27 Kasım serüveni

Ahmet TURHALLI yazdı —

  • 27 Kasım özgürlük kervanı, Kürtlerin varlığını ispatladı, dirilişini tamamladı. Yeni bir stratejiyle kurtuluş ve özgürlük   için siyasi ve toplumsal çalışmalara ağırlık vermeye başlıyor.

HAFIZ AHMET TURHALLI

27 Kasım 1978'de Amed’in Licê ilçesinin Fis köyünde bir grup Kürdistanlı genç, sessiz sedasız bir kongre gerçekleştirdi. O dönem Türkiye genelinde Dev-Sol ve Dev-Yol gibi devasa örgütler meydanları dolduruyor, emek ve özgürlük diye meydanları inletiyordu. Dünya milletleri kendi güçleri nispetinde iki bloka bölünmüş muktedirlerin destek ve katkılarıyla birbirlerine üstün gelmeye çalışıyordu. İki kutuplu dünya hakikatinde birçok millet, ulusal ve toplumsal haklarını dengeler içerisinde elde ediyor ve bağımsızlıklarına kavuşuyordu.

Dünya sistemleri tarafından milli ve toplumsal hakları ellerinden alınmış Kürt milleti ise daha önce vuku bulan serhildanların travmalarını atlatmaya çalışıyordu. Kürtlerin zihni beslenme kaynakları olan medrese, ocak, tekke ve zaviyeler yasaklanmış; rehberlik yapabilecek bütün zeminler Türk rejimi tarafından tasfiye edilmişti.

Türk-İslam sentezine alan açma

Türk-İslam sentezi, yasaklanan ve çoraklaştırılan Kurdistanî medrese zeminlerine, İmam-Hatipler ve Yüksek İslam Enstitüleri adıyla yerleşiyordu; Kürdistan coğrafyasında sosyal zeminler oluşturmakla meşguldü. Devlet, din adına Türkleştirmenin coğrafyamızın kılcal damarlarına kadar yerleşmesi için seferberlik halindeydi. Sistem dışı dürüst Müslümanların ve Kürtlüğün yok edilmesi için hizmet eden çeşitli Nurculuk akımları, Akıncılar, Milli Türk Talebe Birliği ve Milli Görüş adı altında yoğun faaliyetler yürütülüyordu. Medrese alimleri, yurtsever Kürt tarikatları ve sistem dışı olan dürüst, imanlı yapı ve kişiler gözden düşürülerek, her geçen gün toplumsal çalışma alanları daraltılmaktaydı. Dini duyguları yoğun olan çevrelere kendi maaşlı ajan ve taraftarlarını yerleştirerek mütedeyyin Kürtleri, Türk-İslam sentezi ideolojisinin tuzaklarına çekiyorlardı.

Sistemin hizmetine yönlendirme

Mütedeyyin ve aşiret yapısına bağlı Kürtleri sağcılık ve dindarlık adına asimile ederek devlete bağlı yapıların hizmetine alma stratejisi uygulanıyordu. Diğer bir kısım Kürtleri ise devrimcilik, özgürlük, emek ve antiemperyalizm sloganları ile Türk devletinin yedeğine almayı sürdürüyordu. Sağcı-solcu diye ayrıştırılan Kürtler ve sistem muhalifleri, bu politikayla birbirlerine kırdırılarak sistem karşıtı olan enerji, sistemin hizmetine depolanıyordu. Sağcı diye bilinenler, solcu ve devrimci olarak kendilerini adlandıranları dinsiz, Allah, peygamber, namus ve millet düşmanları olarak damgalıyor; yok edilmeleri gerektiğinin propagandasını yapıyordu. Solcular olarak sınıflandıranlar ise var olan zulüm ve sömürü düzeninin, gerilik ve yoksulluğun nedenleri olarak din ve dindarları görüyordu. Solculuğun güçlü olduğu Maraş ve diğer coğrafyalarda ise Alevi dedelerin bıyık ve sakalları kesiliyor, dinler ve mezhepler aşağılanıyordu. Çatışma ve hengameler içerisinde öldürülenler toprağa gömülüyor, öldürenler ise cezaevlerine tıkılıyordu. Oysa 'solcu' olan Ecevit ile sağcı olan Erbakan ve Türkeş aynı masalarda sistemin çarkını çeviriyorlardı.

PKK bu ortamda ilan edildi

Coğrafya bu bunalım ve buhran içerisindeyken Kürdistan İşçi Partisi (PKK) yavaş yavaş filizlenmeye başladı, 27 Kasım 1978'de resmileşti. Bu yapı, farklı bir perspektif ve yöntemle yoluna devam etmeye karar verdi. PKK yapısının oluşmasıyla birlikte sözde sol/sosyalist ve Kürtçü görünenlerin saldırılarına maruz kaldı. Elbette sistemin organize saldırılarıydı. Kürtleri ve onların haklarını savunan bu yapıyı devrim karşıtı ırkçı olarak göstermeye çalışanlar, aynı zamanda PKK'nin dinsiz/imansız olduğu propagandasıyla kendilerine sağcı ve dindar diyenleri de harekete geçirdi. PKK'yi izole etme ve daha doğmadan bitirme hamleleri yapan sistem, ölüm, yokluk ve cezaevi üçgeniyle başlangıcı bastırmak istiyordu.

Davalarına ve inançlarına sadık olan Kürt gençleri ve Türk arkadaşları, teorik ve pratik çıkışlarla sistemi deşifre ediyordu; yol ve yöntemler geliştiriyordu. M. Hayri Durmuş, Mazlum Doğan, Kemal Pir ve yüzlercesi yakalanarak ağır işkencelerden geçirildi, katledildi veya sakat bırakıldı. Rêber Apo ve bir grup arkadaşı da yok olmamak için hicret etmek zorunda kaldı.

Haklı ve meşru davayı omuzladılar

Sayın Öcalan ve PKK öncüleri; ölmüş, yok olmuş ve bölünmüş bir milletin haklı ve meşru davasını, hicrette zorbalık, ölüm ve imkansızlıklara rağmen omuzladılar. Fis'te resmi olarak başlayan bu serüven, ısrar ve inatla dünyanın zorba ve zulüm sistemlerinin gündemlerine taşındı. Bu başarı, Kürt ve Kürdistan tarihinin en kapsamlı olgusu haline getirildi. Başarının kalıcılaşması için farklı politik yol ve yöntemler kullanıldı. Bu dava sonuca götürülmek için hamle üzerine hamle yapıldı. Yarım asırlık serüvende on binlerce şehit ve gazi, milyonlarca taraftarı ve dostu ile oluşturulan yüce değerler, Kürt milletinin tarihine nakşedildi.

27 Kasım özgürlük kervanı, yarım asırdır nefes nefese, bir milleti özgürlüğüne ulaştırmak çabasında büyük mesafeler katetti. Bütün dünyaya Kürtlerin varlığını ispatlayan bu serüven, Kürtlerin dirilişini tamamladı. Kürtlerin kahramanlığını, çelikten iradelerini ve sarsılmaz inançlarını insanlığa hediye etti. Yeni bir stratejiyle milletimizin kurtuluş ve özgürlük haklarını kansız ve askeri mücadele araçlarını terk ederek gerçekleştirmek için siyasi ve toplumsal çalışmalara ağırlık vermeye başlıyor. Bu serüven, mutlaka zaferle taçlandırılacaktır.

Diriliş günümüz kutlu olsun!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.