Tecrit ve 14 Temmuz direnişi

Suat BOZKUŞ yazdı —

  • Amed zindanlarındaki suskunluk komplosu direnişlerle kırıldı ve sonuçta parçalandı. Kırk yıl sonra çok daha alçakça bir susuş kumkuması-suskunluk komplosu ise İmralı’da uygulanıyor.

12 Eylül askeri faşist darbesinden sonra memleketin üstüne faşizmin karanlığı çökmüştü. Bütün hak ve özgürlükler askıya alınmış, bütün memleket kışlaya çevrilmişti. Her yer karakol ve her yer işkencehane, zindan haline getirilmişti. Gözaltına alınanın nerede olduğunu, yaşayıp yaşamadığını öğrenmek aylar sürüyor ve bazen de hiç haber alınamıyordu. Yaygın olarak kayıplar ve gözaltında, zindanda ölümler o zaman başlamıştı.

Bu işkence ve zulüm dünyasında Amed, Mamak ve Metris zindanları en namlı olanlardı. Özellikle Amed zindanı Esat Oktay Yıldıran’ın elinde bir işkence ve ölüm laboratuvarı gibiydi. Bu konuda çok sayıda kitap yazıldı, filmler çekildi. O günleri yaşamayanlar bunları öğrenebilir. Oraya ziyarete giden ailelerin bir kısmı tutuklanıyordu. İşin daha da kötüsü orada yaşananları kimse bilmiyordu. Birçok söylenti dolaşsa bile kesinliği belli değildi. Bunca zulüm olurken buna açıkça karşı çıkan duyulmuyordu. Korku dağları sarmıştı.

“Beni kötülerin zulmü değil, iyilerin sessizliği korkutuyor." (Martin Luther KING) sözünün bütün ağırlığı ve kahrediciliği kendisini hissettiriyordu. Bütün cezaevi ağır bir tecrit altındaydı. Sessizlik ve sis perdesi demir perdeden daha kalın, daha karanlık, daha korkutucu ve daha ağırdı. Tutsakları bu perde arkasında çürütüp yok etmek istiyorlardı. İşte bu insanlık dışı zindanda 21 Mart’ta Mazlum Doğan, Mayıs ayında Dörtler (Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner) kendilerini ateşe verip karanlığın zulmunü yırttılar. 14 Temmuz’da ise Hayri, Kemal, Akif ve Ali‘nin şehit düştüğü ölüm orucu direnişi başladı.

Susuş kumkuması diye bir deyim vardır. Suskunluk komplosu olarak da kullanılıyor ki, daha doğrudur. Amed zindanlarındaki suskunluk komplosu bu direnişlerle kırıldı ve sonuçta parçalandı. Onların şahsında tüm devrim şehitlerini anıyor, tüm devrim savaşçılarını saygıyla selamlıyoruz.

Kırk yıl sonra çok daha alçakça bir susuş kumkuması-suskunluk komplosu ise İmralı’da uygulanıyor. Eskiden TRT’de özel programlar yapılır ve bin bir türlü yalanla Öcalan’a çamur atılırdı. Apo’ya iftira- küfür ve hakaret programları yapılırdı. Ama bütün bunlar ters tepti. Apoculuk her geçen gün güçlendi ve sadece Kurdistan’da değil, bütün Orta Doğu’da birçok ülkede güçlü bir ideolojik-politik akım haline geldi. Sayın Öcalan’ın görüşlerini açıkladığı kitapları Kanada’dan Japonya’ya kadar birçok ülkede yayınlandı ve okunuyor. Bunun üzerine özel savaş aygıtı yeni bir uygulama başlattı. Hukuk ve insanlık dışı tecrit sistemi böyle başladı. Sayın Öcalan’ın en temel insan haklarını askıya alıp yok saymaya başladılar. Böylece adını gündemden düşürüp unutturmak ve fiilen yok etmeyi düşündüler. Gazeteci Merdan Yanardağ’ın suçu, bu suskunluk perdesini aralamak olmuştur. Bu da, apar topar tutuklanmasına yol açmıştır. Suskunluk komplosu böylece uluslararası komplonun son aşaması olmaktadır.

14 Temmuz direnişinin yıldönümünde İmralı suskunluk komplosunu boşa çıkarmak bütün ilericilerin sorumluluğudur. Öcalan yoldaş, geçmişte özgür olup olmadığını soran avukatlarına “Halk özgür mü ki, ben özgür olayım. Halk ne kadar özgürse ben de o kadar özgürüm” diyordu. Bunun tersi de doğrudur. Öcalan’ın özgürlüğü toplumdaki bütün özgürlüklerin de bir göstergesi ve ölçüsüdür. İmralı tecrit sistemi tüm toplumu tutsaklaştırmanın, köleleştirmenin bir aracı ve göstergesidir. Bu nedenle sadece Öcalan’ın bireysel hakları için değil, toplumsal özgürlük için bu tecrit sistemini yıkmak ilk adım olmalıdır. 14 Temmuz direnişi şehitlerini anmanın en güzel yolu bu olacaktır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.