Taş

Suat BOZKUŞ yazdı —

  • Süreci ilerleten ve sırtına alan Kürt Halk Önderi'ni boşa çıkarmak için iktidar tarafından öne sürülen bahaneler ve sabotajlar sürerken, halk kitlelerinin bunları boşa çıkarmak ve süreci ilerletmek için mücadeleyi yükseltmesi gerekiyor. Yoksa kendiliğinden hiçbir gelişme olmuyor, olmaz.

Basının unutulmaz yazarlarından Çetin Altan’ı saygıyla anıyorum. 60’lı yılların başlarından sonuna kadar hem Akşam gazetesindeki köşe yazıları hem de TİP üyesi bir vekil olarak TBMM kürsüsündeki ve meydanlardaki konuşmalarıyla iktidar sahiplerine kök söktürüyordu. Aleyhine açılan davalarda hakkında yüzlerce yıllık hapis cezaları isteniyordu. Bu da yetmiyordu ki, Meclis kürsüsünde bile saldırıya uğruyor ve AP milletvekilleri tarafından linç edilmekten elini beline atarak, AP’lilerin panikle dağılmasından sonra kurtuluyordu. Ama o sivri ve keskin diliyle mücadelesini her yerde sürdürüyordu.

Bir konuşmasında “Bu Meclisin yarısı namussuzdur” deyince ağır saldırılara uğramış ve Başkan sözünü geri almasında ısrar etmişti. Çetin Altan bunun üzerine söz alarak “Sözümü geri alıyorum. Bu Meclisin yarısı namusludur” diyerek inmişti.

Gazetedeki köşesinin adı "TAŞ" idi. Her gün o köşeden attığı taşlar Ankara beylerinin başını yara bere içinde bırakıyordu. Aslında O,  ilk taş atan çocuktu. Taş atan çocukların okuma-yazma olanağı olsaydı belki onlar da gazete köşelerinden taş atmayı tercih ederdi. Ama onlara o olanak tanınmadığı için yolda yerden aldıkları taşları attılar. Birçok çocuk kurşunla, işkenceyle ya da panzerle ezilerek katledildi. Onlara da, özel TMK çıkarılıp “terör örgütü üyesi olmasa da üyesiymiş gibi cezalandırılırlar” maddesi uyarınca yaşlarından çok cezalar verildi. Çocuk oldukları halde ıslah evine değil, büyüklerin içine atılıp tecavüze uğramaları seyredildi. Bu zulümden sağ kurtulan çocuklar yaşıtlarıyla beraber dağlara koştu. Dağlara ulaşamadan yakalanıp zindana atılanlar uzun yıllardır zindanlarda. Oysa onların yeri işkencehaneler-zindanlar değil okullar, çocuk bahçeleri ve oyun yerleriydi.

Çetin Altan köşesinin sonunda “Şeytanın gör dediği” notuyla halktan gizlenen güncel gerçekleri çarpıcı bir iki cümleyle özetlerdi. Daha sonraları aynı başlıkla köşe de yazmıştı.

Bugüne uyarlarsak herhalde şöyle demek gerekir:

Bu kadar şatafatlı girişten sonra sürecin tıkanması söz konusu ise nedeni ve çaresi nedir?

İşin başında Bahçeli “Öcalan gelsin, Meclis’te konuşsun” diye çağrı yapmıştı. Sayın Öcalan bu çağrıyı ciddiye alıp karşılıksız bırakmadı. O, art arda attığı adımlarla ve yaptığı çağrılarla siyaset sahnesini yeniden şekillendirdi. Tartışmayı ve çözümü Meclis zeminine çekti. Bundan sonra Meclis’te komisyon kurulması ve çözümün ön koşullarının hazırlanması aşamasına gelindi. Ama süreci yönetmesi gereken Öcalan üzerindeki tecrit tamamen kaldırılacağına süreç adeta donduruldu. Öcalan’ın süreci anlık olarak yönetmesi gerekirken bir aylık aradan sonra ancak yeniden görüşme yapılabildi. İktidar süreci sonuca götürme yerine tıkama ve sabote etme kurnazlığı içinde. Öcalan’ın “ben ne kanarım ne de kandırırım” sözüne inat süreci tek yanlı oyalama-kandırma ve silah bırakmaya indirgemek peşinde. Sanki yeni bir pişmanlık yasasını dayatıyor. Bugüne kadar yaşananlardan böyle yol alınamayacağını anlamış olmaları gerekirdi. Bu sadece Kürdistan halkının değil, tüm bölge halklarının geleceğini ateşe atmak demektir. Sağlam adımlar atılmadıkça süreç kendisi tartışılır hale gelmektedir. Türkiye’nin temel sorunları tartışılacağına süreç iktidar tarafından manipüle edilmektedir. Komisyon’da bir annenin Kürtçe konuşmasına bile dayanamayıp saldıranlar çözümden ne anladıklarını göstermişlerdir. İyice görülmektedir ki, sürecin sahibi cumhur ittifakı değil, kendi istemleriyle süreci sahiplenen halk kitleleri olacaktır.

Bu noktada CHP ve Özgür Özel’i de uyarmak gerekiyor. İktidar ile Kürt düşmanlığında değil, demokratlıkta ve barışçı çözümde yarışmaları gerekir. Hem kendilerinin hem de halklarımızın acil çıkarları bunu gerektirmektedir. Barışçı ve demokratik adımlara karşı çıkarak hiçbir sorun çözülemez.

Süreci ilerleten ve sırtına alan Kürt Halk Önderi'ni boşa çıkarmak için iktidar tarafından öne sürülen bahaneler ve sabotajlar sürerken, halk kitlelerinin bunları boşa çıkarmak ve süreci ilerletmek için mücadeleyi yükseltmesi gerekiyor. Yoksa kendiliğinden hiçbir gelişme olmuyor, olmaz.

Çözüm isteyenler en az çözüm karşıtları kadar cesur ve üretken olmazsa süreç ilerlemez. Şeytanın gördüğü oyunları bizim de görmemiz ve boşa çıkarmamız şarttır. 1 Eylül Barış Günü kutlamalarında dile getirilen istemlerin gerçekleşmesi için her günü bir barış gününe çevirmek gerekiyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.