‘İyi’leşmek mümkün mü?

Hatice ERGÜN Haberleri —

  • İyi olmak, iyi kalmak dediğimiz olma hâli salt bireysel ilişkilere ve bireysel deneyim an’larına ve an’ların biriktirilmesine işaret ediyor olabilir mi? 

Bir önceki yazımı 5 Şubat’ı 6 Şubat’a bağlayan gece tamamladıktan sonra üyesi olduğum bir whatsapp grubuna mesajlar doluştu. Doğu Anadolu fay hattının kapsadığı bölgede gerçekleşen depremlerle ülke ve dünya gündemi değişti - siyaseten, insani olarak ve doğayı ilgilendiren gündemler, Türkiye siyasetinde bir süredir merkezinde duran başkanlık seçimine ve genel seçime dönük hazırlıkların gerisinde kalmışken 11 ili şiddetle vuran depremler siyasetin her şeyden önce yaşamaya dair olduğunu hatırlattı.

AKP yönetimi ve ana muhalefet cephesini oluşturan Altılı Masa rötuşlu Millet İttifakı açısından bu hatırlamanın etkisizliği kuvvetle muhtemel olsa da böyle. Maalesef depremin gündelik hayatımızın sabit bir gerçekliği olduğunu yeniden fark etmemiz için bunca canın yanması gerekiyor. Daha kötüsü bunu da bir süre sonra gündelik hayatın normları içerisine ekleyip halihazırda olanla devam etmek mümkün - bu kederli coğrafyada çoğunlukla yapageldiğimiz gibi.

Bu haftaki yazıyı insan mezalimini - insanın türdeşlerine, diğer türlere, doğaya, yaşama  zulmünü - anlatmaya ayırmamak zor; sayılarla, tarihle, tarihle biriken istatistikle, kronolojik akışta ve gündelik yaşam anlatılarında belgelenen şiddetini, yıkıcılığını özetlemeye ayırmak işten değil. Ya da, daha özele dönüp, Türkiye siyasetinde bitmek bilmez vicdansızlığa bakmak; depremle savaş politikalarını, afet yönetimiyle militarizm ilişkisini, sivil hükümet - silahlı kuvvetler arasındaki güç dağılımının acil durumlar açısından anlamına bakmak gerekir. Öte yandan, bunca acının ortasında ve sıcağı sıcağına yazmanın ne yazana ne zulmün sıfır noktasındakilere şifası olur; yazma bu tür zamanlarda ancak günlük notlarla, bireysel mektuplaşmalarla, çoklu sohbetlerle şifaya yaklaştırır. Öyleyse, bunun yerine AKP döneminde kaybeden sınıfların ve grupların kabarıklaşmasıyla paralel bir şekilde yayılan muktedir diline bakıyorum. Özellikle son on yılda gittikçe daha fazla başvurduğumuz iyilik - kötülük kıstasları, umut-çaresizlik ikilikleri, siyaset-hukuk karşıtlıkları… Bu yazının sınırlarında, dolayısıyla sadece ilk ikiliye ve yetersizce, dolayısıyla, soru işaretleriyle bakıyorum.

İyi olmak, iyi kalmak dediğimiz olma hâli salt bireysel ilişkilere ve bireysel deneyim an’larına ve an’ların biriktirilmesine işaret ediyor olabilir mi? Gezi’de başlamıştı, iyiliği siyaseten merkeze alma eğilimi. Bu, Gezicilerin sınıfsal çeşitliliğine rağmen öne çıkarılanın burjuva estetiği, değerleri ve birbirine güzel davranma biçimi olmasıyla alâkalı olabilir mi? Ya da, Gezici gençlere destek için giden annelere baktığımızda Cumartesi annelerini, Plaza de Mayo annelerini görmememiz? Peki, duvar yazıları arasında öne çıkan, sosyal medyada sıkça anılan köpek/kedi başı okşama(ma)kla iyilik - kötülük arasında kurulan ilişkide olduğu gibi, köpeklerin başını okşamanın insanlara ve insan-olmayan-hayvanlara dönük iyiliği gösterdiğini tespitleyen kestirmeden, ezberden iyilik arayışını muktedirlerin gittikçe ahlâkçı vurgularla ve uygulamalarla dolan siyaset tercihleriyle ilişkilendirmek nasıl olur? Ahlâkçılığa karşı çıkış iyilik - kötülük ikiliklerini içerisinden doğdukları toplumsal koşullardan kopartarak, an’a soyutlayarak, her şeye rağmen iyi davranabileceğimizi, zira özümüzde iyi insanlar olduğumuzda ısrar etmek muktedirin sözünü farklı kelimelerle yeniden üretmek riskini barındırıyor olabilir mi? Bush’un başkanlık konuşmasında ‘iyi bir halkız’ vurgusundaki nafilelikle akraba benzeşmesini görmemek mümkün mü? Ama tabii, Erdoğan ve çevresi kötülüğün içine çıkamayacak kadar batmış durumda. Bunu söylemek için köpek/kedi başını okşamaya, ya da son depremde sıkça dolaşıma sokulan şefkat an’larını cümleten iyi olmaya bağlamaya gerek yok. Kötülüğü sınıfları, kimlikleri, cinsiyetleri kesen acımasızlığı yaşayana kadar göz ardı etmeye de…

Agnes Heller Bir Ahlâk Kuramı’nda, kötülüğün formlarını bilgiçlik ve yeraltıyla sıfatlandırarak ayırıyor: ‘Kötülük, … bir vebadır; iktidardır ve bulaşıcıdır. Konumdan gelen iktidar, bilgi iktidarı ve karakter iktidarı (kötücül istenç) için de benzer sıfatlar kullandım … kalabalığın iktidarını eklemek istiyorum. Bir kötülük düsturunu kabul edenlerin sayısı arttıkça, yeraltı kötülüğün ele geçirdiği insanların sayısı o kadar artacaktır. Kötülük böyle yayılır. … Kötülük ve iktidarın ortakyaşarlığını öngörmek için Hitler ve Stalin gibi kötülük dolu iktidarları … düşünmek gerekmez… Kötülük sırf iktidar olsaydı, ona kim direnmezdi ki? Ama kötülük aynı zamanda baştan çıkarmadır.’

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.