Kronik ağrılardan ırkçılığa feminist okuma

Hatice ERGÜN Haberleri —

Son on yılda akademik çevrelerde ve sivil toplum dünyasında kesişimsellik olarak popülerleşen ve şiddetin, farklı kıstaslarla işlenen ayrımcılık fiillerinde benzer ve benzemez görünümlerini birbirine bağlayan feminist okuma ne yeni ne miyadı doldu.

Bir önceki yazımda kronik ağrıyla/hastalıkla yaşayan kadınların gündelik yaşam anlatıları serisinde Elâ Denizsoy’un ‘ağrıyla yazmak’ tecrübesine odaklanacağımı söylemiştim. Bu hafta bir es veriyorum; gündeliğin parçası olarak hastalık üzerine feminist bakışla yazmaya devam edeceğim. Ama her feminist anlatının karşı karşıya kaldığı risk yine geçerli: Kronik ağrıyla yaşamak kadınlık üzerinden özdeşleşir; anlatıların işaretlediği sınıfsal, etnik, dinsel farklar es geçilir. Kadınların birbirini tamamlayan, birbirine örülen ve sürekli yeniden kurulan deneyimlerinin işaret ettiği gerçeklikler tektip bir hakikat iddiasında masolur. Feminist praxisin tarihi eşitlik ve özgürlük için mücadeleyle anlaşılabilecekken, ancak bu şekilde çok-katmanlılığı, çok-gündemliliği ve farklı politik formlar görülebilecekken, feminist eşitlik ve özgürlük mücadelesinin farklı etniler, dinler, cinsiyet kimliklerini kapsayarak gelişmesinin es geçilmesi de benzer bir indirgemeyle işler. Feminist okuma ve mücadele, bugün Türkiye’de gözlemleyebileceğimiz, faşist cinsiyet rejiminde olduğu gibi formel ve fırsatla sınırlanan kadın-erkek eşitliği talebinde durdurulur. Daha da kötüsü, feminist duruş biyolojik kadınlıkla sınırlanma baskısıyla yüzleşir. Hastalığın feminist okuması, kadınların kronik ağrıyla yaşamlarının kapitalist patriyarkanın işleyişinde anomali addedilmesini doğrudan iç içe geçmiş sömürü ve baskı mekanizmalarıla birlikte anlatır. Alkol eşiğine benzer şekilde ağrı eşiğinin yüksekliği kapitalizmin talep ettiği gürbüzlüğe ve/ya da dayanıklılığa koşuttur. Gürbüzlüğün işaretlediği özneliklerle, dayanıklılığın talep ettiği özneler arasındaki örtüşmeler ve farklar önemlidir. 

Oysa, son on yılda akademik çevrelerde ve sivil toplum dünyasında kesişimsellik olarak popülerleşen ve şiddetin, farklı kıstaslarla işlenen ayrımcılık fiillerinde benzer ve benzemez görünümlerini birbirine bağlayan feminist okuma ne yeni ne miyadı doldu. Kuzey Amerika’da ırkçılıkla kapitalizmin, her ikisiyle cinsiyet ayrımcılığının çoklu eklemlenme pratikleri ve dayandıkları tarihsel arka plan, Avrupa’da yabancı düşmanlığıyla kapitalizmin ve cinsiyet ayrımcılığının göçmen karşıtı vatandaşlık uygulamalarıyla, Türkiye’de sıradan milliyetçilikle, kapitalizm ve cinsiyet ayrımcılığının gündelik faşizm pratikleriyle örneklenmesi söz konusu içiçe geçme ve/ya da çapraz kesmenin kaba özeti olarak görülebilir.

Bu nedenle, Biden yönetiminin, 2020 başkanlık seçim propagandasının aksine federal düzeyde öğrenci borçlarının iptalinden ziyade önce Mayıs 2022’ye, ardından Ağustos’a kadar yenilenmesiyle zaman kazanmayı tercih etmesi, esasen, ülkedeki kaynak dağılımıyla doğrudan ilişkili tarihsel Siyah karşıtı ırkçılıkta gömülü asimetriye dayanıyor. ‘On binlerce dolar öğrenci borcum var. Annemin öğrenci borcu var. Babamın öğrenci borcu var. Erkek kardeşimin öğrenci borcu var. Kızkardeşimin öğrenci borcu var. Teyzelerimin, halalarımın öğrenci borcu var. Bu sistemik bir sorun. Siyahlar öğrenci borçlarının yükünü taşıyorlar. Kadınlar öğrenci borçlarının yükünü taşıyorlar.’ (Braxton Brewington, Borç Kolektifi, Basın Sözcüsü)  

Dolayısıyla, dış politikada olduğu gibi ırkçılıkla sermayenin çıkarlarının kesiştiği örneklerde Demokratlarla Cumhuriyetçiler arasındaki fark kapanmaya meylediyor. Obama’yla birlikte ülke tarihinde ilk kez Siyah bir başkanın seçimiyle siyah karşıtı ırkçılık hattında önemli bir eşiğin geçildiği bir dönemde ABD’nin Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki militarist varlığı azalmıyor, aksine artıyor. Biden Afganistan’dan ABD birliklerini çekerken seçim kampanyasında söz verilenin aksine önemli bir bölümü özel sektörde olan 200’ü aşkın göçmen gözaltı merkezlerine kaynak aktarımına devam ediyor. Diğer yandan, Yüksek Mahkemeye, ülke tarihinde ilk kez Siyah kadın yargıcı aday gösteriyor. Ketanji Brown Jackson’ın adaylığı, Senatodaki görüşmelerde Cumhuriyetçi kanadın ırkçı-cinsiyetçi soruları ve verdiği yanıtlar, nihayetinde Yüksek Mahkemenin sınıfsal kompozisyonu ABD özelinde kapitalizm-militarizm-ırkçılık örüntüsünün bugünkü halini anlamak için kayda değer örnekler. Fırsat eşitliğiyle yetinmeyen, bağcıyı kovarak bağı herkesin kullanımına açmak için mücadele etmeyi önceleyen feminist okuma burada devreye giriyor.

Yazı devam edecek...

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.