“Kendi düşen ağlamaz”
Cihan DENİZ yazdı —
- Kendisi gibi olmayanlar için ülkeyi adeta bir cehenneme çevirmeyi amaçlayan birinin ağzından “düşman hukuku”, “ülkenin açık cezaevi olmasından” sözlerinin dökülmesi, “Türk” siyasetinin garip cilvelerinden biridir.
Ümit Özdağ “fikirleri”, yıllar önce yaptığı sosyal medya paylaşımları gerekçesiyle bu coğrafyanın aydınlarının, gazetecilerinin, solcularının on yıllardır yakasına yapışmış “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasıyla tutuklanınca, DEM Parti’nin, Kürt siyasetinin herhangi bir konuda ne düşündüğünü zerre kadar merak etmeyenleri birden bir merak aldı ve DEM Parti neden Ümit Özdağ ile ilgili bir tepki göstermedi diye sormaya başladılar.
Hatta kafaları sadece komplo teorisine çalışan bazıları daha da ileri gidip, neredeyse Ümit Özdağ’ın tutuklanmasının İmralı’da devam eden görüşmelerde iktidar tarafının Kürtlere bir jesti, atacağı adımlara dönük toplumda ortaya çıkacak tepkilere karşı bir ön hamle olarak göstermeye çalışmaktadırlar.
Bu komploculara karşı edilecek her söz enerji israfından başka bir şey değildir.
DEM Parti ve onun üzerinden Kürtleri samimiyet testine tabi tutan diğerlerine gelecek olursak; bir siyasi partinin genel başkanı nasıl tutuklanır diye ortalığı ayağa kaldıranlara bunun üzerinden Kürtleri, devrimcileri samimiyet testine tabi tutanlara şunu sormak lazım: öyle hala cezaevinde olan HDP EŞ Genel Başkanları’na, milletvekillerine, Kürt siyasetçilerine bile gitmeye gerek kalmadan, hemen hemen aynı günlerde Ezilenlerin Sosyalist Partisi Eş Genel Başkanı ile parti üye ve yöneticisi 34 sosyalist tutuklanırken neden sustunuz, neden ağzınızdan ciddi tek bir tepki sözü çıkmadı? Dayandığı radikal demokrasi anlayışı gereği, bu coğrafyada tüm ezilen kesimlerin maruz kaldığı baskılara karşı her zaman gücünü de aşacak şekilde onların yanında olan ama kendisi çoğu zaman yalnız bırakılan Kürtlerin böylelerinden özgürlükler, demokrasi konularında akıl almaya ihtiyacı yoktur; hele de Ümit Özdağ gibi birisi söz konusu olduğunda.
Peki kimdir bu Ümit Özdağ?
Ümit Özdağ, “Türk” dışında kimseye sözü bırakın varlık hakkı bil tanımayan bu coğrafyada siyasete hakim tekçi, inkarcı anlayışın bir temsilcidir.
Dün tek gündemi Kürt Sorunu’nun şiddet ve baskı ile ortadan kaldırılması olan, bunun için devlete akıl veren “akademisyenken”, şimdi de Türkiye’de ırkçılığın en büyük temsilcisi ve sözcüsü Zafer Partisi’nin Genel Başkanı olarak her ağzını açtığında Kürtlere, mültecilere ve bu coğrafyanın ötekilerine nefret kusan bir “siyasetçidir.”
Tutuklanıp cezaevine girdiğinden yaşadığı “aydınlanma” ile “Sanki muhalefete düşman hukuku uygulanıyor. Bütün ülkeyi açık bir hapishane mi yapacaksınız? Siz gardiyan, biz mahpus” diyen Ümit Özdağ, çok da uzun olmayan bir zaman önce tüm DEM Partili belediyelere kayyum atanmasını, belediye eş başkanlarının tutuklanmasını, DEM Partinin kapatılmasını savunuyordu; en büyük siyasi hedeflerinden biri düşman hukukunun en somutlaşmış hali olan etnik temizlik anlamına gelecek şekilde ülkenin mültecilerden arındırılmasını savunuyordu.
Kürt Sorunu mevzu bahis olduğunda barışın b’sine, demokrasinin d’sine, özgürlüklerin ö’süne bile tahammülü olmayan, başta Kürtlere ve Kürt siyaseti olmak üzere bu coğrafyanın tüm ötekilerine karşı düşman hukukunun en ateşli savunucusu olan, her türlü farklılığı “Türklüğe” karşı ortadan kaldırılması gereken bir tehdit olarak gören, kendisi gibi olmayanlar için ülkeyi adeta bir cehenneme çevirmeyi amaçlayan birinin ağzından “düşman hukuku”, “ülkenin açık cezaevi olmasından” sözlerinin dökülmesi, “Türk” siyasetinin garip cilvelerinden biridir.
Bu anlamıyla Ümit Özdağ, yıllarca kendisinin de bizzat bir parçası olduğu, ateşlice savunduğu bir canavarın bugün “kurbanı” olmuş biridir.
Ümit Özdağ’ın ağzından bunları duyunca insanın aklına kendilerini iktidarın ve bu toprakların gerçek sahibi olarak gören Türklerin ne zaman iktidarın gazabına uğrasalar, aslında o kadar da ayrıcalıklı olmadıklarının hissetseler anlattıkları hikaye geliyor; “bir Türk, bir Kürt ve bir Ermeni bir gün bir köy yolunda yürüyormuş diye başlayan ve “biz en başta Ermeni’yi dövdürmeyecektik” diye biten o meşhur hikâye.
Böyle deyip deyip her seferinde tekrar Ermeni’nin dövülmesine göz yuman, hatta bizzat onun dövenlere karşı söylenecek tek söz “kendi düşen ağlamaz” olacaktır. “ Çünkü aslında kendi koydukları kurallarla yargılanmaktadırlar.