Kırk yıllık Kani...

Aykan SEVER yazdı —

  • Diktatörün Brüksel'de sergilediği şaşkınlıklar muhataplarınca hiç dert edilmediği gibi muhtemelen bıyık altından güldüler de. Anlaşılan sırayla Macron, Merkel arada Johnson ve sonra Biden S-400 gibi derine batmış olan kılçıklar hariç alacaklarını aldılar.

 

ABD içinde bulunduğumuz postmodern karakterli yeniden paylaşım savaşına yeni bir yön verme ve kendi cephesini derleyip toparlama arayışında. Biden'ın çıktığı Avrupa turu bu bağlamda önem kazanıyor. Cephenin ana eksenini asıl olarak Çin'e ikincil olarak da Rusya'ya karşı konumlanmak oluşturuyor.

Bu durum G7 zirvesinde yeterince somutlaştı. Çin'e karşı demokrasi sorunu, insan hakları, Sincan-Uygurlar (Bu başlık Batılılarca giderek daha çok inanç özgürlüğü, Müslümanlık temelinde tarif ediliyor. Benzer bir durum Suriye'de yaşananlar için de geçerli. Ulusal demokratik haklar gibi gerçekten karşılığı olan kavramlara bu "mantık" çerçevesinde yer verilmiyor) korona salgını, yolsuzluk, iklim krizi dahil bütün motifler kullanılmaya çalışıldı. Yeni olarak Batı bir proje ortaya attı. Çin'in emperyalist ağı "Bir Kuşak, Bir Yol" projesine alternatif "Daha İyi Bir Dünyayı Yeniden İnşa Et" başlığı altında ihtiyacı olan ülkelere altyapı yatırımları için kaynak sağlamak vadedildi. Emperyal nüfuz alanını korumayı ve uluslararası kapitalizmi dinamize etmeyi hedefleyen Batı'nın bu yaklaşımı "mali, çevresel ve sosyal açıdan şeffaf ve sürdürülebilir bir şekilde yürütülen, çevre dostu altyapısal kalkınma" gibi sözlerle de süslenmiş. Süslenmiş diyorum zira sosyal hareketler, korona salgını ve küresel ısınmaya dair G7 zirvesinde açıklanan tedbirleri hiç de yeterli bulmuyor. Kaldı ki eğlenmek için bir başka doğa kirleticisi olan uçaklarla gösteri yapılmasını zevkle izleyen politikacıların gerçekten samimiyetine ya da aklına güvenebilir miyiz? 

Çin karşıtı mesajların tonu artarak NATO zirvesi öncesi Genel Sekreter Stoltenberg'in açıklamalarında da sürdü. NATO sonuç bildirgesinde ise Çin'in davranışları "sisteme bir meydan okuma" diye nitelenerek Çin karşıtı pozisyon sabitlendi. Bu strateji neler getirir neler götürür, Çin-Rusya buna karşı ne tür adımlar atar gibi soruları şimdilik burada bırakalım, rejimin teslim oluşuna geçelim.

Diktatörün Brüksel'de sergilediği şaşkınlıklar muhataplarınca hiç dert edilmediği gibi muhtemelen bıyık altından güldüler de. Anlaşılan sırayla Macron, Merkel arada Johnson ve sonra Biden S-400 gibi derine batmış olan kılçıklar hariç alacaklarını aldılar. Hem neden almasınlar ki? Örneğin son günlerde Merkel boşuna mı TC'ye karşı iki silah ambargosu önerisinin parlamentoda reddedilmesini sağlamıştı. Ya da Kürtler arasında çatışma olmasın diye Güney Kürdistan'a gitmeye çalışanları keyfinden mi engellemişti. TC yetkililerince de daha Brüksel'e gitmeden Libya, Suriye, Afganistan neresi istenirse orada askeriniz oluruz denilmişti. NATO da sonuç bildirgesinde Türkiye için güvenlik tedbirlerine katkılarımızı artıracağız, Suriye'den gelebilecek saldırılara karşı tedbirliyiz (patriotlar?), TC'nin kilit rolü gibi ifadelerle rejim sevindirildi, eli boş gönderilmedi. Biden'la görüşülenlerin de bu kapsamın dışında olduğuna dair bir işaret yok. Diktatörün eline bir reçete verildiyse bile onun bütün bunları yapacak kapasitede olduğu bir hayli tartışılır. Örneğin Çin'e ve Rusya'ya karşı tedbir alabilecek mi? Altına imza attığı NATO bildirisine gerçekten uyabilecek gücü var mı? İşin iç siyaset boyutu da epey netameli. Mesela Sülü'yü gönderebilecek cesaret kaldı mı? Göreceğiz...

Uluslararası politikada bütün bunlar olurken ısrarla "analizci" kontenjanından kendini ortaya atan iki tipoloji var. İlki ne yapıyorsa görev gereği yapıyor. Zira genelde düşünce kuruluşu adı altında faaliyet yürüten şu ya da bu kimlikte bir sermaye kurumunda çalışıyor. Yani çalıştığı kurum ona şu ya da bu devletin/sermaye kesiminin çıkarlarını uygun bir biçimde savunması için maaş veriyor. Gayri ahlaki sayılması gereken bu mesleğin sahipleri aksine fazlasıyla itibar görüyorlar. Hatta hiç kanıt aramaksızın bu kişilerin söylediklerini doğru varsayıp sayfalarca haber yapan, yorum yapan "saygın" medya platformları var. Velhasıl elemanlar yetenekli, kapitalistler kimi işe alacağını biliyor. Fakat körlemecesine olaya atlayan medyaya ne demeli? Yanılan ben miyim? Belki de siz haklısınız, onlara da maaş verenler öyle bir iş bekliyor olsa gerek.

İkinci tipe gelince bunlarınki artık değişmez karakter özellikleriyle ilgili. Neredeyse yüzyıldır siyaset deyince akıllarına şu ya da bu güce yaslanmak geliyor. Hatta son günlerde Biden, Erdoğan artık o an kim kahramanlarıysa onlarla kendilerini özdeşleştirip hülyalara dalıyorlar. Bu tipoloji, bugün de elbette olanlara bakınca birazcık düşünerek, uğraşarak bir çıkış yolu bulmak yerine zahmetsizce "o bizi desteklemezse şu bizi destekler" basitliğiyle aklı sıra çözüm buluyor. Hem de hiç kafası karışmadan. Bunların sağda olanlarına sözüm yok, ne halt istiyorlarsa yiyebilirler. Fakat kendini solda tarif eden kişilerin aklına Soğuk Savaş aritmetiğine hapsolmak yerine, dünyayı değiştirmek için halkları ayağa kaldırmak, onları birer özne kılmanın yollarını aramak gelemez mi? Fakat işte neden yüzyıllık emperyalist güç ABD kolay kolay değişmiyorsa, kırk yıllık Kani de ha deyince yani olmuyor... 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.