Neden Dersim?

Demir ÇELİK yazdı —

  • Ulus devlet, bunu bildiğinden ana dilimizi yok etmek, Ocax sistemini dağıtmak, inancımızı ve inanç değerlerimizi ortadan kaldırmak için Dersim soykırımına kalkışmıştır. Soykırıma karşı durmanın insani ve vicdani yolu; kaybettiklerimizi kaybettiğimiz yerde aramamızdır.

Dersim; bugünkü ‘Tunceli’ il sınırlarının ötesinde, uzun tarih boyunca çok daha geniş özerk olan coğrafyanın adıdır. Kuzey-Batıda Koçgiri, Güney-Batıda Sarız ve Tufanbeyli, Güneyde Pazarcık, Araban, Adıyaman, Malatya ve Harput, Güney Doğuda Varto-Hınıs, Kuzey-Doğuda Ardahan Göle’ye kadar uzanan bu coğrafyada yaşanan yapım ve yaratım faaliyetlerinin kültürel, inançsal ve sosyal değerler bütünü Dersim diye tarihe iz bırakır.

Yirminci yüzyılın başlarına kadar bu coğrafyada ağırlıklı olarak Raa(Rêya) Heq inancından Kürtler yaşamaktaydı. Bu coğrafyada yaşayanlar, wayir dedikleri kutsalları ile sosyal ve kültürel değerlerini doğal ve demokratik tarzda sürdürmekteydi. Bir yandan aşiretler konfederasyonuna dayalı siyasal organizasyon sayesinde, diğer yandan da Ocaxlar sistemine dayalı inançsal, kültürel ve sosyal değerlerini yaşatıyorlardı. Dikey olmayan yatay Ocaxlar sistemi üzerinden inanç sahipleri, konfederal örgütlenme esasına dayalı bir toplumsallık yaşıyorlardı. Bu toplumsallık sayesinde, Anacıl Toplumun paylaşma, dayanışma ve ortaklaşmaya dayalı ahlâki değerleri ile hak, adalet, özgürlük ve eşitlik esaslı politik değerleri yaşanıyor, yaşatılıyordu.

Cümle varlıklarla (canlı-cansız) ikrarlı olan bu toplumsallık ölme ve öldürme değil, yaşama ve yaşatmayı esas alan, tüm varlıklara sevgi ve saygı esası ile yaklaşılmaktaydı. Bireyler arası, gruplar ve aşiretler arası çelişkiler çatışmaya dönüştürülmeden, toplumun etik kuralları ile Cem ve cemaatlerde çözüme kavuşturuluyordu. Sistemin jandarmasına, polisine gidilmez, savcı ve hakimine ihtiyaç duyulmaz, cezaevi ve karakolları bilinmezdi. Her tür sorun kadın ve erkeğin eşit söz, yetki ve karar sahibi oldukları Cem’de çözülürdü. Sorun suç ve ceza ikilemine hapsedilmeden razı olma, rızalık göstermenin erdemliliği ile soruna yaklaşılır, suç pratiğine bulaşanların yeniden topluma kazandırılması esası ile hareket edilirdi.

Devlet dışı insan toplumsallığının ahlaki ve politik değerleri ile kendi sosyal ve inançsal ihtiyaçlarını herhangi bir güç odağı ve hiyerarşiye ihtiyaç duymadan, doğrudan karşılayan inanç sahipleri, devletçi sisteme alternatif doğrudan demokrasiyi adeta yaşıyorlardı. Ocaxlar sisteminin yatay örgütlü yapısallığı üzerinden, sadece inançsal ve sosyal ihtiyaçlarda karşılanmıyordu. Aynı zamanda da Ocaxlar sistemi sayesinde, dilsel, kimliksel, kültürel ve ekonomik ihtiyaçlarda karşılanıyordu. İnanç sahiplerinin danıştıkları, bilgi aldıkları, murat istedikleri, barış ve sevgiye dayalı bu toplumsallıkta öncü rol oynayan Ocaxlar, aynı zamanda birer akademi işlevide görmekteydi.

Binlerce yıl inanç sahiplerini muhannete muhtaç kılmadan, meşru savunma temelinde talip toplulukların dilsel, kimliksel, inançsal, kültürel ve sosyal ihtiyaçlarını karşılık beklemeden ve çıkara dayalı ilişki esası ile hareket etmeden, içselleştirdikleri inancın tarihsel misyonu ile karşılıyorlardı. Kürdistan’i on iki(12) Ocax Pîrlerinin ruhani öncülükleri ile sürdürülen bu toplumsallık, ulus devlet tarafından parçalanması ve dağıtılması gereken “Çıbanbaşı” görülmüş, “Canlı olan her şeyin bombalanması ve ortadan kaldırılması” gerektiği kararlaşmasıyla soykırım uygulanmıştır. 1925 Şark Islahat Plan’ı ile başlayan bu süreç, bugünde dilsel, kimliksel, kültürel, inançsal, ekolojik ve kadın kırımı eşliğinde inanç sahiplerine yeniden soykırım yaşatılmak isteniyor. Bu anlamda ulus devletin soykırım ile yüzleşmesini istemek meşru bir haktır, ancak yeterli olmayacağını yaşanmışlıklardan çıkarmamız gereken en temel ders olmaktadır.

Ulusçuluk dininin bizden götürdüğü, o kadar çok değerimiz var ki, onların her birini kendi toplumsallığımızda yaşatmayı başaramazsak geriye hiçbir şeyimiz kalmayabilir. O nedenle kendisine insanım diyenlerin, annesinden doğar doğmaz kazandığı en temel hakları eldesi mücadelesi içinde olması hayati önemde olan durum olmaya başlamıştır. En temel talep olarak en başa ana dilimizi almalıyız. Çünkü inancımızın temel kavram ve kuramları ana dilimizle anlam ve değer kazanmış olup, binlerce yıl Pîr- Talip ilişkisinde yeniden ete kemiğe bürünmüştür.

Ulus devlet, bunu bildiğinden ana dilimizi yok etmek, Ocax sistemini dağıtmak, inancımızı ve inanç değerlerimizi ortadan kaldırmak için Dersim soykırımına kalkışmıştır. Soykırıma karşı durmanın insani ve vicdani yolu; kaybettiklerimizi kaybettiğimiz yerde aramamızdır. İnsan komünalitesinin değerlerini toplumsallaştırdığımızda, parça bütün ilişkisinden koparılmak istenen en önemli halkasını yeniden var etmiş olmakla kalmayız, annemizden bize kalan en değerli mirasıda yarınlara taşımış oluruz. O nedenle ulus devletin bize dayattığının ve söylediğinin aksine ana dilimiz yetersiz değil, kültürümüz geri değil, inancımız sapkın değil ve biz medeniyet dışı bir toplum olmadığımızın öz güveni ile ayağa kalkmalıyız. Gün egemenin diline, kültürüne ve inancına öykünme günü değil! Kendi tarihsel hakikatimizle buluşma günüdür! 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.