Ezberi bozan sömürgeci düzeni bozar

İlham BAKIR yazdı —

  • Milliyetçi ve hamasi bir retorik kurmanın ötesine gitmeyen, reel politiği okuyamayan, masa başında Kürdistan kuran, Kürdistan yöneten yaklaşımlarının Kürt halkının mücadelesine zerrece katkısı yoktur.

Türkiye merkezli siyaset üretiminin, ideolojik ve paradigmal inşanın sol sosyalist yapılarda ve Kürt ulusal kurtuluşçu hareketlerde kendini güncelleyememesinin, dönemin değişen koşullarını okuyamamasının temelinde, maruz kaldıkları sistemli saldırılar ve bu saldırılar karşısında sürekli savunma pozisyonunda kalmanın getirdiği ciddi muhafazakarlık yatmaktadır. Sol, sosyalist hareketlerde Marksist teori, adeta söylem düzeyinde donmuş kalıplar ve mütemadiyen tekrar eden ezberler şeklinde kendini gösterirken, değişen koşullara göre güncellenemeyen bu teori ışığında reel politiğin okunmasında da son derece yüzeysel tespitler ve analizler yapılmaktadır. Neredeyse yüz elli yıl önceki sosyolojik ve politik teori, analiz ve okumaların bunca şeyin değiştiği günümüz koşullarına göre güncellenmemiş, eleştiriye tabi tutulmamış halinin adeta dokunulmaz kutsal metinler gibi esas alınması derin bir çözümsüzlüğe ve atalete yol açmaktadır. Üstelik sol sosyalist hareketlere tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar ihtiyaç duyulan bir dönemi yaşamaktayken bu çaresizlik ve çözümsüzlük durumu yaşanıyor.  

Teorik düzlemde yaşanan bu muhafazakârlığın eylem ve örgütlülük yaratamadığı, tüm olgunlaşmış koşullara rağmen toplumsal muhalefeti harekete geçirememe, açlık sınırında yaşayan insanları, bunca derin ve yaman çelişkiyi bile bir muhalefete tahvil edememe durumu ortadayken hala kendinden bu kadar razı olma ve teorik öncülüğünden şüphe duymama hali toplumu korkunç düzeyde örgütsüz ve öncüsüz bırakmaktadır.

Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı vesilesiyle Marksizm ve reel sosyalizme dair son eleştirileri bu malum muhafazakar sol çevrelerde, hatta Kürt Özgürlük Hareketi’yle ortak mücadele çeperinde yer alan sol sosyalist hareketlerde bile yine derin bir hezeyanla karşılandı. Bazı çevreler, Sayın Öcalan’ı Marks ve Lenin’e saldırmakla itham ederken, bazıları Marksizm, sosyalizm karşıtı ilan etmekte, bazıları Marksizmi bilmediğini iddia etmektedir. Oysa Sayın Öcalan’ın Marksizm okumaları, malum çevrelerden çok daha derinlikli ve kapsamlıdır. Kendisini Marks, Lenin ve diğer sosyalist komünist önderlerin mirasçısı sayarken onlara dönük geliştirdiği eleştirilerle de malum çevreler gibi bir mirasyedi değil, bu mirası çoğaltan ve geliştiren bir teorisyen ve bir pratikçidir. Demokratik sosyalist bir toplumdan başka insanın kendini var edebileceği bir yaşam olmadığını geliştirdiği teorik düzlemde ortaya koyarken, onun takipçisi olan Kürt Özgürlük Hareketi de etki ettiği tüm alanlarda demokratik sosyalist bir inşayı geliştirmenin büyük çabası içindedir. Böylece başta Marks olmak üzere tüm sosyalist, komünist önderlerin mirasçılığını da en çok hakkedenlerden biri olmaktadır.

Kürt ulusal kurtuluşçuluğunu şiar edinen Kürt milliyetçi çevrelerde de Sayın Öcalan’ın özellikle sömürgecilik koşullarında kişiliksizleştirilmiş köle Kürt kişiliğine ve geçmiş tarihlerde mücadele etmiş, direniş geliştirmiş Kürt önderlerine yaptığı eleştiriler de aynı şekilde son derece muhafazakar ve savunmacı bir reddiyeye tabi tutulmaktadır. Sömürgeciliğin yarattığı köle Kürt kişiliğini eleştirmek Kürt’e hakaret değil, en devrimci tutumdur. Köle kişilik mahkum edilip yıkılmadan, özgür Kürtlük yaratılmaz. Yine isyan önderi Kürt kişiliklerin bıraktığı direniş mirasına sahip çıkılırken bir yandan da yaşanan yetmezliklerin ve hataların eleştirilmesi de derinlikli bir mücadele teorisi ve pratiğine sahip olunması ile yakından ilişkilidir. Bu çevrelerin de milliyetçi ve hamasi bir retorik kurmanın ötesine gitmeyen, reel politiği okuyamayan, masa başında Kürdistan kuran, Kürdistan yöneten yaklaşımlarının Kürt halkının mücadelesine zerrece katkısı yoktur.

Yüzyıldan fazladır en ağır baskı ve zulüm koşullarında yaşayan Kürt halkının bir derdine zerrece derman olmayı başaramamış, üç tane Kürt’ü sıradan bir kültürel hakkın savunulması için bile bir araya getirememiş, örgütleyememişlerin elli yıl önceki dünyanın ulusal kurtuluşçu tezlerini tekrar edip durmaları reel politiği zerrece okuyamadıklarını çok net bir şekilde ortaya koymaktadır. Ulusal ve bölgesel emperyalist güçlerin çelişkilerinden faydalanmayı ve taktik ilişkiler geliştirmeyi değil, tamamen bu güçlerin denetiminde ve desteğiyle bir güç olabilmenin, Kürtleri kurtuluşa götüreceklerini savlamaları değerler üzerinden kendini yaşatmak değilse derin bir gaflet durumudur. Önerdikleri kurtuluş reçetesinin, Kürdistan’ı Gazzeleştirme ve Kürtlerin büyük bir kıyımdan geçme tehlikesiyle karşı karşıya bırakabileceğine dair zerrece öngörüye sahip değiller.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.