Devletsizlik-İyinin etik, estetik ve felsefi tercihi

İlham BAKIR yazdı —

  • Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncülüğünde gelişen özgürlük ve bağımsızlık arayışlarının anti devletçi bir paradigma yoluyla inşa doğrultusu bir zorunlu tercih değil, felsefi ve ideolojik bir bütünlüğü ve yörüngesi olan paradigmal bir tercihtir.
  • Var olmayı, kendini var etmeyi, devletle koşut gören, devletsizliği, Kürtlerin makus talihi olarak değerlendiren ve Kürtlerin bu yüzden büyük kıyımlara maruz kaldığını savunanların ıskaladığı bir şey var. Devletsizlik aslında Kürtler için zorunlu bir tercih değil, bir gönüllü ve bilinçli tercih olarak gelişmiştir tarihleri boyunca.

 

İnsanın, insan olma vasfını yitirmeye başladığı bir çağın tam arifesindeyiz. Elbette insan olmaktan murat edilen, iyiyi felsefi, etik ve estetik olarak bilince çıkarmış; doğadaki cümle varlıkla, hayvanat ve nebatatla eşit ve adil dengeyi kurmuş sosyal varlık olma halidir. Aslında insanın, iktidarsız ve devletsiz bir toplumsallaşmayı yaşama geçirdiği binlerce yıllık dönem, insanlık tarihinin en uzun dönemine tekabül etmektedir. Bu uzun tarih karşısında iktidarcı ve devletçi tarih daha dünkü çocuk sayılır. Ama ne yazık ki insanlık tarihinde çok kısa bir döneme denk düşüyor olmasına rağmen insanlık tarihinin en azgın, en yıkıcı, en talancı dönemini yaşatmıştır. Kapitalist uygarlık olarak şekillenen son birkaç yüzyıllık tarih ise, insanın insan olmaya dair tüm vasıflarının yıkıma uğratıldığı dönemi ifade etmektedir. 

Sayın Öcalan’ın da pek çok değerlendirmesinde de ifade ettiği gibi iktidarcı, devletçi merkezi uygarlığın ilk ortaya çıkışı ve bir güç olmaya başlamasından itibaren bu uygarlığın karşısında temel insanlık değerlerini savunan ve buna dayalı bir toplumsallaşmayı yaşatmaya devam eden bir demokratik uygarlık çizgisi var olmaya devam etmiştir. Günümüzde kapitalist uygarlığın devasa, dizginlenemez azgın gücüne ve buna dayalı sistemine rağmen de dünyanın pek çok köşesinde demokratik uygarlık değerlerini savunan ve buna dayalı eşitlikçi ve ortakçı bir yaşam inşası geliştiren topluluklar ve gruplar var.

İyinin, felsefi, etik ve estetik olarak bilince çıkarıldığı, yaşam bulduğu, etrafında moral değerlerin geliştirildiği uygarlık gelişiminin ana kaynaklarından biri olan Kürdistan coğrafyası, bu coğrafyanın kadim halklarından biri olarak Kürt halkına, bu değerleri savunma ve taşıma görev ve sorumluluğunu yüklemiştir. Var olmayı, kendini var etmeyi, devletle koşut gören, devletsizliği, Kürtlerin makus talihi olarak değerlendiren ve Kürtlerin bu yüzden büyük kıyımlara maruz kaldığını savunanların ıskaladığı bir şey var. Devletsizlik aslında Kürtler için zorunlu bir tercih değil, bir gönüllü ve bilinçli tercih olarak gelişmiştir tarihleri boyunca. Bin yıllar boyunca kurduğu toplumsal sistemler, yönetim biçimleri anti iktidarcı bir temelde çoğulculuğu, eşitliği ve ortakçılığı esas almıştır. Değerler manzumelerinin ortaya çıkarıldığı, yaratıldığı, şekil aldığı, inşa edildiği bu kadim coğrafyanın en kadim halklarından biri olarak Kürtler, devletin kirine, kötülüğüne, iktidarına, hiyerarşisine, kibrine, fesadına bulaşmaktansa, bir devletçi egemenliğe sahip olup merkeze yerleşmektense kenarda kalmayı ve demokratik bir uygarlığın gelişimine katkı sunmayı, bu uygarlığın yarattığı ölçü ve değerlerle yaşamayı tercih etmişlerdir. Kürt tarihinin en büyük yönetim gücü veya devleti olarak tarif edilen Med yönetimi aslında bir imparatorluk, bir devlet değil, bir konfederasyon yapılanmasıdır. Yine 20. yüzyılın başına kadar olan dönemde aşiret federasyon ve konfederasyonlarının Kürtlerin en etkili yönetim biçimi olduğunu görmek mümkündür.

Mevcut Ortadoğu reel politiğinde Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncülüğünde gelişen özgürlük ve bağımsızlık arayışlarının anti devletçi bir paradigma yoluyla inşa doğrultusu bir zorunlu tercih değil, felsefi ve ideolojik bir bütünlüğü ve yörüngesi olan paradigmal bir tercihtir. Kürtlerin de yaşadığı bir coğrafya olarak Ortadoğu’daki devletçi, iktidarcı  çözümlere bakalım. Bu çözüm arayışlarının aslında bizzat kendisi sorunun kaynağını oluşturmakta, halklar arasında sonu gelmeyen bir boğuşma ve boğazlaşmaya, kırım, kıyım, katliam ve yıkıma yol açmaktadır. İnsanlığın, bütün tarihi boyunca geliştirdiği moral değerler devlet çıkarı adına hayasızca yerle bir edilmektedir. Halkların kanına girmiş, en gaddarca kıyım ve katliamların faili olan birisini ve örgütünü Şam’daki yönetimin başına kendilerinin hazırladığını ve onu iktidara kendilerinin getirdiğini, en arsızca bir pervasızlıkla dile getirenlerin, devlet çıkarları uğruna nasıl tezgahlar kurduğunu, halkları nasıl birbirine kırdırdıklarını bir kez daha müşahede etmiş olduk. Ortadoğu’da çıkar savaşları yürüten egemen güçlerin, eşit, çoğulcu, ortakçı, demokratik bir düzeni, yani felsefi, etik ve estetik iyiyi hakim kılmayı kılavuz edinmiş Rojava sistemini değil; tekçi, ceberut, katliamcı, kıyımcı HTŞ zihniyetini, sistemini tercih etmelerinde şaşılacak bir şey yoktur.  Devletlerin kirli çıkarlarını esas alan devletlerarası örgütlü, sistematik bir kötülüğün Suriye’nin yönetimini bunlara teslim etmeleri kabul edilemez fakat uluslararası sistem açısından anlaşılır bir durumdur.     

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.