Tünelden önceki son çıkış

İlham BAKIR yazdı —

  • Türkiye toplumunun en temel sorunu aydın, entelektüel sorunudur. Türkiye’nin aydını, entelektüeli yoktur. Bu anlamda dünyanın en çorak, en çölleşmiş coğrafyasıdır.
  • Türkiye coğrafyası zulüm, ayrımcılık, baskı, katliam yapma limitinin sonuna gelmiştir. Tünelden önceki son çıkışın hemen öncesindedir bu ülke. Bu tünele girildiğinde kimin nasıl bir yıkım ve vahşetin muhatabı olacağı belli değildir.

 

Birisi tıp profesörü, diğeri tarih profesörü. Tıp profesörü olanı, Hipokrat yemini etmiş olanı Kürtlere "alt tür" diyor, bu alt türün doğum kontrolü yoluyla nüfusunun artmasının engellenmesi gerektiğini söylüyor. Tarih profesörü olan, köyleri zorla boşaltılmış, baskı, yayla yasakları, ekonomisinin felç edilmesi nedeniyle göç etmek zorunda kalmış Kürt köylülerinin toprağına Türkistan’dan çiftçilerin getirilip yerleştirilmesini, yani coğrafyanın Kürtlerden arındırılarak, göç etmiş olanların geri dönüşünü engellemek için demografik yapının değiştirilmesini savlıyor. Yüz elli yıllık Kürt sorununa çatışmasız bir çözüm bulmak için kurulan komisyonun ve içinde onlarca Kürt milletvekilin bulunduğu meclisin başkanı, kızını bu savaşta kaybetmiş bir annenin kendi ana diliyle Kürtçe derdini anlatmasına izin vermiyor. Bunlar bu toplumun aydınları, kanaat önderleri, siyasi önderleri sözüm ona. Evrensel hukuk kurallarına, uluslararası sözleşmelere ve yasalara göre bu yapılan açıklamaların ve eylemlerin hepsi nefret suçunu oluşturur. Ama nefret suçu ne ki? Nefret suçu işlemek bu ülkenin milli sporudur. Bunların hiç birisi o meşhur “halkı kin ve nefrete teşvik etmek ve ayrımcılık suçun”dan yargılanmazlar. Tam aksine bunların faşist ve ırkçı olduğunu, nefret suçu işlediklerini dile getirenler bu yasa maddesinden yargılanırlar.

Kanaat önderinin, aydınının, bu olduğu toplumdan ne beklenir ki? Ülkenin uçurumdan yuvarlanmasına izin vermeyeceklerini söyleyen bildirinin altına şehvetle imza atanlar bu ırkçılığı ve nefret suçunu görmezden duymazdan gelirler. Ülkeyi asıl uçurumdan yuvarlayanın bu ırkçı, kafatasçı, ayrımcı, zehirli dil olduğunu ya kavrayamazlar ya da bu ırkçı zehre maruz kalan akli melekeleri bunu normal kabul eder. Türklükten Sünni İslam’dan erkekten gayrısına yönelmiş olan ayrımcılığı ve nefreti normalize eder, vakayı adiyeden sayarlar. Çok açıktır ki Türkiye toplumunun en temel sorunu aydın, entelektüel sorunudur. Türkiye’nin aydını, entelektüeli yoktur. Bu anlamda dünyanın en çorak, en çölleşmiş coğrafyasıdır. Ortalıkta aydın, entelektüel, bilim insanı diye dolananların ırkçı popülizmin övgüsüne mazhar olmak için yaptıkları akla ziyan açıklamalar normal bir hukuk devletinde insanlık suçu kabul edilip yargı önünde hesap vermeleri sağlanır. Ama ülkenin yargısı mahkemeleri ya bunlar hakkında hiç soruşturma açmıyor, ya da formalite açılan soruşturma ve yargılamalarda bu nefret suçu ifade özgürlüğünden sayılıyor.

Bu "entelektüeller, aydınlar, kanaat önderleri" bu nefret suçunun bir gün gelip kendilerini bulmayacağını zannediyorlarsa çok büyük yanılıyorlar. Bir restoranda yemek yerken etek boylarından, saç tıraşlarından, taktıkları şapkadan dolayı kendini bu ülkenin egemen düşünce ve yaşam biçiminin sahibi sayanların sözlü ve fiziksel saldırısına maruz kalacaklardır. Irkçılığın ve ayrımcılığın normalleştiği bir iklimde bu nefret suçunun hangi gurubu ya da hangi farklılığı hedef alacağı sadece bir zaman meselesidir. Er geç her canlı bu ayrımcılığın mağduru olacaktır bu iklimde. Canlı derken elbette hayvanların maruz kaldığı nefret suçlarının zaten haddi hesabı yok.

Bu ülkenin siyasi ve sosyal iklimi büyük koyu karanlık öncesinin son demlerini yaşamaktadır. Kendine aydın, entelektüel, yurtsever diyenler ya bu her türlü farklılığı düşmanlaştıran, tehlikeli gören, içinde öldürmelerin, katliamların da olduğu bu zehirli zihniyete karşı açık ve net bir tavır alacak, bununla mücadele edecekler ya da çok uzak olmayan bir zamanda bu ülkenin nasıl bir Suriye’ye, Irak’a, Libya’ya döndüğünü adım adım tecrübe edecekler. Türkiye coğrafyası zulüm, ayrımcılık, baskı, katliam yapma limitinin sonuna gelmiştir. Tünelden önceki son çıkışın hemen öncesindedir bu ülke. Bu tünele girildiğinde kimin nasıl bir yıkım ve vahşetin muhatabı olacağı belli değildir. Saddam da, Esad da, Kaddafi de çok kudretliydiler. Sonsuz bir ırkçılık, ayrımcılık ve nefretin ülkelerinde kol gezmesinin, normalleşmesinin mimarlarıydılar. Bu ülkelerin aydınları da, entelektüelleri de bu iklimden fayda ummakta, çıkar sağlamakta, iktidarın ve hakim iklimin dümen suyuna gitmektedirler. En iyi ihtimalle çıkarları zarar görmesin diye sessiz kalmaktaydılar. Şimdi o ülkeler yıkık, tarumar, virane. Halk pes perişan. Dünyanın dört bir yanına savrulmuşlar. Suya, ekmeğe muhtaçlar. Kürtler ilelebet sizinle birlikte bir yaşamı düşünmeyecek. İlelebet sizin bu ırkçı hezeyanlarınıza, kibrinize tahammül etmeyecektir. Kürtler her zamankinden daha çok seçeneğe ve imkana sahiptir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.