Sanatsal varoluş ve eleştirel bakış

Nurettin DEMİRTAŞ yazdı —

  • Komün olmak bir kişilik meselesidir. Komünü değil sürekli kendini esas alan tipolojinin kapitalizmde yeri olabilir ama toplumsallığın kıyısından bile geçemez. Toplumsal sanat çizgisine gönül verenler farklarını komünleriyle yaratabilirler.

Kürdistan’da gelişen sanatta her dönemde müzik öne çıkmıştır ve özgürlük mücadelesinin zorlu koşullarında direniş ruhunu yansıttıkça toplum tarafından benimsenmiştir.

HUNER-KOM bünyesindeki ilk gruplar ve 90’lı yıllara damgasını vuran Kom’lar var olanla sınırlı kalsalar, yeni arayışlara yönelmeseler herkes tarafından beğenilmesi pek mümkün olmazdı. Arayışlar toplumsal duruma denk gelince halkta karşılığını bulmuştu. Aynı durum Rojava ve diğer alanlar için de geçerlidir. Mücadele ve kom ruhu sanatın halkla buluşmasını sağlamıştır fakat bir aşamadan sonra kendini tekrar etme gibi sorunlarla karşılaşılmıştır. Tekrar taklidi getirir ki taklide sanat demek onun yaratıcı niteliğine aykırıdır.

Deneysel arayışlar ve yeni komlara fırsat vermek

Kom olmak bugün daha fazla gereklidir, hatta bizim için varoluşsal-ilkesel düzeyde geçerlidir ama ortak paydalarda buluşan sanatçıların genel bir kom dışında başka kom’u, komünü olamazmış gibi yaklaşılması ve üstten engellenmesi “kom” ruhunu yok edeceği gibi elitleşmeye yol açar. Çünkü komün anlayışında komün üyelerinin tümü kararlara katılır.

Sanatçıların genel bir kom’u olabilir, tartışmalar veya projeler için bir araya gelebilirler ama bununla birlikte birkaç sanatçının ayrı bir kom’u neden olmasın ki?

Kom ruhu felsefeyle, düşünce gücüyle çeşitlenir ve yaratıcılığın önünü açar. Sanat komünlerinin çok geniş yelpazede gelişmesi için çaba sarf etmek ve maddi-manevi her düzeyde desteklemek gerekir. Böylece piyasa mantığıyla tuzağa çekilen, ne yaptığını bilmeyen, kendini kaybetmiş, aşırı bireycileşmiş, kolektif emeğin üzerinden kendini yaşatan, popülizmle zehirlenmiş, öz itibariyle sanatı harcayan çarpık yaklaşımların önüne geçilmesi de mümkün olur.

Mütevazi olmayan, komün değerlerine ters düşen insanın yaşamı ve sanatı emekten kopuk olur; kapitalizmin taklidine düşmekten kurtulamaz. Filozoflar der ki, “Bilinçsiz varlık doğanın peşinden gider, yetkin olmayan bilinç ise başkasının peşinden gider!” Özgürlük, varlık kadar bilinç ve kendini yönetebilmeyi gerektirir. Ne kadar hareket o kadar oluş, ne kadar komün o kadar kendini yönetebilmek, o kadar özgürlük! Bu iddiaya sahip olmayanlar sanat alanında doğalında gelişen popülariteyi kaldıramaz; deyim yerindeyse başı döner, kendini kaybeder. Kişilikli duruşuyla “ben” olabilen, yani özne olmayı başaran insan, gücünü komünden, toplumsallıktan aldığının farkında olan insandır. Komünü reddederek “birey” olunamayacağı açıktır. Komün olmak bir kişilik meselesidir. Komünü değil sürekli kendini esas alan tipolojinin kapitalizmde yeri olabilir ama toplumsallığın kıyısından bile geçemez. Toplumsal sanat çizgisine gönül verenler farklarını komünleriyle yaratabilirler.

Sanat komünleri için zemin güçlüdür

Sanatın toplumsallaşmasında, halk komünleri içinde sanat komünlerinin oluşturulması gibi yeni bir çalışma geliştirmeliyiz. Sanatı topluma yaymak için merkezi kurumlarla sınırlı kalmayıp en yerelden sanat komünlerini örgütlemek için büyük bir emek seferberliğine ihtiyaç vardır. Bunun için bir bölgeden diğerine sanat eğitmenleri gidebilmeli, özveriyle çalışılmalıdır. Bunu yapmadan sanatın yaygınlaşması sağlanamaz.

Sanat görünür olmak içindir fakat sanatçı kendisini yüzlerce öğrenci şahsında yüzlerce kez görünür kılabilir. Yakın geçmişte Cigerxwin ve Aram Tigran gibi sanat akademilerinin oynadığı rol inkâr edilebilir mi? Ondan önce de il-ilçelerdeki MKM’lerdeki eğitimler sayesinde yüzlerce sanatçı yetişti. Bugün halen bu çabasını sürdürenler üretken olabiliyor. Sanatın hocalığını yapmak, gençlerin eğitimiyle ilgilenmek; müzik, folklor, dans, tiyatro, heykeltıraş, resim ve -bizim için yeni sayılabilecek- sinema, grafik, mimari gibi farklı alanlarda yetenekleri açığa çıkarmak sanatın toplumsallaşmasında belirleyici olacaktır.

Yeni dönemin sanatını, onun varoluş tarzını, bilincini ve ruhunu geliştirmek adına hiç zaman kaybetmeden her yerde sanat komünleri gururla ilan edilebilir. Var olanlar demokratik içerikle güçlendirilebilir. Muazzam bir toplumsal zemin vardır. Şablon değil, özlü-hakiki komünlerden bahsediyoruz ki böyle yaklaşıldığında demokratik sanat komünlerinin bilinci, zihniyet düzeyi başarıda belirleyici olacak ve sanat alanında hiç olmadığı kadar geniş ve kapsamlı bir düzey ortaya çıkacaktır.

Bunun için sanat çalışmalarında geleneğe, devrimci değerlere, stil ve estetik anlayışa, iç-dış ilişki sistematiğine eskinin dar kalıplarıyla değil, demokratik modernite zihniyetiyle yaklaşmak gerekiyor. Bu da sanatı özgürlüğün enerjisi, morali, bilinci, öncüsü haline getirir. Bu temelde en başta dayandığımız kültür zeminine güvenmeli ve yeni olanı inşa etmeyi hedeflemeliyiz.

On binlerce yılın kültürünü yaşatan dengbêjlik geleneğinin önemi tartışılmazdır. 52 yıllık mücadeleyle buna eklenen devrimci sanat değerleri esas doğrultumuzu belirlemiştir. Bununla birlikte bireysel veya grup olarak çok farklı platformlarda sanat yapanlara doğru yaklaşmalıyız. Demokratik modernite sisteminin yaratıcı yöntemleri, projeleri ve esnek ilişki tarzıyla, birlikte çalışmayacak sanatçı yoktur.

Yapıcı-inşa edici eleştiri kazandırır

Aynı sanat platformlarında değiliz ya da aynı eylem hattında yer almamışız diye eleştiri tarzımız dışlayıcı, karşıtlaştırıcı, teşhir edici olmamalıdır. Toplumsal hakikate ters yaklaşımlardır bunlar. Sanatın ruhu ayrıştırmaz, birleştirir; daraltmaz genişletir, çoğaltır, zenginleştirir, böylece fark yaratır. Bu anlamda müzik kanalı ve çeşitli sanat platformları tüm yurtsever ve demokrat kesimlere açık olmalıdır. İlkesel olan demokratik tutum, halkımızın değerlerine düşmanca saldıranlara fırsat vermemektir. Bunun dışında, niteliği esas alarak tüm sanat çevrelerine kucaklayıcı yaklaşmak gerekir.

Demokratik modernitenin sanat ve estetik anlayışını geliştirirken buna öncülük yapması gerekenlerin eleştiriye de açık olması gerekir. Örneğin Rock vb. tarzları esas alan kimi gruplar yeni çıkışlar gerçekleştirirken tavır ve giyim-kuşamda eleştiriler almışlardı, hiç gücenmeden doğru yanıt vermeleri ise takdir toplamıştır. Elbette sanatçı robot gibi duracak değildir, eleştiriyle söylenen de bu değildir. Bazılarına basit gelebilir ama Newroz gibi günlere uygun bir hassasiyet beklenmesi ve bunun tüm yaşamda bir özgürlük çizgisi olarak hatırlatılması son derece gerekli ve anlaşılırdır. Bu gibi tartışmalar özgürlükçü sanat çizgisinin gelişmesine hizmet etmektedir. Bu anlamda sanatçıların eleştirilere hem pratikleriyle cevap olmaları hem de komün olmanın önemi üzerinde durmaları oldukça değerlidir. Bu anlayışı, yaşamla bütünlük içinde sürdürmeleri durumunda tüm gruplar başarılı olabilir.

Yine sanat programlarının her biri bir hakikat arayışı, bir eğitim, bilinçlendirme ve sanat olayı gibi ele alınırsa çok daha iyi hazırlanılabilir. Böylece felsefik derinliği olan sanatsal tartışmalara da zemin sunulabilir. Bunun için gerektiği yerde tarihsel-toplumsal bakışa ve eleştirel olmaya ihtiyaç vardır ki sanatımız tüm Kürdistan toplumuna ve insanlığa, insanca yaşamaya hizmet edebilsin.

Programlar içerik ve nitelik olarak zenginleştikçe Avrupa’daki sanatçıların ülkede yayınlanan röportajlarında belirttikleri gibi “alternatif” oluşturmaya çok ciddi katkı sağlar.

Sanat çalışmaları rönesans bilinciyle derinleşebilir

Her yerelde sanatın canlandığı görülüyor. Gezici çocuk tiyatrosu gibi çalışmalar örnek oluşturuyor. MA Müzik Grupları, Kardeş Türküler, Ahura Ritim, Ermeni sanatçı Udi Yervant gibi çok dilli sanatın gelişmesine öncülük yapanlar katıldıkları sanat ve tartışma programlarına zenginlik katıyor. Rojava bu yönüyle iyi bir örnektir; tam bir halklar bahçesi tablosu ortaya çıkmış durumdadır ve daha çok müziğe yansımaktadır. Bunun sanatın her alanında temsil edilmesi hedeflenmelidir.

Ülkemizin tüm parçalarında ve yurt dışında gelişen sanatla sınırlar aşılıyor. Yeni bir Rönesans değerinde gelişmelere vesile oluyor. Ozan Mizginler, Sefkanlar, Serhatlar, Halil Dağ gibi adını burada belirtmediğimiz ama ömrünü halklarımızın özgürlüğüne adayan yüzlerce sanat emekçisi halen insanca yaşamanın mücadelesini veriyorlar.

Onların açtığı yolda ülkemiz bir sanat ülkesine dönüşürken çok renkliliği ve toplumculuğu esas alan, son derece yapıcı olan, eğiten-örgütleyen; özgürlük bilinciyle, etik-estetik ölçüleriyle kendini yapılandıran Sanat Komünlerimiz tüm dünyada örnek haline gelebilir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.