Sürülürken 3: Bir sancıdır sürgünlük

Hatice ERGÜN Haberleri —

Bir sancıdır sürgünlük–bitmesi olmayan; kuşatmasından uzak durduğumuz, sarmalamaktan kaçındığımız ama bizi bize anlatışını hep dinlediğimiz. 

Uzanırken, uykuya dalmadan önce, uyurken yoklayan, yürürken, yazarken, telefon sohbetlerini bölerek bedeninden akan, alttan altta, derinden ve kelimenin tam anlamıyla sinir bozucu, çaresizlik karşısında duyulan hırsla ağlamaya itiveren, ara vermesini sabırla beklemen gerektiğini bilsen de, arayı sabırsızlıkla beklediğin bir sancı misalidir sürgünlük. 

Bitmeyen, kesilmeyen, sona ermeyen bir beden sancısıdır. Sadece ara verir ya da ara verdirilir – bir sabah uyandığında bedenine yerleşik, bedeninde akıp gitmekten bıkmayan sızıların bir an için kesildiğini fark ettiğinde, ya da yatıştığını, ya da hissedilir biçimde dinmeye yüz tuttuğunu, ağrısız bir geçmiş, döneme dair silinmeye yüz tutan eminliğin geri gelme hamlesini gördüğünde, sancının molası gelmiş demektir.

Moladan dönüş zamanını kestirmek zordur. Sınırlar arasında, sınırların yamacından, sınırların ötesine göçüp giderken de yolun ne zaman nihayete ereceğini bilememek, mola noktalarının, süresiz ve eminsiz dinlenme uğraklarının bilgisiyle devam eden sürgünlük sancı misalidir.

Ne mola noktaları, ne dinlenme uğrakları birbirinin eşidir; bedeni günbegün yalayan sancıların biricikliği gibi. Ama bütün mola noktaları, dinlenme uğrakları aile benzeşmesini tekrar tekrar kanıtlarcasına yabancıdır, yabancı kılındığındır. Günbegün bedenden akan sancılar da yorucudur, dalgacıdır, inatçıdır-aklı nafile isyana tutar; bedene sürgün eder.

Bedene sürgün zordur, ama bir kez yola koyulduğumuzda, bedeni aklın soyutluğunun güdümüne sokma hırsının anlamsızlığını teslim ettiğimizde, sürgünlük hattımız sürgün vermeye başlar.
Sürgünlük hâli bitmez; hatta, iddia edeceğim, sürgünlük bir başladığında artık hiç bitmez–hep vardır; oradadır. Sürgün olmayan geçmiş silinmediği, sürgünlük hattına bitiştiği, sürgünlük kendi geçmişini kurduğu, geçmişin kimliği, sürgünlüğün yüklediği kimlikler imha edilmedikçe hep durur. Bedenden önce dimağa, tavra, söze yapışır–bedene de.

Sancının bedene yükledikleri, yüklenmeleri gibi. Bir kez bedenden akmaya başladığında ve kronikleştiğinde, bedeni dönüştürür, şeklini değiştirir, kasların birbiriyle bağlantısını yeniden kurar, beyinden ayaklara, ellere, gözlere ve diğer organlara giden mesajların seyri, içeriği, karşılığı değişir. Gündeliğin ritmi bedenle uyuma yönelir; beden kendi gündelik ritmini her gün yeniden bulur, sancının ritmine her gün yeniden alışır.

Kroniğe vuran ağrılar bedenin bizden başka bir şey olmadığını anlatırlar. Kroniğe takılan ağrılar fiziksel acının değişkenliğine tanıktır; fiziksel acının kimi zaman kestirilemez sürgünlerine, komikliklerine, her şeyden önce bedenle ilişkiyi teslimiyet–hâkimiyet üzerinden işleten modern ve post-modern akılların tuhaflığına.

Sürgünlük hallerinde üzerimize giyip çıkardığımız, kimisi bol, kimisi boğucu darlıkta giysiler, belki hemen alışıp hemen unuttuğumuz kumaş parçaları; giyip çıkardığımız söz kalıpları, cümle örüntüleri…
Bir coğrafyadan diğerine savrulurken hangisine tutunacağımızı, hangisinden akacağımızı bilemediğimiz ritimler–hepsi ayrı yürek ağrısı, gün sancısı zorluklar. Sürgünlük başladığında kronik ağrı gündeliğimize oturur. İster okyanus ötesi ister komşu kapısı, ister çıkış bileti ister toprak ipoteği, bedenimizin akışına vurur sürgünlük çareleri, çaresizlikleri, yılgınlıkları, imkân alanları. Her gün yepyeni fısıltılarla bedenimizi yeniden anlatan ağrılarla–teslim olmadan ve reddetmeden–salt kabulle yaşamayı öğrenmek gibidir, sürgünün bedenini yeni topraklara yatırması, sulara salması, gökyüzünün altına sermesi. O nedenle, yaşamın kendisidir.

Yaşamın her anı hem eksilmek hem çoğalmaktan ibaretse, sürgünlük halleri eksildiğimiz, çoğaldığımız, terk ettiğimiz, kavuştuğumuz, kaybettiğimiz, bulduğumuz ama hep değişen ritimle devindiğimiz patikalarda yolcudur-Audre Lorde’a referansla “az yükle ve hızlı yolculuk etmemizi … yükümüzü hafifletmemizi” gerektiren patikalarda. Yeryüzü hepimizin olana kadar bitmeyen yolumuzdur.

Bir sancıdır sürgünlük–bitmesi olmayan; kuşatmasından uzak durduğumuz, sarmalamaktan kaçındığımız ama bizi bize anlatışını hep dinlediğimiz. 

 

 

 

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.