Şeyh Said ve arkadaşlarının davası

Ahmet TURHALLI yazdı —

  • Şeyh Said şöyle seslendi: “ben Hz Hüseyin’den daha değerli değilim, dinim bana ülkem ve milletim için mücadele etmeyi ferman buyurur, yaşımın ve yaşamamın hiçbir önemi yoktur.”

Yaşlı, zengin ve bilge Şeyh: Şeyh Said 29 Haziran 1925'te Amed’in dağ kapı meydanında dar ağacına çekildi. Henüz cenazesinin nereye gömüldüğünü bile ortaya çıkaramayan bir milletin Rehberi, bu rehberlik tarihe mal olsa da, hak ettiği yere kavuşmuş değil. Çünkü ne bir kabrin, ne de kemiklerin ortada yok. Ama yürüttüğün dava büyüyor, gelişiyor ve düşmanların kabusu haline geliyor. Sömürgeci ve vahşi Türk devleti Kürtlerin rehberlerine ve onların cenazelerine tahammül göstermedi, günümüzde de cenaze ve kabristanlarımızdan korkmaktadır. 

Neydi Şeyh Said’i harekete geçiren? Neydi bu şeyhi mal mülk zenginliğinden feragat ettiren? Neydi bu kadar çevresi olduğu halde onu mücadeleye sürükleyen? Nasıl bir davaydı bu?

Kimilerine göre din diyanet ve İslam davası imiş ama Kürt ve Kürdistan davası değilmiş? Onlara göre Türkçülerin, Arapların, Farsların vatan ve millet sorunları İslam-i ve dini imiş ama Kürtlerin ki değil. Sözde Müslümanım ve İslamcıyım diyenlerin kahır ekseriyeti hiçbir dine, düşünceye ve ölçüye dayanmayan, bunun gibi saçma ve aptalca zihniyeti savunmaktalar. Kürtleri ve Kürdistanı inkar imha düşüncesi ve stratejisi olarak piyasaya sürülen bu argümanlar, ne yazıktır ki Kürt Müslümanlar arasında da alıcı bulmaktadır. Bu argüman ve yaklaşımların sahipleri ve propagandacıları, Türk Irkının ve Turanizmin politikalarına direkt hizmet etmektedirler. Bu mücahedenin Kürt ve Kürdistan davası ile alakası olmadığını söyleyenler, Yeşil Kemalistler, ya da onların psikolojik propagandalarının etkisinde kalanlardırlar. Şeyh Said-i Kürt ve Kürdistan davasından soyutlamaya çalışanların kadim Kürt milletini yok etmeye çalıştıklarını, İslam istismarı ile bu milleti ve onun çocuklarını din düşmanı ilan ederek şeytanlaştırmaya çalışanlar olduğu asla akıllardan çıkarılmamalıdır.

Şeyh Said’in İslami ve dini kimliğini kullanarak, milletvekili olanlar, düzen partilerini Kürdistan’da meşrulaştırmaya çalışanların ise haddi hesabı yoktur. Hem Şeyh Said’in davasının içini boşalttılar, hem rant elde ettiler, hem de yeşil Kemalizmin Kürdistan’da sosyal taban bulmasına ön ayak oldular. Bunlara göre, nedir İslam davası, Kemalizmi, ya da Türkçülüğü örgütlemek mi? Milletvekili olmak için düzen partilerine katılım sağlamak mı?

Nerde bu İslam davasını güdenler? Neden Türkçülük ve faşizm karşısında sessizler? Neden hiçbir Türk Müslüman cemaati Şeyh Said’in davasından söz etmez?

İsmail ağa cemaatinin, lideri olan Mahmut Ustaosmanoğlu şehitliğe defin edilirken, bütün devlet ricali, CHP’si MHP’si, ve bilumum sarıklılar cübbeliler hazır dururken, bir çok kendine Müslümanım diyen Kürdün de, kendisini Mahmut Ustaosmanoğlu için paralarken, Şeyh Said in mezarı nerde diye soran, bir Allah’ın Müslüman kulu yok mudur? Oysa şeyh Said Nakşibendi tarikatının postnişini iken, Nakşi tarikatının alimi ve zahidi iken, bu tarikatın yaygınlaşması için amel işlerken, bunların atası olan Kemalizm ise, şeyh Said’e ve tarikatına gerici, mürteci diyerek, tekke ve zaviye kanunları çıkartarak onları gayri kanuni ilan etmişti. Kaderin işine bak, Mahmut Ustaosmanoğlu içinse, herkes ve bütün devlet yas tutmaktadır. Kemalizm ve Turanizmin en temel karekteri, bir dinin, tarikatın ve düşüncenin içini boşaltarak kendi hizmetine almasıdır. Şeyh Said’in mezar yeri yok iken, Mahmut Ustaosmanoğlu Şehitliğe gömülüp türbesi ziyaretgah yapılmaktadır. Bediuzzeman Said-i Kurdi'nin mezarı yok iken, bazı Nurcu diye geçinenlerin anıtı dikilmektedir. 

Şeyh Said ve Said'i Kurdi, alim ve mücahitlerdi, bunlar ise cahil,  Kemalist devletin projeleri için çalışanlar. Alimler Allah tan başka kimseye teslim olmazlar, İslam ın ve dinin izzetini kimseye peşkeş çekmezler, bu uğurda canları ve malları ile mücadele ederler, bunları Allah yolunda harcarlar. İktidar payendeleri ise, bilgi yüklenen eşşekler misali, iktidarların ve kendilerinin çıkarları için, devlet dini için didinip dururlar. Samimi ve vicdan sahibi Alimler ve ehli Kur’an olanlar ise, zulme ve zalime karşı çıkarlar, mazlumu ve zayıfı kollarlar. 

Ne acıdır ki, İslam karşıtları olan devlet putperestlerinin ve ırkçılarının ismi alim ve Şeyh olmuş, gerçek Alimler ve Müslümanların da ne kabirleri, nede kemikleri ortada yok. 

Günümüzde bazı sözde Alim ve Şeyhler, İslam davasını hak arama ve adalet arama olmaktan çıkarmışlardır. İktidarların yedeğinde ve gölgelerinde yaşamanın adını ise İslam davası koymuşlar. Oysa günümüzde Kürt ve Kürdistan davasını gütmek, İslam’ın emridir. İslam işgalciliğe, sömürüye, zorbalığa, zulme, asimileye ve ayrımcılığa karşı mücadeleyi emir eder. Kur’an Peygamberlerin temel vazifelerinin, İnsanlar arasına adaletin yerleşmesi olduğunu söyler. Şeyh Said kendi milletinin ve vatanın üzerindeki zulmün ortadan kaldırılması için, İslam’ın en ağır emrini yerine getirdi. Dönüp hanımına şöyle seslendi; “ben Hz Hüseyin den daha değerli değilim, dinim bana ülkem ve milletim için mücadele etmeyi ferman buyurur, yaşımın ve yaşamamın hiçbir önemi yoktur” diyordu. 

Rahat uyu Kürtlerin Ömer El Muhtarı, sen hem Allah indinde, hem dürüst Müslümanların ve kendi milletinin nezdinde nezih bir yerdesin. Senin torunların artık hakikatleri daha iyi tanıyor ve senin mirasına sahip çıkıyor. Varsın Turanizm ve Türkçülük son demlerini de yaşasın, binlerce sahte ve işbirlikçi şeyh geldi geçti, sen kendi davanın önderi ve milletinin rehberi olarak binlerce yıl daha kalplerde yaşayacaksın. Ruhunuz şad olsun.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.