Tek parti diktaları ve çözüm
Suat BOZKUŞ yazdı —
- Erdoğan, tekçi ve de toptancı bir zihniyetle rakiplerini hukuk dışı yöntemlerle toptan tasfiyede direttikçe demokrasi ve ülke için bir beka sorununa dönüşmektedir. Bu zihniyet ya da sahipleri tasfiye edilmedikçe sürecin hızla ilerlemesi çok zordur.
Erdoğan oy oranları düştükçe diktatörlüğe sarılıyor. Bütün diktatörler gibi muhalefeti baskılamaya ve susturmaya çabalıyor. Zannediyor ki muhalefeti susturabilirse tek parti iktidarı güçlenecek ve hiçbir güç onu düşüremeyecek.
Oysa, tarihi biraz hatırlasa ya da kendi iktidarı süresinde etrafında olup bitenleri düşünse attığı adımlardan hemen vazgeçerdi.
Erdoğan, çok çeşitli yöntemlerle CHP’yi yedeğine almaya çalışıp iktidarını güçlendirmeye çalışıyor. CHP’ye yönelik olarak sürdürülen polis operasyonlarının amacı budur. Mesele yolsuzluk-hırsızlık olsa kimse buna karşı çıkmaz. Ama iktidar bunu bir tehdit-şantaj bahanesi olarak kullanmaktadır. Mesele yolsuzluk-hırsızlık ise suçlanan kişilerle yapılan pazarlıklar nedir? Aynı kişiler dava sürerken, hatta daha dava açılmadan itirafçı-iftiracı olursa serbest bırakılıp kurtulmaktadır. Böylece muhalefete gözdağı verilmekte, ya yıllarca hapis ya da yaptığı yanına kâr kalmak şartıyla serbest bırakılmaktadır.
Bütün bunların sebebi Erdoğan’ın her türlü muhalefeti susturup tek adam diktasını sürdürmek hayali ve zorbalığıdır.
Oysa demokrasileri demokrasi yapan muhalefetin varlığı ve bu varlığın yasal güvence altında olmasıdır. Yoksa iktidar her rejimde vardır.
Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyada nice tek parti diktası darmadağın olup yıkılıp gitmiştir. SSCB ve müttefikleri, BAAS diktaları çoktan tarih olmuştur. Oysa yanıbaşımızdaki Yunanistan bile üç beş ayda bir seçme gitse de, üç beş parçalı koalisyonlar kurulsa da ayakta kalmaktadır. Türkiye ise tek parti diktasında direttikçe bütün sorunları katlanarak büyümekte bir beka sorununa dönüşmektedir. Çünkü huzur ve güvenlik tek partili diktatörlüklerde değil, çok partili demokrasilerde, dahası demokratik toplumlardadır.
Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” isabetli bir hedef olmuştur.
MHP Genel Başkanı Bahçeli, “Barış tek kanatlı bir kuş değildir. Barışı uçurabilmek için ikinci kanadının da olması gerekiyor. Barışın tek kanadı Öcalan tarafından gerçekleştirilmiştir. Şimdi beraberce yaşayabilmenin şartlarının neler olması gerektiği aşamasına gelinmiştir” dedikten sonra ekliyor:
“Ahmet Türk, Mardin Belediye Başkanı'ydı ama görevden alındı. Türkiye'de barışın ve huzurun sağlanabilmesi için PKK ile diyalogların kurulması konusuna katkı sağlayan biri. Böyle bir durum karşısında Ahmet Türk görevine iade edilmeli. Belediyesiyle kavuşması gerekir. Kardeşlik ve barış duygusunun gelişmesine katkı sağlayacaktır. Aynı şekilde Ahmet Özer de öyle. Eğer belediyede bir yolsuzluk ya da yasadışı davranışlar var ise bu ayrı bir konudur. Ama geçmişte PKK ilgili bazı düşüncelerini kamuoyu ile paylaşması ayrı bir konudur. Eğer Türkiye barış sürecine girdiyse Ahmet Özer'in tahliye edilmesi gerekiyor. Yolsuzluk gibi bir durum varsa gerekli cezayı da almalı. Bu iki konuyu birbirinden ayırmalıyız"
Ahmet Türk ve Ahmet Özer’in bu şekilde tasfiyesi Bahçeli’yi bile ikna etmediğine göre onları kim ve nasıl tutuklatmış, kim görevlerine son verdirmiştir?
Gündemdeki CHP’li belediye başkanlarının tasfiyesi de benzer bir konudur. Gerçekten suça-yolsuzluğa bulaşan birisi varsa elbette cezalandırılmalıdır. Ama AKP emrindeki kumpasçıların Erdoğan’ın emriyle toptancı bir silkeleme anlayışlıyla saldırıya geçip at izi it izine karışınca gerçekten suçlu olanlar da araya karışıp kaynayıp gitmektedir.
Erdoğan, tek tekçi ve de toptancı bir zihniyetle rakiplerini hukuk dışı yöntemlerle toptan tasfiyede direttikçe demokrasi ve ülke için bir beka sorununa dönüşmektedir. Bu zihniyet ya da sahipleri tasfiye edilmedikçe sürecin hızla ilerlemesi çok zordur.
Süreç sulandırılmadan gerekli adımlar hızla atılmalıdır.
