Sanatın kaynağında evrensel sevgi vardır

Nurettin DEMİRTAŞ yazdı —

  • Sanatı sınırsız yaratıcılıkla geliştirmemize zemin oluşturan tarihin en ileri hakikat paradigmasına sahibiz. Paradigma temelinde şekillenen yurtseverliğin, demokratlığın, sosyalistliğin anlam gücüyle sanatımızı, demokratik modernitenin yenilmez manevi kaleleri, direngenliğin, özgür yaşamın güzellik sembolleri olarak yeniden inşa edebiliriz.

Paradigma ve sanat tartışmaları -4-

Demokratik modernitenin sanatının nasıl olacağına dair bir sanat kuramı olmadan sanatı gerektiği gibi geliştirmek mümkün değildir. Her kuramın aradığı ve ulaşmaya çalıştığı bir kaynak ve buna bağlı bir hedefi vardır. Sanatın kaynağı, gelişim süreçleri ve hedefleri; estetik ve yarar, üslup ve işlevsellik, öz-biçim vb. tartışmalara sanat akademilerinde yetkin cevaplar oluşturmak ve kendi sanat kitaplarımızı yazmak önümüzde duran görevlerin başında gelmektedir. Burada kısaca paradigmamızın oluşturduğu temelden bahsedebiliriz.

Yazar Hermann Hesse sanatın kaynağının sevgi olduğunu söyler: “Dünyada her eyi taklit edebilir, sahtesini yapabilirsiniz, sevgiyi hayır. Sevgiyi çalamaz, taklit edemezsiniz. Kendini tümüyle karıdakine verebilen kalptir sevginin yeri. Bütün sanatın kaynaı da budur.”

Derin bir doğa ve insan sevgisi olmadan sanat geliştirilemez. Paradigmamızın özünde doğa ve insan sevgisi vardır. Bu paradigmanın yaratıcısı olan Önder Apo’nun sanatçılara büyük değer verdiği ve her zaman desteklediği bilinmektedir. Her sanatçının da Önder Apo’nun paradigmasını hayata geçirme ve onun özgürlüğü için çalışma sorumluluğu vardır. Hepimizin hakikat, bilinç ve sevgi kaynağına karşı sorumluluklarımız vardır. Ancak Önder Apo bu sorumluluğu öncelikle paradigmanın pratikleştirilmesi olarak tanımlamakta, her birimizin yaman birer komüncü olmamızı sağlamaya çalışmaktadır.

Her sanatçı birer komünardır

Komünarlar olarak, en büyük sanatçı ve yaratıcılığın zirvesinde olan Önder Apo’yu takip etmeli, özgürlüğü ve uygulayıcısı olmak için sanatımızla öncülük yapmalıyız. Bunu başarmanın sırrı zihniyetten yaşam tarzı ve kurumlaşmaya kadar her konuda demokratikleşmedir; farklılıklara saygıdır, ortak karar almaktır, ekolojik yaşamdır, kadın özgürlüğünü esas almaktır. Etik, estetik, politik kişilik haline gelmektir. Komünleşmekten anladığımız budur.

Sanatın komünleşmesi bu dönemin görev ve sorumluluklarını yerine getirmede kilit önemde olduğu gibi toplum ve insanlık olarak geleceğimize de damgasını vuracaktır. Sanat alanı demokratikleştikçe komünler de sanat estetiğine, toplumsal özün güzelliğine kavuşacaktır.

İnsanlık tarihi incelendiğinde görülüyor ki sanat komün içinde doğmuştur. Toplum kendi yaşamını sanatla anlamlı hale getirmiştir. Bugün anlam arayışı insanlığı yeniden öze dönüşe, komüne sevk ediyor. Bundan kaçmak toplumsallıktan, insanlaşmaktan kaçmaktır.

Yerel ve evrenselin birlikteliği

Komün evrensel bir değerdir ancak yerel olanı reddetmez. İkisinin birlikteliği hakikatin bütünlüğünü ifade ediyor. Yurtseverlik değerlerimizi korumak ve büyütmek için onu evrensel değerlerle bütünleştirmek gerekiyor. Hakikatle, özle buluşulursa değerli sanat büyüğümüz Hozan Comerd’in son albümünde yorumladığı gibi Melayê Batê’nin “zülüf”ü evrensel bir değer kazanır.

Değerlerimizi sahiplenmek ve daha fazla anlam kazandırmak şüphesiz kendimizle yüzleşmeyi, kendimizi tanımayı, öze dönüşü ifade ediyor. Kendimizi, yaşamımızı anlamlı hale getiriyoruz. Etik-politik değerleri demokratik komünle yaşatıyoruz. Etik, politik, demokratik sıfat ve nitelikleri olmazsa “komün” sadece bir isim olarak kalır. Ortak ruh, demokratik katılım ve birlikte yaşam kültürü, etik ve estetik değerler komünün içini doldurur.

Geçmişin ve değerlerin inkarcısı olunmamalıdır

Sanatın diliyle sanat alanının önünü açmak, sanatımızla toplumsal mücadeleye öncülük yapmak; hakikati sanatla inşa etmek, sanatla kavramak-kavratmak, ruh kazandırmak her şeyden daha fazla mümkün ve gereklidir. İnsanlığın yüz binlerce yıllık değerlerini sahipleniyoruz, 50 yıldır inşa edilen toplumsal-kültürel değerler de öz itibariyle bunu ifade ediyor. Bu değerleri inkâr etmek insanlığı inkâr etmekten farksızdır.

Dolayısıyla “acaba geçmiş değerleri ifade edersek sürece ters mi düşeriz” gibi kaygılar yerine sürecin ruhunu kavramak ve değerlerimizi sonuna kadar sahiplenmek gerekiyor. 50 yılı sahiplenmeyen 50 bin yılı hiç sahiplenemez.

Değerlerimiz geçmişte kalmamıştır, her an yaşayacak ve geleceğe yön verecektir. Yoksa sanatta yenilik adına farkında olmadan inkârcı konumuna düşülür. “Tarihe mal edilen unutulur gider” diye düşünülmeyeceğine göre bu konuyu herkesin daha iyi kavrayacağı felsefi, tarihsel-sosyolojik ve her koşulda erdemli, olgun, özeleştirisel tartışmalar yapmakta fayda vardır.

Tarihe mal olan unutulmaz ve her zaman yaşar. Bu sahiplenme yoksa yeni bir moral ve heyecandan bahsedilemez. Bugüne kadar büyük bedellerle yaratılan değerlerimizi sahiplenmekle birlikte sürecin ruhuna uygun yaratıcılığı göstererek, eskinin tekrarını yapmak yerine üstüne ne ekleyeceğimize bakmalıyız. Her çalışmamızı ve yaşamımızı bu şekilde anlamlı hale getiririz.

Anlam derinliğinde büyüyen sanat heyecanı

Anlam gücü sayesinde sanatta derinlik ve heyecan süreklileşir. Bunun için öncelikle erkek egemenliğini aşarak insanlığın özüne kavuşmayı hedeflerken, sanatımızı da çağın demokratik değerleriyle inşa etmeliyiz.

Yetkinliği ve derinliği maddiyatta, teknikte vb. değil anlayışta ve anlam gücünde aradığımızda farkımızı yaratabiliriz.

Sanatı sınırsız yaratıcılıkla geliştirmemize zemin oluşturan tarihin en ileri hakikat paradigmasına sahibiz. Paradigma temelinde şekillenen yurtseverliğin, demokratlığın, sosyalistliğin anlam gücüyle sanatımızı, demokratik modernitenin yenilmez manevi kaleleri, direngenliğin, özgür yaşamın güzellik sembolleri olarak yeniden inşa edebiliriz.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.