Toplumsal paradigma-sanat ilişkisi
İlham BAKIR yazdı —
- Kültürel paradigma, ajit-prop bir sanatsal yaklaşımla, politik kaygılarla değil toplumu ve bireyi derinden anlayabilen, çağını analiz edebilen estetik kaygılarla gerçekleşen bir üretimle ancak yaratılabilir.
Hikayelerin toplumsal kurucu rolleri çok önemli ve çok stratejik bir roldür. İnsanın toplumsallaşmasını yaratan ilk adım birinin bir ötekine hikaye anlatmasıyla başlar. Toplumsallık hikaye anlatımı yoluyla inşa edilir. Hikayeler, ilksel topluluklarda bir anlamıyla toplumların yazılı olmayan anayasasını oluşturur. Toplumu ayakta tutacak, devam etmesini, güvende kalmasını, gelişmesini sağlayacak öğretiler, ahlaki ilkeler hikaye anlatımı yoluyla toplum yaşamında dolaşıma sokulur, toplumu etkiler ve toplumsal düzenin inşasının ve devamının gerçekleşmesini sağlar. Bu anlamıyla hikaye anlatıcılığı son derece ideolojik bir söylem ve eylemselliği içerir. Bir arada yaşamanın yasaları hikaye anlatımı yolu ile inşa edilir. Toplumsal düzenin nasıllığı, nasıl şekilleneceği bu hikayelerle belirlenir, meşrulaştırılır, içselleştirilir ve yasalaşır. Dolayısıyla topluma hikaye anlatma, hikayelerini topluma ulaştırma araçlarına kim sahipse ideolojik güce, kurucu role ve anayasa yapma iradesine sahip olan da odur.
Her yeni paradigma önerisi bir hikaye içerisinde şekillenerek toplumun algısıyla buluşur. Bu insanın insanlaşma ve toplumsallaşma sürecinin ilk aşamasında nasıl bir rol oynamışsa bütün insanlık tarihi boyunca ve günümüzde de aynı rolü oynamış ve oynamaktadır. Mitolojiler, mitolojik hikayeler bir yaşam paradigması içeren hikayelerdir. Toplumsal düzen inşasının ve toplumsal yasaların hikaye yolu ile paradigmalaşmış hikayelerdir mitolojiler. Çok tanrılı ya da tek tanrılı dinlerin tümü, öğretilerini, toplumsal yaşam yasalarını dini hikayeler yoluyla topluma ulaştırmış, propaganda etmiş, kabul ettirmiş ve yasalaştırmıştır. Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet’in dini kitaplarına bakıldığında neredeyse önemli ölçüde hikayelerden oluştuğu görülür. Kutsal kitapların yanı sıra o dine katkı yapmış din adamaları, azizler etrafında oluşturulan menkıbeler yoluyla toplumsal yaşamda etkisi azalan dinin etkisi çoğaltılmaya çalışılır. Hangi sisteme sahip olursa olsun hiçbir iktidar sadece baskı yoluyla yönetimini sürdüremez, toplumun rızasını kazanacak ideolojik aygıtlara ihtiyacı vardır ve bu rızayı ve meşruiyeti üretecek en güçlü aygıt hikayedir.
Kürt özgürlük paradigması, Kürt halkının inandığı, sevdiği, sahiplendiği muazzam bir destan, eşsiz bir özgürlük hikayesidir. Önder Apo bu mücadeleyi “Bitmeyen Roman” olarak tarif etmiştir. Özgürlük arayışı asla bitmez, dolayısıyla özgürlüğün romanını yazanlar da, özgürlüğün bir adımını, bir formunu yazarlar. Her özgürlük arayışçısı bu özgürlük hikayesinin bir safhasını, bir yüzünü yazacaktır. Önder Apo durdurulan inkar ve imha, tamamlanan diriliş aşamalarının ciltlerinin yazıldığını “Demokratik Toplum Çağrısı ve Manifestosu” ile özgürlük mücadelesi romanının yeni bir cildinin yazılması gerektiği çağrısında bulunmuştur.
Kürt Özgürlük Hareketi, batılı toplumların birkaç yüzyılda yaşayabildiği reformları, Rönesans’ı, değişim ve dönüşümü sadece birkaç on yılda Kürt toplumunda yaşama geçirebilmiş, savaşların, işgallerin, yıkımların, dinsel, mezhebi ve ırkçı gericiliklerin hüküm sürdüğü Ortadoğu karanlığının içinde “Yeni insanı” yaratmıştır. Şimdi bu yeni insanın, inkar ve imhasının durdurulmasından, dirilişinin tamamlanmasından, kurtuluş aşamasına geçişinin hikayesinin anlatılması gerekiyor.
Aslında kapitalist, erkek egemenlikçi sistemin topluma anlatacak bir hikayesi kalmamıştır. Aynı hikayeleri farklı biçimlerde allayıp pullayıp topluma sunmakta yönetim ve sömürü için rıza üretmeye çalışmaktadır. Kültür endüstrisinin gücü bu allayıp pullamadaki, reklam etmedeki marifetindedir. Bu endüstrinin makyajlayarak topluma sunduğu zehrin panzehiri demokratik uygarlığın kültürel paradigmasının inşasıdır. Bu inşa gerçekleştirilmeden, toplumsal kurtuluşun gelişmesi, yol alması mümkün değildir. Kültürel paradigma, ajit-prop bir sanatsal yaklaşımla, politik kaygılarla değil toplumu ve bireyi derinden anlayabilen, çağını analiz edebilen estetik kaygılarla gerçekleşen bir üretimle ancak yaratılabilir.
Ajitasyon ve propaganda merkezli politik kaygılarla elbette üretimler yapılabilir, dönemsel ihtiyaçlar karşılanabilir. Fakat demokratik özgürlük paradigmasının estetiği ve kültürel paradigması ajit-prop bir sanat üzerine kurulmaz. Yeni dönemin sanatçısı, estetik anlayışını derinleştirmek, geliştirmek, kendini değiştirmek, dönüştürmek ve kendisinden başlayarak eserlerini bu değişim ve dönüşümün nitelikli öncüsü kılmak, yani yeni ve güçlü hikayeler anlatmak durumundadır. Siyasete angaje değil, siyaseti ve toplumu eleştiren bir mesafede durmayı başarabilmelidir.
