Ramazan bir yardımlaşma çağrısıdır

Ahmet TURHALLI yazdı —

  • Samimi bir insan sevdiği bir eşyayı bile satmaya kıyamazken, bunlar inanç ve iman diye İslam’ı, kelepir mal gibi satmaktalar.

Ramazan ayında oruç tutandan, kadir gecesinden, namazlardan, (salat tu tesbih, teravih, nafile, salat tu duha) sadakadan, fitreden ve zekattan anlatımlar vaizler ve nasihatlar sözlü olarak din bezirganları tarafından sürekli tekrarlanmaktadır. 
Ramazan da hocalar, müftüler, ilahiyatçılar, Tv şaklabanları ramazan boyunca camileri, iftar sofralarını, tv ekranlarını, radyolarda iftar, sahur ve ramazan programları ile millete illallah ettirmekteler. Bunların hali, çarşı ve pazarlarda işportacılık yaparak millete mal satan pazar satıcılarına benzemektedir. Pazarlar da satılan mal elde kalmasın, ne satarsam kardır, zihniyeti ile yapılmaktadır. Bu din iman işportacıları, iktidar sahiplerinin gözüne girebilmek ve toplumdan daha fazla maddiyat elde edebilmek için, ölümüne birbirleri ile yarışmaktalar. Samimi bir insan sevdiği bir eşyayı bile satmaya kıyamazken, bunlar inanç ve iman diye İslam’ı, kelepir mal gibi satmaktalar. Bu sahte dinin simsarları neden bu kadar fazladır? Diye bir soru sorduğumuzda; gaflet uykusuna dalmak isteyen, sahte ve yozlaştırılmış dinin müşterileri de hem hazır hem de oldukça fazladır. Müşteri profili ise; okumayan, araştırmayan, düşünmeyen, sorgulamayan aldatılmaya müsait, tembel, cehaletinde inatçı ve bağnaz yığınlardır. Bu profil din adına iktidar oluşturanlar tarafından planlı ve bilinçli bir biçimde oluşturuldu. Nemrut, Firavun ve Mekke Müşriklerinin din adına yönetip yönlendirdikleri yığınlarla aynı profile sahipler.

Oku sözcüğü ile başlayan bir kitaba inanmakta, fakat okumamaktadırlar. Bir saat tefekkür altmış yıl nafile ibadetten daha hayırlıdır diyen bir peygamberin ümmeti olduklarını söylemekte, ne hikmetse hiç tefekküre ve düşünceye yanaşmamaktadırlar. Allah’ın varlığına, ahirete, kıyamete, cennet ve cehenneme inandığını söylemekte, ama her gün gözü önünde olan zulmü, hırsızlığı, talanı, haksızlığı, katliamı, yoksulluğu, fakirliği ve yalanı görmemekte ve his etmemektedirler. Fakirliğin, savaşın, yıkımın, kötülüğün ve ahlaksızlığın nedenleri onları hiç ilgilendirmemektedir. Ramazan da mukabele okuyup, hatim indirirler, ama Kur’an ın çağrılarına kulakları, gözleri, kalpleri ve akılları kapalıdır.

Muhtaçlara, yetimlere, fakirlere yardımı emir eden Kur’an’ı yüzüne okur ezberlerler, sonrada altından ve gümüşten kılıfların içine koyarak duvarlara asarlar. İslam alemi diye isimlendirdiğimiz coğrafyada insanların bir kısmı Karun gibi zengin iken, diğerleri sefalet ve yokluk içerisinde debelenirler. Malı çalanlar, toplayanlar, saraylarda oturanlar ve sofralarında kuş sütü arayanlarda Müslüman, çöplükten ekmek toplayarak hayatını idame ettirmeye çalışanda.  
 
Kur’an ın yardımlaşma çağrıları: Kur’an-ı Kerim’de ‘zekât’ kelimesi ve çeşitli türevleri, 23’ü Mekki, 36’sı Medeni surelerde olmak üzere 58 ayette 59 defa geçmektedir. ‘Zekat’ formu ise 32 yerde geçmektedir
Kur’ân-ı Kerîm’de 200’den fazla yerde infâk (paylaşma yardımlaşma) emir ve teşvik edilmiştir. 
“Eğer kalbinin yumuşamasını istiyorsan, fakiri yedir, yetimin başını okşa!..” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, II, 263)
‘Sadaka, ‘infak, ‘ihsan, ‘birr, ‘ita, ‘hakk, ‘kısme, ‘taam, ‘kard gibi kelimeler de Kur’an da malı ihtiyaç sahipleri ile paylaşmaya yönelik vurgulardır. Bu kelime ve sözcüklerle birlikte Kur’an da ihtiyaç sahipleri ile dayanışma ve yardımlaşma sözcükleri 1000’i bulmaktadır.  

Müslüman birey, kendisine verilen nimetleri Allah rızası için muhtaçlarla bölüşerek, hem toplumsal bir hastalık ve rahatsızlık unsuru olan fakirliği ortadan kaldıracak, hem de toplumun refah ve huzuru için bir katkıda bulunmuş olacaktır. Böylelikle inandığı dinin gereklerini de yerine getirmiş olacaktır. 

Maun suresinde dini yalanlayan kişilerin, fil hakika açların doyurulması ve muhtaçların gözetilmesine dikkat etmeyenler oldukları söylenmektedir. Fakirlerle paylaşma ve yardımlaşmanın İslam dininin ana yapısını oluşturduğu bildirilmektedir. 
“Dini yalanlayanı gördün mü? İşte o, öksüze kötü davranan ve yoksulu doyurmaya çalışmayandır. ” (Maun,1-3). 
Bu ayetlerde dikkat çekici olan husus, aç olanın açlığını gidermemenin, yoksul olana destek olmamanın veya yoksulluk sürecinden kurtulmasına katkıda bulunmamanın dini yalanlamayla eşdeğer olduğudur. 

Medine’de inen Tevbe Suresi 67. ayette münafıklardan söz edilirken, onların fakiri ve muhtacı gözetmediği bildirilmekte ve onların cimriliğine vurgu yapılmaktadır. 
Kur’an’da mülkiyet çift boyutlu olarak ele alınır. 
1. Mutlak mülkiyet hakkı Allah’a aittir:
“Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur” (Şura, 4)
2. Mülkiyet, izafi olarak insana aittir: 
"Allah'ın sizi halife yaptığı şeylerden infak ediniz." (Hadid, 7)
"…Size verilmiş olan Allah'ın malını siz de (fakirlere) veriniz" (Nur, 33). 

Bu ikili anlayışla Kur’an, gerçek mülkiyet hakkının Allah’a ait olduğunu ve insana ikinci derecede bir mülkiyet hakkının tanındığını belirtir. Kapitalizm, tekelcilik ve mal toplama sevdası kesin bir dille red edilmektedir.

Mekke müşrikleri, servetlerini kendilerinin kazandıklarını iddia ederek bunu fakirlerle paylaşmayacaklarını söylemekteydiler. Kur’an ise, ısrarla servetin tümünün kazanan kişiye ait olmadığını, muhtaç kimselerin o servette hakları olduğunu ifade eder. 
Kur’an, insana gerçek mülkiyeti Allah’a ait olan mal ve servetinden yoksullara aktarımda bulunarak onlarla bölüşmesini emreder!

Kendine Müslüman olan iktidar dincileri ve onların sofralarında oturan din tüccarları, Ramazan’ı ve İslam’ı ceplerini doldurmak, iktidarlarını tahkim etmek için kullanmaktadırlar. Devlet ricali ve bu Belamlar, milletin malını çalarak Mekke müşrikleri gibi Karunlaşırken, fakir fukaraya da şükr etmeyi anlatmaktadırlar. Kur’an bu tefeci din bezirganları ile mücadele etmeyi öğretir.

Kur’an fakir ve muhtaçlarla paylaşmayı İmanımızın mihenk taşı olarak gösterir.
Fakir ve muhtaçlarla yardımlaşmak her müslüman birey üzerine farzdır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.