Silah ve siyaset
Suat BOZKUŞ yazdı —
- Sorunların çözümü için ülkede ve bölgede en geniş demokratik ittifakların kurulması ve açık siyasete aktif olarak katılması gereken bir süreçteyiz.
2012-13 yıllarındaki diyalog sürecinde Öcalan “Silahlar sussun, siyaset konuşsun” demişti. Ama siyaset konuşturulmayınca silahların konuştuğu günler yeniden başladı. Sonuçta 10 yıl sonra yeniden diyalog sürecine girildi ve Öcalan’ın tarihi çağrısı gündeme geldi.
Kürtler 1990’larda silahı bırakma ve siyasi çözüm tercihlerini açıkça ortaya koymuşlardı.
HEP-DEP, HADEP’den DEM Parti’ye kadar giden partiler zinciri bu tavrın açık göstergeleridir. Ama devlet açılmak istenen diyalog ve çözüm yolunu kanla bastırmış, sivil siyaseti susturmuştur. Özal, barajı düşürüp HEP’in mecliste daha güçlü temsiline olanak tanımak isterken çözüm karşıtı imhacı siyaset çeteleri kanlı saldırılarıyla HEP’i safdışı etmeye çalışmışlardır. Bu yolda HEP’ten HADEP’e, HDP’ye ve DEM Parti’ye uzanan zincir içinde ödenen bedeller hiç de az değildir. HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın’ın katliyle başlayan ve son günlere kadar süregelen tutuklama, kaçırma ve kaybetme politikası, onbinlerce insanın canına malolmuştur. Neredeyse silahlı gerilla sayısı kadar sivil insan siyaset uğruna katledilmiştir. O dönem açık siyaset mücadelesi veren siyasi partiler bir yandan % 10 barajı bir yandan da tutuklamalar ve silahlı saldırılar ile safdışı bırakılmıştır. Sonuçta bütün bu saldırılar boşa çıkarılmış ve HDP % 10 barajını yıkarak meclise girmiştir. Böylece soruna meclis çatısı altında barışçı çözüm arama zemini de yaratılmıştır.
Çözümü bırakalım her türlü çözüm yolunu hatta tartışmasını bile bastırmak isteyen kontrgerillacılar Kürt siyasetine legal alanda nefes aldırmamak ve bu alanı tümüyle kapatmak için sürekli saldırı içinde olmuşlardır. Bunun sonucu olarak HDP Eşbaşkanları, HDP’li seçilmişler devamlı olarak saldırıya uğramıştır. Halen de birçoğu tutsaktır.
Son günlerde savcılığın diline dolanan bir “Kent uzlaşısı” suçlaması var. Bu suç gibi gösteriliyor. Erdoğan ve Bahçeli TBMM’de çoğunluğu kaybetme riskini görünce partilerin ittifak yapabilmesi için yasaları değiştirip Cumhur İttifakı’nı kurdu. CHP de “Altılı Masa” adı altında Millet İttifakı adıyla bir başka ittifak kurmuştu. Bütün bunları kendilerine hak olarak gören Cumhur cephesi, DEM Parti’nin yerellerdeki ittifakını suç ilan edip siyasetçileri tasfiye etmek istiyor. Böylece 35 yıllık zihniyet aynen sürdürülüyor. O zaman da mesele Kürt siyasetini tasfiye etmekti, şimdi de aynı zihniyet sürüyor.
TC’nin kuruluş dönemindeki göstermelik seçimlerde aslında seçim yapılmıyor, adaylar “intihap” olunuyordu. Yani uygun görülen adaylar yukarıdan atanıyordu. Erdoğan hala aynı zihniyetle partisini idare ettiği gibi ülkeyi de idare etmek istiyor. Muhalefetin politikasını da, adaylarını da ortağıyla birlikte kendisi belirlemek istiyor. Bu da, ileriye dönük her türlü gelişmenin önünü tıkıyor. Öcalan’ın "Bu perspektifi ortaya koyarken şüphesiz pratikte silahların bırakılması ve PKK’nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir" önerisini havada bırakıyor.
HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü durumu şöyle değerlendiriyor:
“Bu saldırı, esasen 2028 seçimleri öncesinde DEM Parti ve CHP arasındaki demokratik bir ittifak olasılığını havaya uçurmak, bu iki kesim arasındaki 2018 ve 2023 yerel seçimlerinde metropollerde halk tabanında oluşmuş çoğul ve çoklu dayanışmayı zehirlemek amacına yönelik. Bu saldırı planı, muhalefetin etnik olarak yarılmasını sağlamak üzere Kürtler ve CHP tabanı arasına birbirilerine dokunduklarında yanacakları önyargısını yerleştirmeyi hedefliyor.
Öyle ki, Kürtler CHP’lilerle dayanıştıklarında ‘çözümü baltalamış’, CHP’liler Kürtlerle dayanıştıklarında, ‘vatanı bölmüş’ sayılacaklarına iman etsin ve Tayyip Erdoğan aradan sıyrılıp herkese ebediyen hükmedebilsin. Kürtler, AKP’ye oy vermeyecekse kimseye de vermesin ve siyasal denklemden düşsünler, varken yok olsunlar.”
Oysa sorunların çözümü için ülkede ve bölgede en geniş demokratik ittifakların kurulması ve açık siyasete aktif olarak katılması gereken bir süreçteyiz.