Kimler kimlerle?

Suat BOZKUŞ yazdı —

  • Erdoğan hala Kürtlerle görüşüp anlaşma yerine dış güçlerle Kürtlere karşı anlaşmayı tercih etmektedir. Şara ile sürdürülen görüşme ve pazarlıkların, ona verilen açık desteğin nedeni budur. Bu durum Erdoğan’ın kendi deyişiyle “Kimler kimlerle?” sorusunu akla getiriyor.

Türkiye siyasetinde seviye düştükçe dış güçlere güvenip içeride kabadayılaşma artar. Bu nedenle siyasi liderler içeride düştükçe, halktan umut kesildikçe dışarıya ağırlık verir ve ne kadar “mühim” bir lider oldukları havasını yaymaya çalışırlar. Bunu en çok da, en milliyetçi-en dinci geçinenler en kaba biçimde yaparlar.

Zamanında Demirel siyaset sahnesine girerken yabancısı olmadığı Amerika’ya gidip zamanın ABD Başkanı Johnson ile çekilmiş samimi fotoğraflarını her yere astırmıştı. “Bakın ben ne kadar mühim ve meşhur biriyim” diyordu. Sonuçta karşısındaki “Koca reis” lakaplı Saadettin Bilgiç tarumar olmuş ve liderlik Demirel’e geçmişti. Demirel ölene kadar ite kaka-düşe kalka da olsa sağın liderliğini sürdürmüştü.

Erdoğan da AKP liderliğine ABD gezisiyle başlamıştı. Erbakan’ın feryat ü figanı kâr etmemişti. ABD gezisinde giydirilen dünya Siyonistlerinin onur cübbesinden sonra liderlik koltuğuna oturmuş, bir daha da kalkmamıştır.

Yasakları Baykal CHP’si yardımıyla kaldırılmış ve yüzde 30 oylarla birinci parti olarak diğer partileri silip süpürmüştür. Erdoğan, ne Baykal döneminde ne de Kılıçdaroğlu döneminde CHP’den ciddi bir muhalefet görmemiş, tam tersine her kritik noktada “milli takım ruhuyla” destek görmüştür.

Erdoğan’ın son ABD gezisi ve temasları akla bu yakın geçmişi getiriyor.

Erdoğan’ın son Amerika çıkartmasından sonra medyayı bir rüzgar, ama tam bir dedikodu rüzgarı kapladı. Bir "Aferin"e birkaç köy yakmaya alışkın olan medyamızda, bu defa Erdoğan’a yaranmak için, Trump’un Erdoğan’ın sandalyesini nasıl tuttuğundan başlayın nice kahramanlık destanı uyduruldu. Ama uçak gazetecilerinin hiçbiri Filistin, İsrail vb. soruları sormadı. Oysa daha dün meydanlarda kükreyen sanki Erdoğan değildi. Zaten, soruların hatta cevaplarının bile önceden hazırlanıp medyaya servis edildiği ortaya çıktı. Böylece de Erdoğan’ın uçağına kabul edilip alınanların “gasteciliği” tescillenmiş oldu. Bunların başında gelen kıdemli yalaka ise bunu inkar etmeye kalkışınca daha da deşifre oldu. Gazeteci mi yoksa Erdoğan’ın kalem memurları mı oldukları bir daha deşifre oldu.

Erdoğan bir kez daha geleneksel TC siyasetini sürdürmeye çalıştı. İçeride, TBMM Komisyonu Öcalan ile görüşmemekte hala diretirken Erdoğan orada Amerika, İsrail ve Şara ile anlaşmaya çalıştı. Putin’den rüşvet olarak alınan S-400’ler depoda çürürken, milyarlarca dolarlık uçak ihalesi adeta rüşvet olarak verilmiş ama tamamen yerli-milli olduğu iddia edilen KAAN motorları alınamamıştır. Bunu da Hakan Fidan bilerek bilmeyerek ifşa etmiştir.

Erdoğan hala Kürtlerle görüşüp anlaşma yerine dış güçlerle Kürtlere karşı anlaşmayı tercih etmektedir. Şara ile sürdürülen görüşme ve pazarlıkların, ona verilen açık desteğin nedeni budur. Bu durum Erdoğan’ın kendi deyişiyle “Kimler kimlerle?” sorusunu akla getiriyor. Bu da ileriye dönük çözümsüzlükleri ve kuşkuları kışkırtıyor.

Türkiye siyaseti tarihi bir kavşaktadır. Ya Kürtlerle eşit-özgür şartlarda uzlaşma ve anlaşmayla savaşa son verme ya da bu savaşı körü körüne sürdürüp bataklıkta boğulma…

Bugün Meclis açılıyor. Geçen seneki açılışla başlayan yeni çözüm arayışlarının ne sonuç vereceği bu dönem görülecek. Ama ortaya çıkacak manzara onların yazacağı senaryodan çok halklarımızın mücadelesine bağlı olacaktır. Bugünkü bölge ve dünya şartlarında çözüm yolunu güçlendirmek kolay değildir ama mümkün ve hatta kaçınılmazdır. Halklarımızın mücadele deneyimi ve bilinci barışın ve demokratik toplumun da garantisi olacaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.