Rojava’ya dokunan Beşar’a komşuluğu hak eder

Selim FERAT yazdı —

  • Dünyanın parlayan yıldızlarından biri Rojava’dır. Suriye’de Rojava’ya bela adamın akıbeti yakın geçmişe dayanıyor; devamı olacak: Rojava’ya dokunan Erdoğan, Beşar Esad’a komşu olmayı hak eder!

Hikaye’nin başlangıcı:

Öcalan’ın tarihi "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı"ndan sonra, Gerilla Tekin Muş, "silah yakma“ sahnesinden sonra, gözlemcilerin olduğu alanda,"silah bırakan militanların kimlik bilgisi ve imha edilecek silahların envanterinden oluşan dosyayı, sivil toplum örgütlerinden oluşan heyete teslim etmişti.

Nedenini Gerilla Muş’tan özetliyorum:

Şiddet devreden çıkmalı;

Bundan dolayı sembolik olarak silahlar yakıldı;

Kürt meselesinin çözümünde sivil toplum örgütleri ağırlıklı rol üstlenmeli;

Hikayenin devamı:

Adı yüksek gerilimli esneklikte anlamlar içeren "Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu“ kuruldu.

Ve bu Komisyon’da Kürtçe konuşulması yasaklandı.

Yeni bir başlangıç olan bu kavşakta, Türkiye’nin başkenti Ankara’da, "Kardeşlik Komisyonu“ Kürtçeyi yasaklayarak, "dayanışmaya“ başladı.

Ve bu sahne bana, yüz yıl önce 1925’te çıkarılan "Şark Islahat Planı“ çerçevesinde "Diyarbekir, Bitlis, Van, Muş, Urfa, Ergani, Palu, Çemişgezek, Ovacık, Birecik… il ve ilçelerindeki hükümet ve belediye dairelerinde, okullarda, çarşı ve pazarlarda "hükümet emri ve kuvvetiyle“ Kürtçe konuşanların cezalandırılmaları sürecini hatırlattı.

Ve başlayan hikayenin önemli bir sahnesi Malazgirt’te yaşandı:

"26 Ağustos Malazgirt Zaferi'nin 954'üncü yıl dönümü“ olarak adlandırılan, ve Kürdistan açısından, Selçuklular’ın (Türklerin) Kürdistan’a girişi ve işgali sürecinin başlangıcı olan günün yıldönümünde, Kürdistan’a "kılıçlı saldırı“da bulunan Erdoğan, Rojava’yı ve "buharlaşmadığını“ bildiği Kandil merkezli gücü tehdit ederek:

"Yönünü Ankara veya Şam'a dönenler kazanacak. Kılıç kınından çıkarsa kaleme ve kelama gerek kalmaz" dedi.

Ve bu hikayenin devamında, sahneyi donduran açıklamalardan biri ABD’nin Suriye Temsilcisi Tom Barrack’tan geldi ve YPG için: “Ancak artık PKK ile ilişkili olmayan başka bir örgüt var: SDG ve YPG. Bunlar IŞİD karşıtı savaşta bizim müttefiklerimiz oldu. Onların kökeni PKK’ye dayanıyordu” dedi.

Bu süreçte, tarihi hikayenin önemli seslerinden Salih Müslüm, Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) dağıtılmasının da kabul edilemeyeceğini duyurarak konuştu: "Bölgemizin kendi kuvvetlerimiz tarafından korunması gerekiyor; SDG'nin kuruluş amacı da budur".

Erdoğan’ın Malazgirt çıkışından sonra, devreye giren Rojava’ın sesi yeniden Salih Müslim oldu:

Kurdistani Nwe gazetesine konuştu ve: "Yeni Suriye hükümeti ademi merkeziyetçiliği tanımayı reddederse, bağımsızlık talep etmek zorunda kalacağız" dedi.

Erdoğan’ın kılıçlı gösterisinden sonra, süreci başlatanlardan biri olarak sahnelenen, benim "diz çöken“ olarak kaleme aldığım Bahçeli devreye girdi ve Eylül 2025’in başında konuştu:

"SDG/YPG'nin Suriye yönetimi ile imzaladığı mutabakat zaptına riayet etmemesi durumunda,'Ankara ile Şam'ın ortak iradesiyle askeri müdahalenin' kaçınılmaz" olduğunu belirtti.

Aynı gün (2 Eylül) Çin’den dönen Erdoğan, Barrack ve daha derinde olduğunu düşündüğü asıl gücü kastederek, şu açıklamada bulundu:

"Yönünü Ankara'ya ve Şam'a dönenler kazanacak, kıblesini şaşırıp kendilerine yeni patronlar arayanlar kaybedecek".

Bu hızlı diplomatik sahne trafiğinde, cevap Mustafa Karasu’dan geldi:

Karasu; Rojava’nın "Artık bir devlet“ olduğunu ve Rojava’daki halkın Öcalan’a bağlı olduğunun altını çizdi.

Devamında Pervin Buldan devreye girdi ve Öcalan’ın her fırsatta "Rojava kırmızı çizgimizdir“ dediğini hatırlattı.

Toparlarsak:

Erdoğan ve Bahçeli "Rojava Çıkmazı“ kavşağındalar.

Bahçeli’nin 2 Eylül’deki "Devrin Türk milletinin devri olduğu netleşmiştir“ belirlemesi yanıltıcıdır.

Dünyanın parlayan yıldızlarından biri Rojava’dır.

Suriye’de Rojava’ya bela adamın akıbeti yakın geçmişe dayanıyor; devamı olacak: Rojava’ya dokunan Erdoğan, Beşar Esad’a komşu olmayı hak eder!

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.