Devlet savaşının eşiğinde...

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Artık çok açıktır ki, iktidar koalisyonundaki fraksiyonlar “Tek Adam”ın “gidici” olduğuna dair kuvvetli işaret almış bulunuyorlar. Sözünü ettiğim Reis’in görüntüsü bürokrasiyi kesinlikle sarsmıştır.

O tuhaf görüntüyü tüm Türkiye ve dünya izledi.

Erdoğan hasta.

Vaktiyle CIA, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreterlerinin sağlığıyla yakından ilgilenirdi. Hatta bu amaçla casusları yoluyla söz konusu kişilerin dışkılarından parçalar elde etmeye çalışır, bunların analizinden Genel Sekreterine ömür biçerlerdi.

Neden acaba? Adam öldüğünde yerine belli ki birisi geçecek. Koltuk boş kalmayacak. CIA’nın zoru neydi?

“Kapalı” rejimlerde bu konu tahminlerin ötesinde büyük bir önem taşır. Çünkü böyle rejimlerde bütün siyasiler ve bürokrasi, “nomen klatura” dediğimiz “sahte biat” sisteminin gereği tek adamdan yana görünür. Gerçekte ise iktidar olmanın avantajlarını tatmış adamlar, kendilerini gelecekteki ikbale hazırlar. Sovyetler Birliğin’de bile parti içinde son derecede uzmanlaşmış kişilerin “gizli fraksiyonları” örgütlüdür. Beklerler.

Stalin’in ünlü 1947 tasfiyeleri dönemi bu fraksiyonların gizli olmadığı dönemdir. Lenin’in partisinde 10’uncu kongreye kadar “platform” özgürlüğü vardı. Troçki’nin, Buharin’in, Zinovyev’in v.s. Lenin’in platformları kongrelerde kıyasıya tartışırdı. 10’uncu Kongre iç savaş nedeniyle platformları yasakladıktan sonra adım adım “gizli fraksiyonlar” dönemi başladı. İktidar savaşı kızıştı. Stalin bu sorunu devrim sırasında önde gelen tüm muhtemel rakiplerini fizik olarak tasfiye etti. O günden sonra muhalifler “potpolny”ye yani “yer altına” çekildiler.

Bir süre sonra, özellikle Brejnev’in “durgunluk” döneminde “muhalif”lerin yerini “kariyeristler” aldı. Bunlar “iktidar savaşına” girmediler. Genel Sekreter’in halini gözler oldular. Genel Sekreterler genellikle yaşlı oldukları için onların takatten düşmesini gözetlediler. “Gidici” olduğunu hissettikleri anda “muhtemel” genel sekreter adaylarının etrafında toplanmaya başladılar.

Sovyetlerde mutlak bir iktidar olduğu için bu gruplaşmalar halktan uzakta gerçekleşti ve hiçbir zaman sistem içinde, Hruşçov’un Stalinciler tarafından devrilmesi ve Gorbaçov dönemi hariç neredeyse hiçbir “kavga” belirtisi ortaya çıkmadı. “Kariyeristler” dün övdüklerini, “gider gitmez” yerin dibine batırmaktan ve yeni geleni pohpohlamaktan başka bir tutum takınmadılar.

Orada öyle oldu. Ya burada?

Burada diktatörün “gidici” olduğu ortaya çıktığı anda sistem içi çelişkiler tahminlerin çok ötesinde artar. Hala mutlak hegemonya kuramadığı için de bu çelişkiler gizlenemez hale gelir. Evvelki gün Erdoğan’ın Emine Erdoğan ile korumasının yardımlarıyla ayağını sürçe sürçe merdivenden inen görünsünün hemen ardından medyaya göz atanlar Akar’la ilgili iki cafcaflı haber okudular. Akar bir sofistike keskin nişancı tüfeğiyle hedefi 12’den vurmuşmuş. Diğer haberde ise Akar “militan” bir NATO yanlısı mesajı vermiş. Soylu’nun Garê hezimetinden sonra “ben olsaydım fena yapardım” laflarını hatırlayın. Erdoğan Biden’ın telefonunu hasretle beklerken ABD’ye yönelik kışkırtıcı beyanlarını buna ekleyin. Ardından da Soylu’nun omuz attığı “damatla” ilgili yeni gelişmelere dikkat edin.

Kazan kaynıyor.

Artık çok açıktır ki, iktidar koalisyonundaki fraksiyonlar “Tek Adam”ın “gidici” olduğuna dair kuvvetli işaret almış bulunuyorlar. Sözünü ettiğim Reis’in görüntüsü bürokrasiyi kesinlikle sarsmıştır. “Reisten sonra ne olurum” diyenler parçalanabilir. Bir kısmı “pasifize” olur, bir kısmı “son kanlı kavgaya” var güçle hazırlanır. İktidar kavgası daha da kızışacaktır. Mart ayında yapılacak olan AKP kongresi bu konuda bize esaslı veriler sunacaktır. Bu iktidar kavgasının kuvvetleri dehşet vericidir: Ordu ile polis ve jandarmanın cephe cepheye gelme ihtimali yabana atılmaz. Akar S-400’lere “Girit modeli” derken, Saray’ki Ergenekoncular “geri dönüş yok” demişlerdir. MİT’in başındaki Fidan’ın şu ara “esrarlı sessizliği” hayra alamet değildir. Son dönemde iki tuğgeneral’in gözaltına alınması, birinin “itirafçı” olması bu kavganın görünür yüzüdür. Bunların albaylıktan generalliğe terfisi Akar’ın işidir. Gözaltılar polis ve MİT marifetidir. Akar’ın atadıklarına “FETÖ’cü” denince, Akar şüphe altına alınmıştır. Alınınca Akar da Gare “fatihi” olmaya kalkmıştır.

Görünüşe göre faşist rejim HDP’ye savaş açmıştır. Amacı demokrasi ittifakını önlemektir. Ama bu işin küçük bir kısmıdır.

Reis’in “dik duramayışı” asıl savaşı rejimin tam göbeğinde mayalandırmaya başlamıştır.

Bu savaş patladığı zaman herkes nerede, ne anda, nasıl yapacağını şimdiden düşünmelidir.

Evet, Biden telefon etmiyor, Reis sendeliyor. Herkes Erdoğan sonrasına ve Biden dönemine hazırlanıyor. Hem de ne hazırlık.

Daha şimdiden Soylu ve Fidan bir “toplumsal kalkışma” halinde Ordunun tüm silah ve mühimmatına el koyma hakkını kazanmış bulunuyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.