Türk aydınının çözüm karşıtlığı

İlham BAKIR yazdı —

  • Bir aydın, fikir adamı neden cumhuriyetin sorgulanmasına itiraz eder? Sorgulatmayacaklarını söyledikleri cumhuriyet bu ülkede yüz yıldır halkların, inançların, solcuların, sosyalistlerin, emekçilerin cehennemini yaratan bir düzen değil mi?

Bir toplumdaki çürümenin en önemli göstergelerinden biri de o toplumda kanaat yaratacak, toplumlardaki değişim ve dönüşüme, çağın, dönemin ihtiyaç hissettiği düşünsel zemini yaratacak sanatçı, gazeteci, yazar, aydın, entelektüel kesimin kendisinin bizzat bu değişim dönüşümün önünü tıkayan pozisyonda olmasıdır. Bir rivayete göre Konstantinopolis Osmanlı’nın kuşatması altındayken, şehir düştü düşecekken Bizanslı din adamları Ayasofya’da meleklerin dişi mi erkek mi olduğunu tartışıyorlardı. Böylesi bir tartışmanın yapıldığına dair doğrudan bir kanıt yoktur. Muhtemelen Bizans'ın çöküşünün arka planındaki zihinsel ve kurumsal çürümeyi sembolize etmek, daha somut bir ifadeye kavuşturmak amacıyla geliştirilmiş, uydurulmuş bir rivayettir. Şimdi Türkiye’de çağın, ülkenin ihtiyaç duyduğu değişimlere fikri öncülük etmesi gerekenlerin yaptığı tartışmalara bakıldığında bu rivayeti durumun izahı için kullanmak meseleye cuk oturmaktadır.

Düşünün ki bir ülkenin yüz elli yıldan fazladır sürmekte olan bir sorununun, “Kürt Sorunu"nun çözümünün ülke içinde ve ülke dışında, bölgesel düzeyde çözümünün bu kadar olanaklarının ve fırsatlarının ortaya çıktığı, buna dair ciddi adımların atılmaya başlandığı bir süreçte Türkiye’nin fikir öncüsü olabilecek insanlarının yaptığı tartışmalara, altına imza attıkları bildirilere bir bakın, ne farkı var meleklerin cinsiyetini tartışmak mevzuundan. Türkiye’nin insani ve ekonomik kaynaklarını bu kadar tüketen, Türkiye toplumunun bu kadar çürümesine, doğal felaketlerle baş edilmesine kaynak ayıramamasına, yurttaşların hakkaniyetli ve adaletli, insan onuruna yakışan bir gelir sahibi olamamalarına, demokrasinin lafının dahi edilemediği koşulların ortaya çıkmasına yol açan bir meselede bilindik ezber ırkçı ve devletçi yaklaşımlar dışında nasıl bir çözüm fikirleri var. Televizyon ekranlarını, gazete köşelerini, dijital medya platformlarını işgal eden adının önünde profesör, gazeteci, yazar sıfatı bulunan koca koca adamlar günlerdir insanların kendine Türk yerine Türkiyeliyim demesi meselesini tartışıyorlar. İnsanlara had bildiriyorlar, direktif veriyorlar, “Türk’üm diyeceksin”i ekranlardan insanların yüzüne kusuyorlar. Bir emekli asker en süfli ırkçılığın, statükoculuğun sözcülüğünü yapan bir televizyonun ekranından ana muhalefet partisinin başkanına kendi emir erine emir verir gibi höykürüyor. “Neden Kürt, Kürt, Kürt deyip duruyorsun, Türk diyeceksin, Türk” diyor. Hala asıl meselenin insanların kimlik aidiyetlerini reddetmek, onlara zorla Türklüğü dayatmak olduğunu, bunca acı ve yıkımın sebebinin bu olmadığını kavramıyorlar. Irkçılık, sömürgeci kibir, yüreklerini, zihinlerini öylesine zehirlemiş ki, ne bu zehirli aklın ülkeye neler kaybettirdiğinin ne de yarın ülkeyi sürükleyeceği felaketin farkındalar.

Herkese zorla Türk demek, Kürt’ün, Ermeni’nin, Süryani’nin, Arap’ın, Alevi’nin, kadının, emekçinin, işsizin hangi sorununu çözdü? Türk’ün sorununu çözdü mü? Türk, aç yoksul ve işsiz, geleceğinden umutsuz değil mi? Kürt’ün kendine Kürt demesi, Kürtçe konuşması, Kürtçe eğitim alması Türk’e nasıl bir zarar getirir? Böylesi temel bir insani hakkın Kürt’e verilmesi gerektiğini savunmak bir Türk entelektüelin fikir insanının ahlaki ve vicdani görevi değil midir? Kürtlüğün ve bilimum kimliğin yasa ile, anayasa ile Türk sayılmasını bir şair nasıl savunur hale gelebilir? Kürt’ün haklarına kavuşmasının zemini hazırlandığında Kürtler Türklerin de faydasına olacak demokratik muhalefetin en önemli birleşenlerinden biri olmayacak mı? Savaşa ayrılan bütçe yoksulluğa, işsizliğe ayrıldığında bu ülke daha müreffeh bir ülke olmayacak mı? Kürt’ün haklarını yok sayan yasalar, ülkede faşizmin ürediği bataklığın ta kendisi değil midir?

İçinde pek çok sol-sosyalist gelenekten, sendikal mücadele geleneğinden gelen, kadın mücadelesinde yer alan, şair, yazar, sanatçı pek çok ismin bir araya geldiği ve altına imza attığı bildiriye bakalım. "Ülkemizin uçurumdan yuvarlanmasına izin vermeyeceğiz” başlığıyla yayınladıkları bildiride “Barış ve kardeşliği, bağımsız ve laik bir ülkeyi, eşitlikçi bir düzeni” talep ettiklerini söylerken hemen yanıbaşındaki cümlede Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Lozan Anlaşması’nı sorgulatmayacaklarını söylüyorlar. Bir aydın, fikir adamı neden cumhuriyetin sorgulanmasına itiraz eder? Sorgulatmayacaklarını söyledikleri cumhuriyet bu ülkede yüz yıldır halkların, inançların, solcuların, sosyalistlerin, emekçilerin cehennemini yaratan bir düzen değil mi? Bunu sorgulamadan ülkenin hangi sorununa çözüm üretebileceksin. Bu ülkenin zulüm, baskı ve sömürü düzenini AKP iktidarıyla başlattığının, önceki iktidarları akladığının farkında mısın böyle diyerek?

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.