Oooh, ooooooh!

Suat BOZKUŞ yazdı —

  • Sistemin sıkıntısı sadece iktidarın halk düşmanlığı ve zalimliği değildir. Sıkıntı, HDP dışında ciddi bir muhalefetin yokluğudur. Erdoğan ve fedaileri bu nedenle pervasızlıkta, haysiyetsizlikte, saldırganlıkta sınır tanımıyorlar.

Osmanlı İmparatorluğu çöküşe giderken İttihatçılar son bir umutla Turancı hayallere sarıldı. Ziya Gökalp’in “Türk milletinden, İslam ümmetinden, Avrupa medeniyetindenim” sözüyle özetlenen İttihat-Terakki ideolojisi siyasi çözüm olarak Turancı hayallerle işgal ve imha yollarına girdi. Ermenilerle birlikte Süryaniler ve Rum Pontus halkının soykırımı bu dönemin kanlı ve kirli yükü olarak hala sırtlarında duruyor. Ama bütün bu kanlı uygulamalar Osmanlı’nın perişan olmasını ve batmasını engelleyemedi.

Yüz sene sonra sanki aynı senaryo tekrar ediliyor. Cumhuriyet dönemi boyunca yapılan Kürt soykırımı bütün parçalarda yeniden deneniyor. Bu da tarihten hiç ibret alınmadığını gösteriyor. Türkiye Cumhuriyetinin yüz yıllık yapısı değişen ülke, bölge ve dünya şartlarına terstir, bu şartlarla ve gidişatla uyumsuzdur. Özal dönemindeki reform çabaları statükocular tarafından kanla bastırıldı. ’93 konsepti’ denilen kanlı süreç budur. Ama sorunlar çözüldü mü? Hayır, tam tersine kartopu gibi büyüyerek bugünlere kadar geldi.

AKP iktidara gelirken bu sorunu kavramış ve çözüm üretmek istiyor gibi görünüyordu. Bu nedenle içte ve dışta yarattığı rüzgarın etkisiyle yüzde 34 oy almasına rağmen meclisteki sandalyelerin yüzde 65’ine sahip olarak tek parti iktidarını kurdu. Ancak aradan geçen sürede vaad ettiği reformları yapmadığı gibi tam tersine statükonun en azılı savunucusu ve sürdürücüsü haline geldi.

Erdoğan “Yeni Osmanlı, Abdülhamit, hilafet vb.” diyerek ümmetçi bir perde açmış gibi görünüyordu. Ama MHP ile açık işbirliği içinde gerçekleştirdiği darbe sonrasında Enver Paşa’nın Turan hayallerine sarıldığı görülüyor. Bu Turancı hayaller Enver Paşa’yı hazin kaderinden kurtaramadı. Bakalım Erdoğan’ı nerelere sürükleyecek?

Bu hayallerle içeride kanlı bir diktatörlük kurulurken dışarıda ise saldırgan ve işgalci-imhacı bir savaş dönemi açtılar. Bugün Kuzey Afrika’dan Kafkaslara ve Balkanlara, Akdeniz’den Irak’a kadar her yerde askeri müdahale ve macera içinde olan bir Erdoğan-Bahçeli diktası var. Bu diktatörlük kendisini ayakta tutabilmek için her türlü manevrayı yapmaya çalışıyor. İşin daha da önemli yanı bu sadece Erdoğan ve Bahçeli’nin manevrası değildir. A’dan Z’ye bir devlet politikasıdır. CHP de İYİP de bu politikaya hiç itiraz etmemektedir. Tersine bazen boynuz kulağı geçer misali tavırları görülmektedir. Meclisteki bütçe görüşmeleri ve Halk TV’deki bir programcının HDP’ye yönelik kışkırtıcı saldırısı bu ırkçı-faşist zihniyeti açıkça göstermiştir. İktidarın hiçbir temel politikasına karşı çıkmayan bir sözde muhalefet...

Sistemin sıkıntısı sadece iktidarın halk düşmanlığı ve zalimliği değildir. Sıkıntı, HDP dışında ciddi bir muhalefetin yokluğudur. Adı muhalefet, ana muhalefet olan partiler vatan-millet-milli birlik ve beraberlik yaygaralarıyla iktidarın halk düşmanı ve saldırgan politikalarına ortak olmaktadır. İktidar tek tekçi kafayla toplumu ittihatçı maceralara sürüklerken sözde muhalefet de gölgesi gibi iktidarı takip ediyor. Şu anda rejimi ayakta tutan iktidarın gücünden çok gerçek bir muhalefetin yokluğudur. Bu nedenle İktidar diktası oy kaybetse de bu oylar CHP’de toplanmıyor. İktidar cephesi oy kaybetse de iktidarı kaybetmiyor. İşte İttihatçı Recep’in gücü de buradan yani sözde muhalefetten geliyor.

Erdoğan ve fedaileri bu nedenle pervasızlıkta, haysiyetsizlikte, saldırganlıkta sınır tanımıyorlar. Erdoğan’ın gözdesi olan Soylu işlediği hukuksuzlukları meclisin gözü önünde sayıp kendinden geçerek ooooh çekiyor. Bunların emrindeki devlet güçlerinin halka yaptığı ve yapabileceği zulmü varın siz düşünün.

Halka zulmedip oooooh çeken zihniyete yuuuh, yuuuuh, yuuuuuuuh!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.