Mehmet Aytunç Altay

Suat BOZKUŞ yazdı —

  • Mehmet Aytunç Altay, kesintisiz olarak 30 sene zindandan tutulan yeni kuşak devrimci önderlerindendir. Önceki yıllarla birlikte 35 yıla yakın zindanda tutulmuştur. Türkiye tarihinin en uzun hapis yatan devrimcilerindendir.

Hafta başında, medyada “TKP(B) ve TDP liderlerinden Aytunç Altay cezaevinden çıktı” haberi yer aldı. Son dönemde müebbet hapis hükümlüsü olan, 30 yıl ve daha fazla süredir tutsak olanlar tek tek bırakılıyor ya da bırakılmayıp tedavisi engellenip ölüme terk ediliyor.

Aytunç Altay, aslında bir yıl önce denetimli serbestlik hakkını elde etmişti ve Edirne F tipi cezaevinden bırakılması gerekiyordu. Ama falanca tarihli isyanda, cezaevindeki kamerayı kırdı, devlet malına zarar verdi denilerek serbest bırakılmadığı gibi, tahliyesi bir yıl daha ertelendi. Kendisi de, bir gece yarısı koğuş arkadaşlarıyla birlikte ayrı yerlere sürgün edildi. İzmir Buca F Tipi cezaevine gönderildi. Net olarak 30 seneyi infaz ettikten sonra tahliye edildi.

O kesintisiz olarak 30 sene zindandan tutulan yeni kuşak devrimci önderlerindendir. Öncekilerle birlikte 35 yıla yakın zindanda tutulmuştur. Türkiye tarihinin en uzun hapis yatan devrimcilerinden birisidir. Bu zulmün birçok nedeni vardır. Bunları açıklayacak olursak kısaca şöyle diyebiliriz:

12 Eylül faşist darbesine karşı halkların direnişi yükseliyordu. Kenan Evren faşizminin temeli sallanıyordu. Özellikle 84 Atılımı’yla perdeyi yırtan Kurdistan halklarının direnişi sistemi zorlamaya başlamıştı. Devlet içinde her gün “batırdık-bitirdik- teröristlerin son çırpınışları” gibi palavralar atılsa da, bir kanat da askeri yöntemlerle çözüm olmayacağını görüp siyasi çözüm arayışına girmişti. Cumhurbaşkanı Özal, aracılar gönderip Öcalan ile doğrudan diyalog kurmuştu. Öcalan da ateşkes ilan ederek diyalog kapısını aralamıştı.

O sırada, 93 konsepti denilen, özü "PKK düşmandır, PKK'yi düşman görmeyen de düşmandır" olan, Demirel-Çiller-Ağar-Güreş çetesinin inkar ve imha süreci başladı.

Bu süreçte bir yandan onbinlerce “faili meçhul” denilen cinayetler işlenirken bir yandan da yaygın tutuklamalarla halkın direnişi bastırılmak istendi. Musa Anter cinayeti, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok suikastları ve Özal'ın tasfiyesiyle başlayan bu süreç Sivas katliamıyla zirveye varmıştır. Takip eden aylarda-yıllarda ise binlerce köy yakılıp yıkılmış, milyonlarca insan göçertilmiş ve onbinlerce insan katledilmiştir. Bugün hala o dönemin kayıplarının cenazeleri bulunamıyor.

İşte 30 yıllıklar özel savaş rejiminin, 93 konseptinin özel hedefleri ve savaş esirleridir.

Aytunç, bu sürece ilk günden beri karşı duran bir devrimci önderdir. O inanmış bir komünist önder olarak, “özel savaş”a karşı halkların kardeşliğini ve ortak mücadelesini inançla, cesaretle savunmuştur. Bu nedenle inkar ve imha sürecinin hedefi olmuştur. Bu süreçte maruz kaldığı işkenceye, zulme göğüs germiş ve direnmiştir. Ne poliste ne de savcılıkta ifade vermiştir. Bu nedenle hukuk dışı kara faşizmin her zaman hedefi olmuştur. Tutsaklığı boyunca birçok direnişe katılmıştır. Siciline işlenen bu “suç”ların bedelini fazlasıyla ödemiştir. Ama buna rağmen faşist çetenin özel kin ve intikam krizi durulmamıştır.

O sadece TKP(B) ve TDP önderlerinden birisi değildir. İşkencede, zindanlarda sürdürdüğü kahramanca direnişle birlikte halkların sorunlarıyla hemhal olup bu sorunlara çözüm üretmek için bütün gücüyle emek vermiştir.

SSCB’nin dağılmasından sonra kurulan daha doğrusu kurulmaya çalışılan “yeni dünya”nın sorunlarına kafa yormuştur. Bu konularda takma isimlerle sayısız makale, broşür ve kitap yazmıştır. O şimdiye kadar TKP(B) ve TDP önderlerinden birisiydi. Ama artık emekleriyle, teorik ve politik birikimiyle Türkiye devriminin önderlerinden birisi olmuştur. Bu gerçek bundan sonra daha iyi anlaşılacaktır.

"Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın." (Albert Camus)

Türkiye’de anneler Aytunç’un annesi gibi çocuklarını görmeyi beklerken, ziyarete-mahkemeye giderken göremeden ölüyor. Çocukları da işkencelerde, zindanlarda, dağ başlarında katlediliyor.

Aytunç tahliye edildi ama aklı geride birçok yoldaşı ile birlikte kaldı. Tahliye sevinci bile buruk ve acı oldu. Bu gidişat tersine çevrilmedikçe, herkes için hak-hukuk tesis edilmedikçe acılarımız dinmeyecek, barış ve demokrasi olmayacaktır. 

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.