Dünya liderinin kararan dünyası

Suat BOZKUŞ yazdı —

  • Sözde “dünya lideri”nin dünyası karardıkça gözleri de kararıyor, içte ve dışta saldırganlaşıyor. Dış güçlerin desteğini kaybettikçe önceden çok sevdiği “dış güçler”e kinle saldırıyor ve bütün muhalefeti “dış güçler”in ajanı ilan ediyor.

Bir yandan deprem ve sel felaketlerinin yarattığı ve ortaya çıkardığı acılar bir yandan da 14 Mayıs seçimlerinin gerilimi gündeme yerleşmiş bulunuyor. Erdoğan, siyasi hayatımıza girdiği 1995 seçimlerinde yüzde 25 oyla İstanbul Belediye başkanlığını kazanmıştı. CHP geleneği üçe bölündüğü için (CHP, SHP ve DSP) hiç kimse beklemezken kolay bir zafer kazanmıştı.

28 Şubat post modern darbesini de az bir hapis cezasıyla atlattıktan sonra AKP lideri olarak girdiği 2002 seçimlerinde ise yüzde 32 oyla meclisin yüzde 65’ini ele geçirmişti. Bu seçimlerde de DSP, ANAP, DYP, MHP, GP ve HADEP barajın altında kalmıştı. Barajı aşamayan partilerin vekillikleri de otomatikman Erdoğan’a geçmişti. Gelgelelim Erdoğan siyasi yasaklıydı ve milletvekili olamıyordu. Bu nedenle başbakan da olamamıştı. Bu engel de o zamanın CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın büyük desteğiyle aşıldı. Siirt bağımsız milletvekili istifa ettirilip yeni seçim yapılınca, Erdoğan da Siirt milletvekili olarak TBMM’ye girdi. Böylece siyasi hayatına başbakan olarak devam etme fırsatını yakalamış oldu.

O devirde Erdoğan, ABD ve AB yanlısı göründüğü için bütün “dış güçler” Erdoğan’ı destekliyordu. Erdoğan da bununla gurur duyuyordu. Taraftarları, “bakın, Erdoğan’ı bütün dünya destekliyor. O bir dünya lideridir” deyip onu pohpohluyordu. İşin kötüsü “Şeyh uçmaz, müritleri uçurur” dedikleri gibi, Erdoğan müritleri ve yalakaları da binbir türlü efsane uydurup Erdoğan’ı ilahlaştırıyordu. Gün geldi onu Hz. Muhammed yerine koydular, gün geldi onun tanrısal özelliklerinden söz ettiler. Bütün yolsuzluklarına “Çalıyor ama çalışıyor” diyerek göz yumdular. Çalınanlar paylaşıldıkça sorun yoktu. Ama artık deniz bitti. Hiç çalışmadan çalmaya başladılar. Çalacak şey azaldıkça sadece çalmak için çalışmaya ve birbirlerinin gözünü oymaya başladılar.

Aslında 7 Haziran 2015 seçimlerinde halk Erdoğan-AKP diktasına dur dedi. İlk defa AKP azınlığa düştü ve tek adam-tek parti diktası hukuken bitti. Ama Erdoğan seçimi iptal edip Bahçeli ile anlaşıp açık bir dikta rejimi kurdu. O günden beri içte ve dışta kan dökerek, işgal hareketleriyle ayakta kalmaya çalışıyor. Bunu da beka sorunu deyip perdeliyor. Halkın desteğini böylece sağlamaya ve her türlü muhalefeti tasfiye etmeye çabalıyor. Sözde “dünya lideri”nin dünyası karardıkça gözleri de kararıyor, içte ve dışta saldırganlaşıyor. Dış güçlerin desteğini kaybettikçe önceden çok sevdiği “dış güçler”e kinle saldırıyor ve bütün muhalefeti “dış güçler”in ajanı ilan ediyor.

Bütün bu kargaşanın üstüne deprem ve sel felaketleri geldi. On binlerce yurttaşın canına-malına ve birçok şehrin yok olmasına yol açan depremin yaraları sarılmadan gelen sel felaketi Erdoğan diktasını iyice kepaze etti. Erdoğan yine kader planı, takdir-i ilahi falan deyip kendi kusurlarını hatta suçlarını örtmeye çalışsa da, artık ona ne bilim insanları ne de halk inanıyor. En son Diyanet İşleri Başkanlığı bile insan kusurlarından doğan felaketlerin kader denerek geçiştirilmesine karşı çıktı.

Erdoğan’ın yaptığı yollar, köprüler, hava limanları uçtu gitti. Kızılay, AFAD başta olmak üzere ilk yardım örgütleri iflas etti. Askeri birlikler bile felakete üç gün seyirci kaldı.

Bu şartlarda Erdoğan ve avanesinin derhal istifa edip gitmesi gerek. Ama o hala yeni manevralar peşinde. Etrafındaki hırsız-uğursuz çetelerini toplayıp felaketleri fırsata çevirmeye çalışıyor. Bunları da Allah’ın bir lütfuna çevirip milleti kandıracağına inanıyor. Büyük ihaleler dağıtıp herkese ev vereceğini ilan ederek halkı oyalamaya çalışıyor.

Anketlere göre Erdoğan’ın seçimleri kazanma şansı yok denecek kadar az. Ama tek şansı muhalefetin hala dağınık olması.

Emek ve Özgürlük ittifakı, Sosyalist Güçbirliği kendi aralarında güçlü bir birlik oluşturup duruma müdahale edemezse bu dikta rejimini yıkma fırsatı da tehlikeye girecektir.

Millet İttifakı da bu diktaya son vermek istiyorsa, bütün muhalefeti torbada keklik saymak yerine muhalefetin istemlerine kulak verip üstüne düşeni yapmak zorundadır.

Deprem ve sel felaketlerinden sonra, siyasi kargaşa ve ekonomik çöküntü içinde kıvranan halklarımıza bir çözüm umudu veremeyenleri, bir çözüm yolu bulamayanları, çete diktasına son veremeyenleri ne tarih ne de insanlık affedecektir.

suatbozkus@gmail.com

twitter.com/suatbozkus

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.