Savaş, barış ve çözüm
Suat BOZKUŞ yazdı —
- Komisyon’da partilerin üye sayısından çok zihniyetleri önemlidir. Çünkü sorun oy çokluğuyla çözülecek bir konu değildir. Ancak karşılıklı diyalog ve en geniş mutabakatla çözülürse kalıcı bir çözüm olur.
Cumhur İttifakı “beka sorunu var” deyip her yöntemle Kürtlere saldırdı ama yenemedi. Şimdi yaşanan onca kanlı süreçten sonra, değişen bölge ve dünya şartlarında yeni bir diyalog süreci başladı. Sayın Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum" çağrısıyla hızlanan gelişmeler, PKK’nin feshi, gerillanın silahları yakma ve demokratik yaşama katılma iradesini ortaya koymasıyla yeni bir aşamaya girmiş bulunuyor. Önceden hayal bile edilemeyen gelişmeler hızla ortaya çıktı.
Bütün bu olumlu gelişmeler sürecin önündeki engelleri ve sabotajları görmemizi engellememeli. Çünkü barışçı gelişmelerle saltanatları çökecek olan kesimler her alanda vardır ve her türlü engellemeyi-sabotajı da yapmaktadır. Yani sürecin ilerlemesi daha çok çaba ve gayret istemektedir. Denilebilir ki, savaşı bitirmek ve barışçı-demokratik bir çözümü egemen kılmak en az savaş kadar çaba ve toplumsal mücadele gerektirmektedir. Bu nedenle Öcalan’ın son görüşmede dile getirdiği görüşler hayati önemdedir:
“Sayın Öcalan, barış ve demokratik çözüm konusunda umut ve kararlılığını korumakta ve sürecin sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi için ‘tüm kesimlerin sürece katılımının hayati bir ihtiyaç’ olduğunun altını çizmektedir.”
Durum böyle iken iktidarın “Terörsüz Türkiye” diye tutturması, çözüm açısından hiç de anlaşılır bir yaklaşım değildir. Çözüme de hizmet etmez, tersine çözümü sabote eder.
İlla ki “terörsüz Türkiye” diyorsanız, tamam öyleyse, gelin önce devlet teröründen başlayalım:
’93 konseptiyle her yeri yakıp yıkan ve onbinlerce faili meçhulden sorumlu olan Çiller-Ağar-Akşener hesap versin. Hala o dönemin beyaz toroslarını sembol olarak kullanan savcılardan hesap sorulsun.
Onlar çok eski diyorsanız sadece AKP devrindeki devlet terörünün sorumluları hesap versin.
’93 konsepti devrinde işkenceyle alınmış ifadelerle idam-müebbet cezası alan, çoğu Kürdistanlı olan binlerce devrimci 30-33 yıl zindanda kaldıktan sonra tahliye zamanı gelince çıkmaya başladılar.
Son günlerde tahliye olan bazı devrimciler üzerinden utanmazca laflar ediliyor.
“Teröristler çıkıyor ama Özdağ içeride” diye başladı, şimdi de “İmamoğlu içeride ama teröristler çıkıyor” gibi saçmalıklar sayıklanıyor.
’93 konsepti denen Demirel/Çiller-Ağar-Güreş çetesinin diktası günlerinde onbinlerce muhalif kaçırılıp kaybedildi-katledildi. Buna paralel olarak onbinlerce insan da tutsak edildi. Bu tutsaklara doğru dürüst incelemeden idam ya da müebbet verildi. İnfaz yasası gereği tutsaklar 30 sene üzerinden işlem görüyor. İşte bu tutsaklar 30 sene zindanda kaldıktan sonra tahliye günü gelince çeşitli bahanelerle tahliyeleri kasten geciktirildi. Birçoğu tedavi edilmediği için ancak cenazesi çıktı. Şimdi 1-2-3 yıl sonra birer ikişer tahliye oluyorlar.
Büyük hayasızlık da burada başlıyor:
Waaay, Özdağ-İmamoğlu tutuklanırken ‘teröristler’ serbest kalıyormuş…
Bre kendine bilmezler, o tutuklamaların sorumlusu 30 senedir zindanda olan tutsaklar mı?
Hem size mantık-felsefe derslerinde hiç öğretmediler mi ki, elmalarla armutlar kıyaslanmaz.
İktidarın ayak sürümesine ve bazı sözde muhaliflerin süreci sabote etmesine karşın, CHP’nin ‘Toplumsal Barış, Adalet ve Demokratik Mutabakat Komisyonu’ önerisi yerindedir. Diğer partilerin mutabakatıyla daha uygun bir isim de bulunabilir. Önemli olan sürece uygun adımları atacak dinamik bir komisyon olmasıdır. Komisyon’da partilerin üye sayısından çok zihniyetleri önemlidir. Çünkü sorun oy çokluğuyla çözülecek bir konu değildir. Ancak karşılıklı diyalog ve en geniş mutabakatla çözülürse kalıcı bir çözüm olur. Bu komisyon meclisteki geleneksel komisyon zihniyetinden de farklı olmak zorundadır. Bütün sorunlar göz önüne alınarak oluşturulan ve bu inançla çalışan bir komisyon meclisin önünü açıp yararlı olabilir. Yoksa meclis arşivlerindeki tozlu bir rafta çürür gider.
