öne çıkarmak yanlıştır. Maç seyreder gibi seyredip olmazların teorisini yapıp “biz demiştik” demek için pusuya yatmak halkın çıkarına değildir. Yurtseverlik ve devrimcilik hiç değildir. Geçmişteki diyalog çabaları bir müzakere ve çözüm aşamasına ulaşabilseydi bu kadar büyük bir yıkım ve kayıp yaşanmazdı. Bugün bir çözüm başarılamazsa kayıplar ve yıkım çok daha büyük olacaktır. Kritikleşen bölgesel krizin çözümü için Kürt sorununun barışçı çözümü aciliyet kazanmıştır. Kürt sorunu bu durumda daha uzun yıllar süremez. Yoksa kangrenleşme kaçınılmazdır. Kürt sorununun kalıcı ve barışçı çözümü bölgedeki diğer sorunların çözümü ve bölgesel bir demokratikleşme için de kapıyı aralayacaktır.

Güncelliği bırakıp geçmişe yönelik şartlanmalar üzerinden “Ama şöyle olmuştu, o böyle yapmıştı” vb. üzerinden çözüm yoluna moloz dökmek hiç kimseye fayda sağlamaz. Geçmişe saplanıp kalanlar geleceği kuramaz, kazanamaz. Geçmişten ders alarak geleceği kurmak zorundayız. Söz konusu olan kişisel bir tercih değil, milyonlarca insanın geleceğidir. Milyonlarca insanın geleceğiyle oynanamaz. Öcalan işin başında “Biz Rus-Çeçen, İsrail-Filistin gibi kör ve sonsuz bir çatışma sürecine girmek istemiyoruz” diyordu. Ama ırkçı sömürgeciler barışçı çözüm yolunu kapatıp çatışma yolunda inat etti. Bugün bu engellerin çoğu aşılmıştır.

Gün “Barış ve Demokratik Toplum”un temelini atmak ve inşa etmek günüdür.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.