Silah ve siyaset
Suat BOZKUŞ yazdı —
- Mücadele bitmiş değildir, yeni bir aşamaya yükselmiştir. Tarihte iz bırakan bu mücadelelerin silahlı ya da silahsız olması değil, içeriği ve yol açtığı değişimlerdir.
2012-15 dönemindeki “diyalog ve çözüm” sürecinde Sayın Öcalan’ın mottosu “Silahlar sussun, siyaset konuşsun”du. Esasen siyasetin ve siyasetçinin varlık sebebi sorun yaratmak değil varolan sorunları çözmek, karamsarlık ve umutsuzluk yaratmak değil tersine çözüm ve umut yaratmak, topluma umut vermektir.
Egemen siyasetçiler çözüm üretemedikçe karanlıklarda kulaç atmakta ve halka korku vererek diktalarını sürdürmek gayretkeşliğine girmektedir.
Aslında 89-93 sürecinde Özal ile geliştirilen ilişkiler döneminden beri Öcalan açık olarak siyasi çözümden yana olduğunu ortaya koydu ve bunun için çaba gösterdi. Bu nedenle de birçok suikast teşebbüsüne hedef oldu. En meşhuru Çiller döneminde bazı tetikçi çetelerinin Şam’a kadar gönderilip Öcalan’ın peşine düşülmesidir. Çözümsüzlükten ve savaştan beslenen çetelerin halka yaydığı “bölünme ve beka” korkusu diktalarının en sağlam temeli olmuştur. 1990’lı yıllardan beri HEP’in kurulması ve SHP ile ittifak yaparak TBMM’ye girmesiyle siyasi çözüm arayışı ağırlık kazanmıştır. Ama ne yazık ki devlet içindeki inkarcı-imhacı kesimler saldırıya geçerek, Demirel-Çiller-Güreş-Ağar çetesi öncülüğünde kirli ve kanlı bir savaş süreci başlatarak on binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan katliama ve yıkıma yol açmışlardır. Bu dönemde Özal ve siyasi-idari kadrosu da kanlı biçimde tasfiye edilmiştir.
AKP’nin ilk döneminde de çözüm odaklı diyaloglar yaşanmış olsa da, her defasında devlet içindeki savaş yanlıları tarafından boşa çıkarılmıştır. Erdoğan da savaş lobisiyle bütünleşmiş ve en kanlı aşamayı başlatmıştır. Sonuçta Yaşar Kemal’in çok güzel ifade ettiği gibi “Ölüm bile yorulmuşsa söylenecek en güzel şarkı barış” olmuştur.
Bugünlerde basında hemen her gün rastladığımız 30 yıldan fazla hapis yatmış, çoğu da hasta olan tutsakların çeşitli bahanelerle tahliye edilmemesi gibi haberler görüyoruz. Bu arkadaşlar 93 konsepti dönemde öldürülmeyip zindana atılan ve müebbet hapse mahkum edilen arkadaşlardır. Çoğu ciddi sağlık sorunları yaşamaktadır. 30 yıllık cezaları bitmiş ama devletin kini bitmemiştir.
Yıllardır her çözüm tartışması açıldığında hemen dünya örnekleri incelenir. Bask’tan, İrlanda’dan, Filistin’den, Endonezya’ya kadar bütün örnekler didik didik edilir. Edilmelidir de… Ancak unutulmamalı ki, bütün yaşanmışlıklardan ders çıkarırken en önce kendi yaşadıklarımızı ve tecrübelerimizi gözden geçirmeliyiz. Çok başka şartlarda ve başka coğrafyalarda yaşananlardan ne kadar ders alırsak alalım bugünün şartlarında savaşa ve silaha veda edip sorunu çözmek bizim eserimiz olacaktır. Çözebildiğimiz takdirde ileride bütün dünya Kürdistan modeli diye anacak ve değerlendirecektir. Başka yerlerde çözüm süreçlerinin çok uzun olduğunu söyleyenler unutmasın ki, bizdeki süreç de Özal devrinden beri otuz yılı geçmiştir. Aslında Özal ile çözülebilecek bir savaş süreci devlet içindeki ırkçı çetelerin itirazı ve inadı yüzünden bir otuz sene daha sürmüştür.
Bugün de hala bu sürece karşı olanlar ve sabote etmek isteyenler ya da süreci kullanarak siyasi rakiplerini tasfiye etmek isteyen siyasi şantajcılar çıkıyor. CHP’li belediyelere yönelik tasfiye operasyonları şiddetle sürüyor. Unutmayalım ki bu operasyonlar “Kent uzlaşısı” ile seçilen Esenyurt Belediyesi ile başlamıştır. Esas hedefi de yurtsever-devrimci seçilmişleri tasfiye etmektir. Yoksa rüşvetçileri tasfiye etmek için bugüne kadar beklemeye gerek olmadığı gibi bundan sonra da durması gerekmez. Bu nedenle ne silahsızlanma ve çözümden vazgeçmek gerekir ne de demokrasi mücadelesinden. Silahların susması gerçekleşiyorsa siyasetin konuşması çok daha uygun ve yaygın hale gelecek demektir. Silahların gölgesinden çıkan toplum kesimleri kendi istemleri ve örgütlülükleriyle çok daha aktif olarak siyasi mücadeleyi yükseltmek zorundadır. Yani mücadele bitmiş değildir ama yeni bir aşamaya yükselmiştir. Tarihte iz bırakan bu mücadelelerin silahlı ya da silahsız olması değil, içeriği ve yol açtığı değişimlerdir. Kürdistan Özgürlük Mücadelesi de bugüne kadarki birikimine dayanarak yeni bir aşamaya geçiyor. Yeni aşamanın başarısı masa başındaki pazarlıklarla değil, sahadaki mücadelenin başarısıyla olacaktır.
