Milliyetçi ve solcu bağnazlıklar arasında üçüncü yol

İlham BAKIR yazdı —

  • Önder Öcalan’ın ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin ne Suriye’de, ne İran’da ne de Türkiye’de aldığı pozisyon bir Kürt ulus- devleti kurmak değil, Kürtlerin büyük bir katliamdan geçmesini önleyecek bir savunma hattı kurmaktır.

Önder Öcalan’ın uluslararası kapitalist-emperyalist sisteme dair geliştirdiği teorik çözümlemeler; bu sistemin Ortadoğu’yla ilgili politika ve projelerine, bölgenin alt emperyal-taşeron devletlerine ve bunun reel politiğine dair tespit ve öngörüleri yaşanan her yeni gelişmeyle bir kere daha doğrulanıyor. Türk faşizminin ve ırkçılığının koçbaşı olan Milliyetçi Hareket Partisi lideri Bahçeli’nin öyle başına taş isabet etmiş ve bu hüviyetini unutmuş gibi Kürtlerle kardeşliği yeniden inşa etmek derdine, telaşına düşmüş olmasının esbabı mucibesi her yeni gelişmeyle biraz daha açıklık kazanıyor. Hem Suriye’de HTŞ gibi ittihatçı bir gücü iktidara taşıyan ve bu gücü neredeyse İsrail’in bir müttefiki haline getiren gelişme, hem de İran’a karşı başlatılan savaş, Ortadoğu’daki yüzyıl önce kurulan düzenin ve dengelerin artık çok köklü bir şekilde değişeceğini bize gösteriyor.

Bütün mesele bu değişiminin, bu değişimi ortaya çıkaran dinamiklerin doğru algılanması; bu değişim ve yeni kurulacak dengenin, düzenin halklar arasındaki eşitliği, adaleti barışı sağlayacak yönde gelişmesine yol açacak stratejiler belirlemektir. Bu geliştirilmediği takdirde kurulacak yeni denge ve düzen kendi içerisinde sürekli krizler üreten ve nihayetinde bugünküne benzer büyük kriz ve savaşlarla büyük yıkım ve acıların yeniden yeniden yaşanmasının kaçınılmazlığına yol açacaktır. Bu anlamda Önder Öcalan ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin sürece, yaşanan değişimlere, kurulacak ittifak ve karşıtlıklara dair geliştirdiği yaklaşımlar ve çözümlemeler sadece bugünün kazanımlarını esas alan bir pozisyon değil, kalıcı kazanımları ve bir barışı esas alan, yeni kriz ve çatışma noktalarının oluşmasını engelleyecek bir pozisyondur. Bunu hem Kürt halkı için geliştirmeye çalışmakta hem de Kürtlerle komşu olan, Kürtlerle birlikte yaşayan halklar için esas almaktadır. Bu ahlaki ve vicdani bir haslete sahip olmanın gerektirdiği bir pozisyon alma olduğu kadar bütün halkların haklarını kuruyan bir yerden geliştirilmeyen bir çözümün yine ve yeniden kriz ve çatışmalar üreteceğini bilen güçlü bir reel politik okumadır aynı zamanda.

İran-İsrail savaşı boyutunda alınan pozisyon elbetteki yine iki bölgesel hegemonik güç arasında taraf olmak değil, geliştirilen bir üçüncü yol pozisyonu ile halklar arasında halkların çıkarlarını esas alan bir ittifakın geliştirilmesini esas alan bir yaklaşımdır. Kürt Özgürlük Hareketi’nin aldığı bu pozisyon hem Kürt milliyetçileri hem de sol- sosyalist hareketler açısından yine doğru okunamamakta, yine doğru bir değerlendirmeye tabi tutulamamaktadır. Kürt milliyetçileri Kürtlere zulmeden, Kürtlerin topraklarını işgal etmiş bulunan İran devletinin yıkılmasını isterken elbette haklılar ve fakat bu yıkımın otomatikman Kürtlere özgürlük getireceği yanılgısını yaşamaktadırlar. Sürecin geliştireceği tehlikeleri, Kürtlerin yaşayabileceği muhtemel kıyım ve katliam tehlikesini görememekteler. Zaten böylesi bir durumda Kürtleri koruyacak, savunacak ne bir perspektifleri ne de toplumsal ve askeri bir örgütlülükleri ve güçleri söz konusu. Ayrıca İsrail devleti gibi sayısız savaş suçuna bulaşmış bir devletin yanında açıkça yer almakla da bölge halklarıyla Kürt halkı arasında onarılması imkansız duygu kırılmalarının ortaya çıkmasına yol açabileceğini ve bunun üretebileceği yeni çatışma ve krizleri de görememekteler.

Öte yandan sol sosyalist güçlerin de önemli bir bölümünün anti emperyalizm adı altında Fars halkı da dahil tüm halklar için ülkeyi devasa bir hapishane ve işkencehaneye dönüştürmüş olan İran rejimini savunan bir pozisyona düşmeleri de son derece hazin bir durum. Gerici ve diktatoryal bir düzenin bazen iç dinamiklerle yıkılamayacağı ve hazırlıksız yakalanılmayan bir dış müdahale durumunda bunun fırsata çevrilerek bir devrimin geliştirilmesinin mümkün olabileceğini de ne yazık ki görebilecek bir reel politik okumaya sahip değiller. Rojava devrimi, bunun çok değerli bir örneğini, gerici güçler arasındaki savaştan üçüncü yol tercihini ortaya çıkarmanın ve bunun halklar için yarattığı kazanımların muazzam bir örneğini sunmaktadır, bundan ders çıkarabilen için. Fakat çok iyi biliniyor, Kürt milliyetçileri bir ulus- devlete dönüşmediği için bu devrimi eleştirip küçümserken, sol ve sosyalist güçler de bunun emperyalist bir müdahale sonucunda ortaya çıkması üzerinden küçümsemekte ve bir devrim olarak görmemektedirler. Önder Öcalan’ın ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin ne Suriye’de, ne İran’da ne de Türkiye’de aldığı pozisyon bir Kürt ulus- devleti kurmak değil, Kürtlerin büyük bir katliamdan geçmesini önleyecek bir savunma hattı kurmak ve elbette bunu yaparken de Kürtlerin bir halk olmaktan doğan bütün haklarını güvenceye almak ve diğer halklarla eşit, adil ve barışçıl bir sistemi yaşanır kılmaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.