Memleket yanarken
Hatice ERGÜN Haberleri —
- Oksijen’deki yazısına eşlik eden görsel manidar. Kolları sıvıyor, İmamoğlu. İleriye bakan gözleri Akbelen’i es geçiyor; iklim krizini önemli sorun olarak tespit eden yazıda, devlet-sermaye eliyle doğa yıkımı yok sayılıyor.
Sadece Türkiye değil, küresel ısınmayla, iklim krizi adıyla bilinen, insanların doğayla sorumsuz, şımarıkça, hırslı, kibirli, kısır döngü ilişkisinin bugünkü sonuçlarıyla yanan dünyada siyasete dair konuşmak elzem. Konuşmak elzem, çünkü siyaset pratiği en yalın haliyle kaynak dağıtımıyla ilgili karar alma süreçlerini anlatıyor. Böyle olduğundandır, aslında çok basit, çok kolay, çok rahat kotarılabilir bir pratik. Yine böyle olduğundandır, insanın öznelik halinin kendini sıkça rezil ettiği bir pratikler bütününe evrilebiliyor. Rezalet özellikle, kaynak dağıtımından pay almak için girilen yarışlarda ortaya çıkıyor – aslında hiçbirimizin olmayan, dolayısıyla hepimizin erişimine açık kaynakların özel mülkiyet esasları üzerinden pay edildiği yarışlarda.
Ekrem İmamoğlu’nun Oksijen’deki yazısı, ülkede doğal kaynakların, devlet eliyle sermaye çevrelerine servis edilmesinde yaşam alanlarının imha edildiği bir evreye gelindiği bir an’da, yangınların dört bir yanı sardığı ve fakat kurumsal siyasetin öznelerinin tatile çıktığı sırada yayınlandı. İlginç bir şekilde, açık, lafı dolandırmayan, tabir-i caizse karnından konuşmayan bir yazı; son yirmi yılın siyaset dilini düşündüğümüzde, yine şaşırtarak, yalansız bir yazı. Öte yandan, 1980 sonrasının ruhuna cuk oturan bir yazı: Yazarın kendinden bahsetmiyormuşçasına şahsını öne çıkarmanın ötesine geçmediği bir yazı. Ve salt bir erkeğin ismiyle yayınlandığı için değil akışı, cümle yapısı, bütünsel formatı açısından eril bir yazı. Zira, yazar ana muhalefet partisinin üyesi, bir metropolün kaynak yönetiminin başında duran ve 2019 yerel seçimlerinden bu yana salt yerel siyasette değil, ulusal siyasette de gündemden çıkmamayı becermiş bir şahıs. Öylesine pragmatik öylesine iş bilen bir siyasal aktör. Yazıya eşlik eden görsel manidar: Kolları sıvıyor, İmamoğlu. İleriye bakan gözleri Akbelen’i es geçiyor; iklim krizini önemli sorun olarak tespit eden yazıda, devlet-sermaye eliyle doğa yıkımı yok sayılıyor.
İmamoğlu’nun yazısı Türkiye’de ana akım siyaseti temsil ediyor; yeni bir şey söylemiyor. Yenilik talebine ve yazarın taşıyıcılığı üstlenme hevesine rağmen böyle. Şaşırtıcı değil. Türkiye’de siyaset pratiğinin sağladığı maddi kaynaklardan pay kapanların büyük bir kısmı bir şey yapmazken çok şey yaparmışçasına devam ediyorlar – Ankara’yı, İstanbul’u, memleketin az sayıdaki çok varsılını, konforlu insanlarının siyasetle bağlantısını özetleyen o trajikomik lafta olduğu gibi, hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oluyor…
Öncelikle şu oluyor: Seçmenler, okurlar, analistler 1980 sonrasında ağırlıklı olarak Kürt siyasal hareketinden kadınların, özellikle feministlerin ve Selahattin Demirtaş’ın siyasetle bağlantısını salt beyanat, röportajlar üzerinden değil siyasal ve/ya da edebi metinler üzerinden okudular. İmamoğlu’nun yazısı sorunsuz bir kompozisyon formatında olmakla sanki bu çizgiye öykünüyor. Yazıda şiirsel bir yön olsaydı Bülent Ecevit’le de bağlantı kurabilirdim. Gerçi, şiirselliğe gidemeyen bir duygusallığın izleri var: Seçmenin ‘… gözlerinden’ yenilik arzusunu okuyoruz. Ama yeterli değil. En fazla – sepet sepet yumurtayla ilişkilendirebiliyorum, bu tarzı. Benzer öykünme, yerel siyasetin öncelenmesinde, değerinin teslim edilmesinde görülüyor. Bu CHP’nin 2019 seçimleriyle birlikte sergilediği duruşa uyuyor.
Sonra şu oluyor: Yazıda, CHP’nin ancak Hacer Foggo’yla gündemine aldığı ve yeşillendirerek süslediği neoliberal politika önerileriyle acilen sıfırladığı ‘derin yoksulluk’, partinin 1960’lardan sahiplendiği, özellikle 1990’lardan itibaren anlamını unuttuğu söylenebilecek sosyal adalet vurgusu göze çarpıyor. Hemen ardından bu vurgu Cumhuriyetin ‘kurucu irade’sine yediriliyor; İmamoğlu, CHP içi dönüşümden, siyasette değişimden bahsederken ve bunları kişiler ve partiler üstü olarak önerdiğini söylerken, değişim-dönüşüm için kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’e, modellenen dönem için erken-Cumhuriyet’e dönüyor.
AKP’den ne farkınız var/dı?







