Teori halk içindir
Veysi SARISÖZEN yazdı —
- Bir yandan perspektifteki düşüncelerde teorik ve bilimsel açıdan yoğunlaşırken, diğer yandan “basitleştirmeye” düşmeden bu düşünceleri en sıradan insanın anlayabileceği açıklıkta anlatmak, tahrifatı çürütmek özellikle özgür medya çalışanlarının görevi olarak karşımıza çıkıyor.
Başkan Apo’nun perspektif belgesi, özgür medyada bir düşünce rönesansına yol açacağa benziyor. Bugüne kadar durgunlaşan düşünce hayatımızın suları dalgalanıyor. “Tekrar” yazıları, slogancı köşeler en derin teorik sorunlarla kaplanıyor. Bir düşünce heyecanı var.
Kürt entelijansiyasını uykudan uyandıran bir gelişmedir bu. Şimdilik Türk entelijansiyasının demokrat mensupları ise suskun. Buna karşılık milliyetçi aydınlar, Başkan Apo’nun perspektifte dile getirdiği düşünceleri, Türk halkına basitleştirerek ve elbette tahrif ederek “tercüme” ediyorlar. Bu basitleştirilmiş “tercüme”ye ne yazık ki, bazı sosyalistler ve bazı milliyetçi Kürtler de katılmakta.
Psikolojik savaşın da, kimi solcuların ve milliyetçi kimi Kürtlerin açtığı bu “basitleştirerek” tahrif etme çabalarının da halk bilincini bulandırmasına karşı, Başkan Apo’nun perspektif belgesini, entellektüeller arası büyük önem taşıyan teorik yazılarla etkisiz kılmak mümkün değildir.
Bir yandan perspektifteki düşüncelerde teorik ve bilimsel açıdan yoğunlaşırken, diğer yandan “basitleştirmeye” düşmeden bu düşünceleri en sıradan insanın anlayabileceği açıklıkta anlatmak, tahrifatı çürütmek özellikle özgür medya çalışanlarının görevi olarak karşımıza çıkıyor. Perspektifi “karalayan” içeriksiz sağlı-sollu propagandaya karşı halk kitlelerini aydınlatan kolay anlaşılır yazılara ihtiyaç var.
Bu yazılarda teorik düşüncenin “terminolojisiyle” değil, halkın günlük konuşma diliyle teoriyi anlatmayı başarmak hepimiz için zordur. Ancak Apocu paradigmalar halk için formüle edilmiştir ve Başkan fiziki özgürlüğüne kavuştuğu gün, bu paradigmaları halkın önünde, tıpkı bir zamanlar gerillaların önünde olduğu gibi, olanca açıklığı ile anlatacaktır. O anlatana kadar, ne kadar yapılabiliyorsa, özgür medya çalışanları bu görevi yerine getirmelidir.
Ancak böyle anlaşılır yazılar yazabilmek için, Başkan Apo’nun düşüncelerini derinlemesine kavramak, emek harcamak, tartışmak gerekir. İşte bu süreçte yüksek düzeyli teorik açıklamalar içeren yazılar medya çalışanlarımızın teorik düzeyini yükseltmeye yardımcı olacaktır. Teoriyi kavrayan, konuyu halkın diline çevirebilir çünkü.
Bu yaklaşımdan hareketle bu köşede, benim yazılarım hiçbir teorik iddia taşımaksızın, Apocu yeni paradigmadan anladıklarımı ve doğruluğuna ikna olduğum düşünceleri halkın da anlayabileceği bir dille anlatma amacını taşıyacaktır.
Gelecek yazım, en çok ilgimi çeken “komün-devlet çelişkisi”nin devrimci süreç bakımından önemini konu olarak ele alacak.
Bu yazıda halkın her bireyi açısından komünalizmin nasıl bir pratiğe yol açacağını anlatırken, bu teorik yaklaşımın Marksizmin reddi olmadığı, gelmiş geçmiş sınıf savaşlarının ve yaşanmış reel sosyalizmin eleştirel analizinden hareketle, yeni bir dünyada yeni bir teorinin inşası olduğu anlatılacak. “Sınıfa karşı sınıf” eleştirisinden, Başkan Öcalan’ın sınıf çelişkilerini küçümsemediği, ama bugünün dünyasında salt “proletaryayı” devrimci sürecin biricik öznesi saymanın yanlışlığını ortaya koyduğu gösterilecek. (Bu proletaryanın devrimlerinde “kadının adı yoktu”, ekolojinin de.) Sonuçta bütün sınıf mücadeleleri tarihinde ortaya çıkan hareketlerin, merkezi ulus- devletlere benzeştiği, sendikaların, partilerin, örgütlerin tıpkı devletler gibi, onların simetriği birer “merkeziyetçi” yapıya sahip olduğu ve bütün merkezi yapılar gibi, yönettikleri halk kitlelerine zamanla kaçınılmaz olarak yabancılaştığı ve devletlerin çağımızdaki muazzam merkezi oligarşik ve bürokratik gücüyle, kısa tarihi dönemler dışında (1871 Paris Komünü’nden Ekim devrimine, oradan Çin devrimine kadar geçen, insanlık tarihi bakımından, özel mülkiyetli toplumların ve devletlerin binlerce yıllık tarihiyle kıyaslandığında, çok kısa, yaklaşık bir buçuk yüzyıllık dönem dışında) başa çıkamadığı, bu bir buçuk asırlık sınıf mücadelelerindeki zaferlerin ise yenilgiye uğradığı hatırlatılacak ve halkların başa çıkamadıkları, “devletle çelişkiyi” aşmanın yolu olarak “demokratik konfederal komünalizmin” hem merkezi ulus- devletin, hem de ona karşı mücadele eden merkezi sendikal ve politik kurumların alternatifi olduğu tezi işlenecek.
Başarabilirsem, bu karmaşık konuları eğitimsiz bırakıldığı halde büyük bir bilinçle donanmış Kürt halkının en kısa zamanda kavrayacağına ve Apo’nun yüksek düzeydeki teorik eserlerini, bireyci aydınlardan çok daha iyi anlayacağına, daha önemlisi hayata geçirmek için harekete geçeceğine güveniyorum.
Şundan dolayı: Köyünden, kentinden çıkıp, gerillaya katılan kadın erkek genç savaşçıların, ölümle yüz yüze gelmeden az önce önderlerinin en karmaşık eserlerini okuduklarını ve çetin bir düşünsel süreçten sonra kavradıklarını biliyorum. Onlar ölüme “basit sloganlarla” değil, bir omuzundaki kalaşnikof, diğer omuzundaki çantada kitaplarla yürüdüler. Onlardan sağ kalanların Kürdistan halkının, Gramshi’nin ifade ettiği “organik aydınları” olduğunu hangisiyle konuştuysam anlamış bulunuyorum. Bu organik aydınlara ömürlerini zındanlarda tüketen tutsakları da eklersek, Kürt aydınlanma sürecinin asıl taşıyıcılarının ne kadar güçlü bir toplumsal katman olduğunu anlamış olacağız.
Hiç kimse Başkan Apo’nun düşüncelerini, hiçbir aracıya ihtiyaç kalmadan Kürt halkının kavrayacağından şüphe etmemelidir. Bizim gibilerin, doğruluğuna kanaat getirdikleri konularda göstereceği çabalar ise sadece bu kavrayışa yardımcı olmaktan ibarettir. Elbette önce bu düşünceleri bizzat anlama görevimizi unutmadan.