Neyi seçiyoruz?

Hatice ERGÜN Haberleri —

Seçimlere az kala feminist dersler -4-
  • Tamam, zalimi, tekçi yönetimi göndermenin başka yolu olmayabilir; halk devriminin akıllardan geçemediği, geçse de hemen kenara itildiği dönemlerde başka yol yoktur. Ama tarihin akışından bildiğimiz, şahsiyetin genetikten çok toplumsal ilişkilerden doğru evrildiğidir. 

Kılıçdaroğlu’nun 2010’dan itibaren izlediği hat önemli. Neredeyse hiç konuşmayan, alternatif politikasız, esprisiz bir şahsı hangi danışmanlar, imaj yapıcılar bugünkü sakin, zorlama olsa da zamanla açılan, nüktedan – ‘ben Kemal, geliyorum’ formülünü bulan kişi muzip bir akla sahip – bir retoriği rahatça kullanabildiği aşamaya getirdiler, merak etmemek elde değil. Tabii, gittikçe berbatlaşan memleket koşulları hepimizi bir yerlere taşıyor; mizah en olası, sağlam adreslerden. Ama mizahı üretmek ve yeniden üretmek ayrı, siyasal imaja yamamak ayrı.

Kılıçdaroğlu’nun geçen hafta dikkat çeken ilk videosu (17 Nisan, Twitter), taraftar kitle medyasında Kürtlere seslenmesiyle tanıtıldı. Oysa bir dakika 35 saniyelik videoda genel olarak seçmenlere sesleniliyor; Yeşil Sol Partinin/HDP’nin Kılıçdaroğlu’na destek kararından rahatsızlık duyan Kürt seçmen için cılız çıkıyor, oradaki ses. Videodaki retorik daha çok milliyetçi hassasiyete sahip Türk seçmenleri Kürtlerin terörist olmadığına inandırmak derdiyle kurulmuşa benziyor. Sade, loş bir oda, duvarda soyut resim olduğunu varsayıyoruz; arkada kuş figürlü biblo (çini); beyaz çiçekler, keten perdeler. Sarayla özdeşleşen şatafatın aksine göze batan sadelik. Zira Altılı Masa toplantılarına, CHP’nin Aralık 2022’deki İkinci Yüzyıla Çağrı toplantısına harcanan onca para aksinin mümkün olduğuna işaret ediyor. Sadelik mekân ve zaman boyunca sanki salt Kılıçdaroğlu’nun, kişiliğini göstermek için çiziliyor. Burada söyledikleri, AKP – CHP arasındaki simbiyotik karşıtlıkla besleniyor. Nitekim, Türkle Kürt’ün kardeşliğini, kardeşliğin kader olduğunu, kardeş sevgisinin derinliğini duyuyoruz. Erdoğan’ın felaketlerde dayandığı kader bu kez çatışma ihtimali belirdiğinde savaşın çevrelediği kardeşliği kuruyor. Metni kim yazmışsa, siyasal iletişimin pazarlama kolunda iyi olsa gerek.

İkinci video (19 Nisan, Twitter) Alevi kimliğiyle ilgili. Üç dakikalık bir anlatı. Bu videoda mekân daha inandırıcı – yazı masası, bilgisayar, klavye, kitaplar, raporlar. Birden fazla Atatürk imgesi, CHP okları, markası görünmeyen kolonya, 1970’lerden siyah telefon ve gözümüzden kaçmaması için yerleştirilmiş ilaç kâsesi – içinde tipik eczane poşeti de var. Eczaneler bez torbada veriyor. Bu CHP’nin yeşil ekonomi önerisine daha uygun olurmuş. Kitaplar, kiminin adı okunsun diye kiminin salt silueti görülsün diye yerleştirilmiş. İki farklı rafta, birbirine simetrik duran, Başarabiliriz, ilk grupta. Bir Avuçtular Deniz Oldular, Adalet, Alevilik, Dersim’in Hikayesi, Saklı Seçilmişler de. Kılıçdaroğlu Alevi kimliğinden yola çıkıyor; kimliğin verili olduğuna işaret ediyor; seçilmeyen bir kimlikle yaşanırken seçilebilecekleri sıralıyor: İyi(lik), dürüst(lük), ahlâk, vicdan, erdem, adil olmak. Bu liste epey sorunlu. Şahsiyetle alâkalı özellikler ağır basıyor ve ahlâkçı pozisyona kayma riski var. Özellikle, iyilik bağlamdışılaştıkça ve politik olmayana yaklaştıkça risk artıyor. Öte yandan, yoksulluğun giderildiği bir ülkede özgürce yaşamak erdemli, vicdanlı bir seçim olarak da görülebilir. Ama bu, Jeremy Rifkin’in önerdiği ekonomik önlemlerle uyuşmaz.  

Maalesef seçebileceklerimiz çoğunlukla şahsiyetle alâkalı unsurlar; toplumdan doğru okunmadıkça böyle – neoliberal şahsiyetçiliğin ezici belirleyiciliğinin devam ettiğini gösteriyorlar. Tamam, zalimi, tekçi yönetimi göndermenin başka yolu olmayabilir; halk devriminin akıllardan geçemediği, geçse de hemen kenara itildiği dönemlerde başka yol yoktur. Ama tarihin akışından bildiğimiz, şahsiyetin genetikten çok toplumsal ilişkilerden doğru evrildiğidir. 

15 Mayıs’ta başkanın kim olacağını kestirmek henüz mümkün değil. Bizler Erdoğan’ı seçmeyeceğiz; Kılıçdaroğlu’na oy vereceğiz. Kimliklerimizi seçemediğimiz gibi bu seçimlerde başkanı da seçmeyeceğiz. Ama Hannah Arendt’in bahsettiği, ne olduğumuzu – kim’liğimizi – seçmesek de kim olduğumuzu – nasıl bir dünya, toplum ve biraradalık formunda yaşayacağımızı – seçebiliyorsak, bunu, bugüne kadar erkeklerin inançlarına ve önceliklerine göre tanımlanan iyilik, ahlâk, erdeme  göre değil, kim olduğumuzu düşünerek yapacağız: Kardeşlik değil yoldaşlığa, kader değil birarada yaşamaya, birlikte yaratmaya yaklaşmak için yapacağız.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.