Farkındayım
Nurettin DEMİRTAŞ yazdı —
- Açık toplum demokrasinin vazgeçilmez ilkesidir. Her türlü sorunun açıklıkla konuşulması bu ilkenin gereğidir. Fakat açıklık, sorunları orta yere serip bırakmak değildir. Açıklık, çözüm için değilse bu durumda sadece sorunlardan kaçmanın veya sorumlulukları başkasının omuzlarına yıkmanın bahanesi haline gelir.
- Tuzak ne demektir? Saklı-gizlidir, kamuflajlıdır. Açıkça görünen, bilinen bir şeye tuzak denilmez. Farkına varanlar, tuzakları aşma kapasitesinde olanlardır. “Tuzak yok” diyenler çoktan tuzağa düşmüştür bile! Farkında olalım!
Güzel bir halk sözüdür: “Kazan, içindeki su tam kaynamadığı sürece gürültü çıkarır” ve “Kervan, hedefe vardıktan sonra çan sesleri susar!”
"Barış ve Demokratik Toplum" süreci her alanda muazzam bir hareketlenme yarattı. Bir yandan heyecanla, ciddiyetle, tarihsel sorumlulukla yaklaşıp kapsamlı ve anlamlı adımlar atanlar öte yandan tüccar mantığıyla nasıl kârlı çıkacağına bakanlar ve bu ortamı bulandırmaya çalışan rantçı çevrelerin kuru gürültüleri… Durumdan vazife çıkarıp kendine göre yeni tarih anlayışları ileri sürenler; sahte ışıklar, şaşaalı sözler ile göz boyamak isteyenler… Demokratik çözüm olmasın diye zavallıca çırpınanlar… Süreci ters-yüz etmek isteyenler…Yok yok! Fakat tüm çarpıtma girişimlerine rağmen halkımız Önder Apo’yu anlamış ve süreci sahiplenmiştir.
Halk her yerde soruyor: “Bu sürecin mimarı olan Önder Apo neden halen İmralı hapishanesindedir?” Bu soruyu değişim-dönüşüm ve toplumsal duyarlılıkları önleyen karşıt faaliyetler temelinde cevaplayabiliriz.
“Kor ateşlerde yürütmek, değirmenlerde öğütmek”
Teknolojinin sınırsız kullanımı toplumsal algıda büyük yanılgılara kapıyı aralamışken “farkında olmak” özgürleşmenin kilit kavramı haline gelmiştir.
Şarkılara konu olduğu gibi “Kor ateşlerde yürütmeliyim. Değirmenlerde öğütmeliyim. Farkındayım…” demek gerekiyor.
Kor ateşlerde yürümeden, değirmenlerde öğütülmeden köklü değişim-dönüşümler mümkün değildir. Egemenler, değişim-dönüşümün kendi istedikleri gibi olmasını sağlamak için sadece tehditler savurmuyorlar, bundan daha fazlasını sessiz operasyonlarla yapıyorlar.
Her türlü tehdide karşın çözüm dilini geliştirmek önemli çünkü tehdit edenler dahil herkesi bekleyen daha büyük ortak tehditler var. Bu nedenle kardeşlik, barış, çözüm kavramlarının altı doldurulmalı, Önder Apo’nun özgürlüğü sağlanarak tarihi ittifak süreci başarıya ulaştırılmalıdır.
Bu yönlü duyarlılık olsa da tüm toplumsal enerjinin buna hasredilmesinin önüne geçen, toplumun içine uzanan dağıtma, parçalama, çürütme faaliyetlerinin görülmesi gerekiyor. Bunun farkında olunmazsa demokratik toplumsal inşa çalışmaları ve siyasal süreç “gölge” engellere takılıp kalır. Sıklıkla ve açıklıkla çevremizde yaşanan sorunlardan bahsetmemizin sebebi de budur.
Farkında olmak için açıklık gerekir
Toplumsal meseleler söz konusu olduğunda farkında olmak için açıklık gerekiyor. Açık toplum demokrasinin vazgeçilmez ilkesidir. Her türlü sorunun açıklıkla konuşulması bu ilkenin gereğidir. Fakat açıklık, sorunları orta yere serip bırakmak değildir. Açıklık, çözüm için değilse bu durumda sadece sorunlardan kaçmanın veya sorumlulukları başkasının omuzlarına yıkmanın bahanesi haline gelir.
Bunca sorun karşısında, ortamın psikolojik operasyonlarla tahrik edildiği artık anlaşılmak durumundadır.
Egemenler açısından yönetebilmenin vazgeçilmez yöntemi en açık göründükleri zaman bile gerçekleri saklamaktır. Bilinçleri çarpıtmanın, algıları yönetmenin adı olan psikolojik harbin püf noktası tek cümlede özetlenebilir: Kendisi üzerinde bir operasyon yürütüldüğünün farkında olmaması!
Bu operasyonun mahiyeti, insanı gerçek sorunlar üzerinde düşünemez hale getirmek, sorunların kaynağını asla tespit edemez durumda tutmaktır. Bunun için sürekli meşgul olacağı ortamlar oluşturulurken kişiye sahte çözüm gücü verilecek ve kendisini çok değerli sanmaya başlayacaktır. Sanal ortam bunun için en korkunç silah haline getirilmiştir.
Nükleer tehditlerin başaramadığını sanal medya başarmaktadır. Diğer araçlar bunu tamamlıyor: Eğitimsiz bırakarak, yapay sorunlarla uğraştırarak, kalitesiz programlarla, kulaktan dolma bilgilerle, ön yargılar ve yüzeysel-ezber yaklaşımlarla, alakasız gündemlerle toplum oyalanıyor.
Mardin’de katledilen 23 kadın kimdir?
Yaptığımız işleri gözden geçirdiğimizde neye hizmet ettiğinin farkına varabiliriz. Kalabalıklara aldanıp kendini kaf dağında görenler, sanal ortamlardaki beğeni sayılarını esas alanlar, şiddeti ve uyuşturucu kullanımını normalleştirenler, özgürlük adına ölçüsüzlüğü savunanlar, saçma ve tamamen eğlence kültürüne endekslenmiş kişilikler nasıl bir operasyonla karşı karşıya olduklarının farkında değiller. Operasyonun aracı haline geldiklerinden vazgeçmeleri daha da zordur çünkü normalleşmiş ve alışmışlardır…
Can yakan o kadar olay var ama normal bir gözle bakılıyor. Yanı başında taciz-tecavüz, cinayet ve şiddetin her türlüsü yaşanırken bile bunun karşısında refleks göstermeyen bir toplumsal gerçeklik söz konusuysa zihniyet operasyonlarının ne denli sonuç alıcı olduğunu anlayabiliriz.
İnsanlar kadar doğanın da canı yakılıyor. Bu yaz yanmayan yer kalmadı. Her yerde bir kilometreye bir maden şirketi düşecek kadar her memleket parsellenip satıldı; dereler kurutuldu, ormanlar yok edildi.
Bir ay içinde Mardin’de 23 kadın katledildi ama isimleri bile anılmıyor! Bunlara karşı toplumun sessiz kalması, olayın kendisinden daha büyük bir olaydır! Bunun üzerinde durmadan, çözmeden, yeni insan ve doğa katliamlarını önlemeden hangi toplumsal inşadan bahsedebiliriz?
Süslü yalanlarla örtülen tuzaklar
Doğadan ve toplumsal çürümeye yol açan her olaydan kendimizi sorumlu görmeliyiz. Bunun için öncelikle kendi eylemlerimizi, davranışlarımızı, konuşmalarımızı gözden geçirmeliyiz.
Eylemsiz kalmak kadar zaman-mekân farkı gözetilmeden yapılan her eylem ve değerlendirmenin altında, operasyona maruz kalmış, tahribat görmüş bir akıl vardır.
Operasyonun özü “anlaşılmazlık” olduğundan anlatma çabaları da boşa düşmektedir. Anlayan, farkına varmış demektir. Anlaşılmayacak ki kimse karşısında durmasın, sorgulamasın, refleks göstermesin!
Yine son dönemlerde dikkat çekmeye başlayan bazı organizasyon şirketleri para dökerek, gezdirerek, giydirerek, süsleyerek, şarap akıtarak toplumu eğlendirdiğini iddia ediyor. Basit çıkarlar için bunlarla dirsek temasına girenler ne tür sonuçlarla karşılaşacaklarını hayal bile edemiyorlar.
Toplumun eğlenmeye hakkı yok mudur; gezmeye, gülmeye, nefes almaya? Elbette toplumun nefes alacağı sosyal ortamlar ne kadar çoğaltılırsa o kadar iyidir. Bunun nasıl olması gerektiğini en iyi şekilde toplumun kendisi bilir. Fakat toplumun varlığını güvenceye alma temelinde büyük bir özgürlük, barış ve demokrasi sorunu vardır; bahsettiğimiz şebekeler toplumu gündemden uzaklaştırmanın, örgütlü gücünü dağıtmanın, çürütmenin, yozlaştırmanın peşindedir. Söyledikleri sözler ve kullandıkları dil sadece yanıltma, kandırma amaçlıdır. Kürt’üm diyor, Kürtçe konuşuyor, lafta demokrasiyi, özgürlükleri savunuyor… Ne güzel! Peki topluma ne veriyor? Ne tür sonuçlara yol açıyor? Bunları biraz olsun sorgulayanlar önlerinde ne tür tuzaklar olduğunu görürler.
Tüm bunlar, Önder Apo’ya özgürlük hamlesinin özellikle Bakur ve Türkiye’de neden zayıflamış olduğunu da göstermektedir.
Savaşla yapamadıklarını sosyal-kültürel yolla yapmak isteyenlerin ve bu vesileyle barış ve demokratik toplum sürecinin toplumsallaşmasını önlemeye çalışanların kuklaları sahnededir!
Siyasetten sosyal ve kültürel alana her daim uyanık, dikkatli ve disiplinli olunması gereken bir zamandayız. Çünkü kuklaların olduğu meydanda hiçbir şey göründüğü gibi değildir!
Tuzak ne demektir? Saklı-gizlidir, kamuflajlıdır. Açıkça görünen, bilinen bir şeye tuzak denilmez.
Farkına varanlar, tuzakları aşma kapasitesinde olanlardır. “Tuzak yok” diyenler çoktan tuzağa düşmüştür bile! Farkında olalım!
