İkinci yüzyıl ve çözüm yolu

Suat BOZKUŞ yazdı —

  • İkinci yüzyıl çözüm ve barış yüzyılı olursa sadece Türkiye ve Kürdistan halkları için değil, tüm bölge halkları için de yeni bir tarih başlayacak ve yazılacak demektir.

Cumhuriyetin birinci yüzyılı şatafatlı ve abartılı törenlerle, hamaset nutuklarıyla kutlanmıştı.

Biz o zaman birinci yüzyıldaki ırkçı-inkarı ve imhacı egemen politikayı ve sonuçlarını göze batırıp bu gidişle ikinci yüzyıla girilse de çıkılamayacağını vurgulamıştık.

Birinci yüzyılın birikmiş sorunları yüzyılın sonunda bir yandan çürümeye ve bir yandan da sosyal patlamalara sebep olmaya başlamıştı. Özal devrinde bu durum ve yaratacağı ek sorunlar fark edilip çözüm aranmaya başlandı. Özal ve Öcalan arasındaki ilk diyalog ve ateşkes bu arayışın sonucu gerçekleşmişti. Bir çözümü kendisi için riskli gören geleneksel devlet yapısı 93 konseptiyle Özal’ı ve diyalog-çözüm yanlısı devlet kadrolarını acımasızca tasfiye ederek bu yolu kapattı. Ancak her türlü baskı ve katliam yapılsa da sorun bastırılamadı ve çözüm isteği gündemden kaldırılamadı. Tarihin gündeme getirdiği ve dayattığı çözümler ertelenemez, yok sayılamaz. Ancak çözümün de çok kolay olacağı söylenemez. Çözüm aşamasına gelmiş bir sorun çok çeşitli nedenlerle 30 yıldır bekletilmiş ve çürümeye başlamışken şimdi yeniden gündeme gelmiştir. Bu ne Bahçeli’nin bir lütfu ne de Özgürlük Hareketi’nin bitmesidir. Zamanı gelmiş bir gelişmeyi hiçbir güç engelleyemez. Zamanın ruhu budur.

Cumhuriyetin birinci yüzyılı çatışma-bastırma ve katliamlarla geçti. Sistem sürekli olarak kışkırtma- kutuplaştırma ve çatıştırmalarla kendisini ayakta tuttu. Yakın zamana kadar en revaçta olan kavram “beka sorunu” idi. Bu sihirli kavram ile her türlü muhalefet susturulup bastırıldı. Bu kavram altında her türlü hırsızlık-soygun ve talan yapıldı. Şimdi gündeme gelen Kıbrıs merkezli her türlü yolsuzluk da bu perde ile örtüldü. Kıbrıs, TC kontrgerillasının merkez üssü oldu. Birçok hamaset palavrasıyla örtülmek istenen buydu. Erdoğan bile ta Kıbrıs’a gidip seçim kampanyasına katılmış ve istemediği kişinin seçilmesini engellemişti. Böylece hem adaya çökülmüş hem de ada Türkiye’nin savaş alanı haline getirilmişti.

Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı“nın yarattığı yankı ve etki, çağrıyı takip eden gelişmeler gösterdi ki, toplumun ihtiyaç duyduğu atılım ve açılım budur.

Ancak Öcalan’ın en başta belirttiği gibi "Bu perspektifi ortaya koyarken şüphesiz pratikte silahların bırakılması ve PKK’nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir."

Şimdi her yerde yeni süreç tartışılıyor. Sürece haklı haksız çeşitli gerekçelerle destekleyenler de karşı çıkanlar da var. Ama sorun körü körüne karşı çıkmak ya da desteklemek değildir. Karşı çıkanlar alternatif çözüm yolunu da göstermek zorundadır. Destekliyoruz diyenler de lafla desteğin bir anlamı olmadığını görerek halkı fiilen desteklemeye çağırmak ve devletteki çözüm karşıtı güçlerin varlığını bilerek halkı harekete geçirmek zorundadır. Herkes şunu bilmek zorundadır ki, artık çekilen acılar halkın sabır gücünü aşmaktadır.

Yaşar Kemal’in yıllar önce dile getirdiği gibi “Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa, şimdi en güzel şiir, barıştır”

İkinci yüzyıl çözüm ve barış yüzyılı olursa sadece Türkiye ve Kürdistan halkları için değil, tüm bölge halkları için de yeni bir tarih başlayacak ve yazılacak demektir.

Halkların barış ve özgürlük içinde yaşaması için son anına kadar mücadele eden Sırrı Süreyya Önder’in sağlık durumu bütün halkımızı üzmektedir. Önder’e acil şifalar dilerken onun hayalleri ve dileklerine sahip çıkmak da hepimizin görevi olsun.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.